Sayfalar

Hamd, ancak Allah'adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz.

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Kafirlerin Bayramlarına Katılmanın Hükmü(YILBAŞI KUTLAMASI VS)

Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’adır. Salât ve selâm, peygamberlerin sonuncusu Rasûlullah’ın, ailesinin, sahabesinin ve kıyamete kadar onları dost edinen herkesin üzerine olsun.
Günümüzde  toplumların başına gelen büyük musibetlerden biri de -yahudi, hıristiyan ve diğer kâfir toplumlardan oluşan- cehennem ehline uymaları ve onlara benzemeleridir. Öyle ki onların birçoğu hakkında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şu sözü gerçekleşti: “Sizden öncekilerin yoluna tıpatıp uyacaksınız. Onlar, kertenkele deliğine girse siz de peşlerinden gireceksiniz.” Sahabîler: “Ey Allah’ın Rasûlü, yahudi ve hıristiyanları mı kastediyorsun?” diye sorunca Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem: “Ya kim olacak?”
buyurmuştur. (Buhârî, Müslim) Yani “Elbette ki onları kastediyorum.” demek istemiştir. Diğer bir rivayette de: “Onlardan biri, sokakta annesiyle zina etse siz de aynısını yapacaksınız.” buyrulmuştur. (Hâkim)
Gerçekten de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in dediği gibi oldu; bugün artık İnsanların pek çoğunu küfür ehlinden ayıramaz oldu.
 “Kâfirlere benzeme” konusunun en yaygın örneklerinden biri, bu makalede ele almış olduğumuz, “yılbaşı (noel) kutlaması” meselesidir. Yılbaşı (noel), hıristiyanların kutlamakta olduğu bir gündür ki Allah Teâlâ, hıristiyanlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz ‘Allah, Meryem oğlu Mesîh’dir.’ diyenler, andolsun ki kâfir olmuşlardır.” (Mâide, 17)“Andolsun ‘Allah, üçün üçüncüsüdür.’ diyenler kâfir olmuşlardır.” (Mâide, 73)
Onlar, bu uydurma bayramlarını kutlamakta ve İsa aleyhisselâm’a iftira etmektedirler ki İsâ aleyhisselâm, onlardan uzaktır. Zira onlar, bu bayramda İsa aleyhisselam’ın da, diğer peygamberlerin de şeriatlarıyla hiçbir ilgisi olmayan çok çirkin ve kötü işler yapmaktadırlar. Çoğu zaman kadın erkek karışık yılbaşı partileri düzenlemekte, müzikler eşliğinde dans etmekte, içki içmekte ve daha burada sayamayacağımız pek çok çirkin iş yapmaktadırlar. Bütün bunları da güya İsa aleyhisselam’ın anısına ve onun doğumunu kutlama adına yaparlar. İsa aleyhisselam ise bu yaptıklarının tümünden uzaktır; onları kabul etmeyeceği gibi onlardan razı da olmaz.
Bunun yanı sıra Allah Teâlâ’nın bir oğlu olduğunu -ki O, bundan çok yüce ve münezzehtir- ve İsa aleyhisselam’ın ilah olduğunu iddia etmeleri, hırıstiyanların akidelerinin bâtıllığını ortaya koymaya yeterlidir. Kaldı ki İsa aleyhisselam da kıyamet günü, Allah Teâlâ kendisine bu konuyu sorduğu zaman bütün mahlûkatın huzurunda onlardan uzak olduğunu açıklayacaktır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Allah: ‘Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara: ‘Beni ve anamı, Allah’ın yanı sıra ilahlar edinin.’ diye sen mi dedin?’ buyurduğu zaman o: Hâşâ! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben, söyleseydim Sen onu şüphesiz bilirdin. Sen, benim içimdekini bilirsin, hâlbuki ben Senin zâtında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca Sensin. Ben, onlara ancak bana emrettiğini söyledim: ‘Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.’ dedim.’” (Maide, 116-117)
Tertemiz ruhlar ve selim fıtratlar, hatta yer, gök ve dağlar gibi cansız ve duygusuz varlıklar dahi onların bu kuru iftiralarından ve asılsız itikatlarından iğrenirler.
