Sayfalar

Hamd, ancak Allah'adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz.

24 Mart 2019 Pazar

HER MÜSLÜMAN SORUMLU BİR DAVETCİDİR

Her müslüman, sorumlu bir davetçidir. Bu davet bir tercih değil, bilakis zorunluluktur. Allah’ın omuzlarına bıraktığı bir sorumluluk… Allah’ın, kulu üzerindeki hakkıdır.
Nitekim Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz Muaz b. Cebel’e hitaben; “Muaz! Allah’ın kulları üzerindeki hakkının ne olduğunu bilir misin? ”diye sordu. Muaz: “Allah ve Resulü bilir.” dedi. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle devam etti: “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, ona ibadet etmeleri ve hiçbir şeyi ona ortak koşmamalarıdır. Peki, bu görevlerini yerine getiren kulların Allah’ın üzerindeki haklarının ne olduğunu bilir misin?” Muaz: “Allah ve Resulü bilir.” dedi. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem: “Onların Allah üzerindeki hakları, Allah’ın onlara azap etmemesidir” diye buyurdu. (Buharî, Müslim,)
Hak, kişinin Allah’a ibadet etmesi, O’na şirk koşmamasıdır. Allah’ın yarattığı arzda O’nun otoritesini başkası ile paylaşmamak, sadece O’na boyun eğip itaat etmek ve her türlü egemenliği kayıtsız şartsız Allah’a ait kılmak. Kula kulluğu reddedip Allah’a kul olma özgürlüğüne kavuşmaktır. Bu bir onur, İzzet ve şeref olmanın yanında hadis-i şerifte de ifade edildiği gibi Allah’ın, kulu üzerindeki hakkıdır.
Bu hak, başka bir ifade ile namus borcudur; iffettir. Allah’a karşı İffet, tevhidi iffet. İffetine halel gelmesin diye, titiz davranmak, ince eleyip sık dokumak. Allah’a kulluğa, yabancı unsurlar karıştırmamak. Özellikle, Tevhid’in özünden kaynaklanan ‘hararetten’ ötürü gençlerde ‘provakatif’ bir açıklık oluşur.
Dışardan gelen tahriklere karşı açık hale gelir, acelecilik, yakıp yıkma, savaş naraları gibi heyecanlara kapılma halet-i ruhuna girer. Oysa, bu kuralsız davranışlar, müslümanı basite indirger, saygısını yitirir ve ‘lailahe illallah’ davasına gölge düşürür. Artık, konu komşusu ve dinleyip duyanlar, onun tevhid davetine değil agresif davranışlarına odaklanırlar.
Bundan ötürüdür ki, Rasüli Ekrem, sürekli Ashab’a telkinde bulunmuş ve Rab Teale bu hususu Kur’an’a taşıyarak ebedi bir düstura dönüştürmüştür. “Elinizi savaştan çekin, namazı dosdoğru kılıp zekatı verin(Nisa 77)” düsturu gereği müslüman büyük bir ağır başlılıkla Tevhidi yaşar ve yaşatma mücadelesi verir. Bu mücadelede asla ayette bahsedilen olgun ve ağırbaşlı tutumundan vazgeçmez. Geçici heveslere kapılıp ne kendisini ne de davasını töhmet altında bırakmaz. Zira İslam, zaman zaman etrafımızda şahitlik ettiğimiz “bir anda alev topuna dönüşüp etrafı kasıp kavuran” örgütsel bir heyecan değildir. Uzun soluklu, emin adımlı Adem(as)’dan başlayıp Muhammed(asm) ile devam eden kadim bir kervandır.
Davet kervanı; pratik hayata yön veren, sosyal, siyasi, ekonomik ve ahlaki boyutu olan dört yani mamur bir kervandır, yaşam tarzıdır. Bu yaşam tarzı, etrafındaki insanlara bir örneklik ve önderlik olur. Cahiliye insanı, bu yaşam tarzından hoşlanmasa da vakur duruştan ötürü saygı duyar ve içten içe sempati hisseder. Çünkü etrafa hiç bir zararı olmayan, içinde bulunduğu toplumunu sürekli iyiye, hayra ve Allah’a davet eden olgun kişilik vardır. İnsanların özlem duyup bir türlü başaramadığı kişilik…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.