Ne gariptir ki günümüzde İslam’a mensup olduğunu iddia eden -ki İslam, onlardan beridir- birtakım cahiller, küçük büyük her konuda, hatta bu küfür içerikli sahte bayramlarında bile yahudi ve hıristiyanlara uymaktadırlar. Üstelik cehaletleri sebebiyle de uygarlığın ve ilerlemenin, her konuda yahudi ve hıristiyanlara uymakla mümkün olacağını iddia etmektedirler. Bunun tek sebebi ise kendileri için bir övünç kaynağı olan dinlerinden sıyrılıp çıkmış olmalarıdır. Öyle ki zillet ve aşağılık kompleksi onlara hâkim olmuş, bunun sonucu olarak da kâfirlere kuyruk olmuşlardır. Onların peşinden nefes nefese koşturmakta ve körler gibi her konuda onları takip etmektedirler.
Oysa yüce dinimizin temel esaslarından biri de Allah Teâlâ’nın şeriatından sapan herkese muhalefet etmek, onlardan farklı olmaktır. Yani bir müslüman, gücü yettiğince onların şeriatlarında, geleneklerinde, bayramlarında, hatta giyim kuşamlarında, yeme içme tarzlarında, konuşma üsluplarında, kısaca bütün hal ve hareketlerinde onlara muhalefet etmeli, bu konularda onlardan farklı olmalıdır.
Biz, bu konuyla ilgili pek çok delil arasından sadece birkaçına değinmek istiyoruz ki böylece öğüt verenlerin az bulunduğu bir zamanda dinimiz hakkında bilinçli ve basiretli olabilelim.
1- Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Sonra da seni din konusunda şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; ‘bilmeyenler’in hevalarına/isteklerine uyma.”(Câsiye, 18)
Şeyhulislâm İbn Teymiyye rahimehullah şöyle der: “Sonra Allah Teâlâ, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i ona has bir şeriat sahibi yaptı. Ona bu şeriata uymasını emretti ve “bilmeyenler”in arzularına uymasını da ona yasakladı. Ayette geçen “bilmeyenler” sözünün kapsamına, Allah’ın şeriatına aykırı davranan herkes girer. “Hevâları” sözü ise bu şe­riata aykırı davrananların hoşlarına giden, arzu ve istek duydukları her şeydir ki müşriklerin, asılsız dinlerinin gereği olarak uygula­dıkları bütün davra­nışlar, yaşam tarzları ve bunlara bağlı uygulamalar buna dâhildir. Onlar, bu sayılanlardan hoşlandıkları, onlara arzu ve istek duydukları için bu konularda onlara uymak, onla­rın hevalarına uymak anlamına gelir. Bu nedenledir ki kâfirler, kendilerine has bazı konularda Müslümanların onlara uymalarından dolayı sevinç duyar ve mutlu olurlar. Ayrıca bunu sağlayabilmek için de büyük maddî masraflar yapmaya seve seve katlanırlar.” (İktidau’s-Sıratı’l-Mustakim…)   
2- Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Sana gelen ilimden sonra eğer, onların hevalarına uyacak olursan, işte o zaman zâlimlerden olursun.” (Bakara, 145)
Yine Allah Teâlâ, yahudi ve hıristiyanları kastederek şöyle buyurmuştur: “Eğer sana gelen bu ilimden sonra onların hevalarına uyarsan, (Allah’ın cezasından seni koruyacak) ne bir dostun ne de bir koruyucun olur.” (Ra’d, 37)
İbn Kesir rahimehullah bu ayetin tefsirinde şöyle demiştir: “Bu ayet, Peygamber’in sünnetine ve Muhammedî yola -salat ve selamın en üstünü ona olsun- tâbi olan ilim sahiplerinin, dalalet ehlinin yoluna uymamaları gerektiği konusunda büyük bir tehdit içermektedir.”
3- Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! ‘Râinâ’ demeyin, ‘Unzurnâ’ deyin. Söylenenleri dinleyin. Kâfirler için acı veren bir azap vardır.” (Bakara, 104)
İbn Kesir rahimehullah bu ayetin tefsirinde şöyle demiştir: “Allah Teâlâ, bu ayette mümin kullarına, söz ve davranışlarında kâfirlere benzemelerini yasaklamıştır. Şöyle ki yahudiler, konuşmalarında tevriye yapıyor ve kullandıkları kelimelerle hakaret içeren manalar kastediyorlardı -Allah’ın laneti onların üzerine olsun-. Nitekim onlar, “İsma’ lena/bizi dinle” demek yerine “bizi gözet” anlamına geldiği gibi, “kıt akıllı” anlamına da gelen “râinâ” kelimesini kullanıyor ve bununla da ikinci manayı kastediyorlardı.”
İşte yahudiler, “râinâ” kelimesini Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e hakaret niyetiyle kullandıkları için Allah Teâlâ, mümin kullarına bunu yasaklamıştır. Böylece Allah Teâlâ, kullandıkları sözlerde dahi onlara muhalefet etmeyi emretmiştir.
4- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim, bir kavme benzemeye çalışırsa o, onlardandır.” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd) Bu hadiste, müslüman olmayanlara benzeme konusunda büyük bir tehdit söz konusudur. Kim, muttakîlere ve salihlere benzemeye çalışırsa o, onlardandır. Kim de yahudi, hıristiyan ve diğer kâfir toplumlara benzemeye çalışırsa -Allah muhafaza- o da onlardandır.
İbn Kesir rahimehullah bu hadisi açıklarken şöyle demiştir: “Bu hadis; konuşmalarında, fiillerinde, giyim kuşamlarında, bayramlarında, ibadetlerinde ve bunların dışında bize meşrû kılınmamış ve bizim de kabul etmeyeceğimiz işlerinde kâfirlere benzemeye çalışma konusunda çok sert bir yasak ve ağır bir tehdit içermektedir.” (Tefsiru İbn Kesir)
5- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: “Biz (Müslümanlardan,) başkasına benzemeye çalışan bizden değildir. Yahudilere de, hıristiyanlara da benzemeyin. Zira yahudilerin selâmı, parmaklarıyla işaret etmek, hıristiyanların selamı ise elleriyle işaret etmektir.” buyurmuştur. (Sahihu’l-Câmi) Selam verme konusunda durum buysa peki, ya kafirlerle tıpatıp benzeyenlerin durumu ne olur?! Ki böyleleri, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e tâbi olduğunu iddia eder; ama onu kendilerine rehber edinmezler. Tam aksine onun sünnetine tepeden bakar, hatta onun sünnetini alay konusu bile yaparlar. Ama kâfirlere gelince onların peşlerinden giderler, en basit konularda bile onlara uyarlar. Onlara ve onların bâtıl âdet ve geleneklerine karşı içlerinde derin bir saygı ve hayranlık duyarlar.
6- Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Bizden başkasının yoluyla amel eden, bizden değildir.” buyurmuştur. (Sahihu’l-Câmi) Buna göre Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in yolunu terk edip de yahudi ve hıristiyanların yoluna uyan, böylece en hayırlı olanı bırakıp en değersizi tercih etmiş olan kimsenin İslâm’la hiçbir alakası kalmaz. İsterse İslâm’a bağlı olduğunu söylesin ve müslüman ismi taşısın, fark etmez.
7- Allah Teâlâ, kâfirlerin bâtıl âdet ve geleneklerine muhalefet eden mü’minlerden övgüyle bahsetmiş ve şöyle buyurmuştur: “Onlar ki ‘zûr’a şahitlik etmezler, boş söz ve işlere rastladıklarında vakar ile geçip giderler.” (Furkan, 72) Müfessirlerin, tâbiînden ve tebe-i tâbiînden olan selef imamlarının çoğu, ayette geçen “zûr” kelimesinin “müşriklerin bayramları” anlamına da geldiğini söylemişlerdir. Buna göre ayet, “müşriklerin bayramlarına katılmazlar” anlamına gelmektedir.
8- Ebû Dâvûd, Sünen’inde sahih bir isnadla şöyle rivayet etmiştir: “Adamın biri, Buvâne adlı bir yerde deve kesmek üzere adakta bulunmuştu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Orada kendisine tapılan câhiliyeden kalma putlardan var mı?” diye sordu. Oradakiler: ‘Hayır, yok.’ dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu defa: “Peki, kâfirler orada bayramlarından herhangi birini kutluyor muydu?” diye sordu. Oradakiler yine: ‘Hayır’ dediler. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, adama: “Adağını yerine getir. Gerçek şu ki Allah’a isyan olan konularda ve insanoğlunun gücü dâhilinde olmayan durumlarda adak yerine getirilmez.” dedi.” (Ebû Dâvud)
Bu hadis göstermektedir ki bayramlarında müşriklere katılmak, hatta bir ibadeti yerine getirmek için bile olsa kâfirlerin bayram yerlerinde hazır bulunmak, Allah’a isyan sayılmaktadır. Çünkü bu durum, Allah’a isyan edilen bu yerleri benimseme anlamı taşımaktadır.
9- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir bayram günü: “Her toplumun kendine ait bir bayramı vardır, bizim bayramımız ise bugündür.” buyurmuştur. (Buhârî ve Müslim) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Medine’ye geldiğinde onların eğlendikleri iki gün olduğunu gördü ve: “Bu iki gün de neyin nesi?” diye sordu. Onlar da: “Biz, cahiliye döneminde bu iki günde eğlenirdik.” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah, size bu iki günün yerine onlardan daha hayırlı olan Kurban bayramı ve Ramazan bayramını verdi.” buyurdu.(Ebû Dâvud)
Hafız ez-Zehebî rahimehullah, Teşebbuhu’l-Hasîs bi Ehli’l-Hamîs (s. 27-29) isimli kıymetli eserinde şu değerli açıklamaları yapmıştır:
“Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bu sözü, her toplumun bayramının kendilerine has olduğunu ifade etmektedir. Nitekim Allah Teâlâ da şöyle buyurmuştur: “(Ey ümmetler!) Her birinize bir şerîat ve bir yol tayin ettik.” O halde hem hıristiyanların hem de yahudilerin bayramları olduğuna göre bu bayramlar, sırf onlara hastır. Dolayısıyla da Müslüman bir kimse, şeriatlarında ve kıblelerinde onlara ortak olamayacağı gibi bu bayramlarda onlara katılamaz.”
Bilindiği üzere Ömer radıyallahu anh’ın şartlarından biri de “Zimmîler, bayramlarını açıktan kutlayamazlar.” şeklindedir. Müslümanlar da bu hususta ittifak etmişlerdir. O halde Müslüman bir ülkede zımmîler bile bayramlarını açıktan kutlayamazken, bir müslümanın onların melun âdet ve göreneklerini açıkça kutlaması nasıl caiz olabilir?!
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanlar, kötülüklerin işlendiğini görürler de bunları değiştirmeye çalışmazlarsa Allah’ın, katından bir ceza ile onları kuşatması pek yakındır.” (Tirmizî) Bir başka hadiste ise Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir toplumun gözü önünde günahlar işlenir de onlar da bu günahları işleyenlerden daha güçlü ve onlara engel olmaya muktedir oldukları halde bu durumu değiştirmezlerse Allah Teâlâ, onları katından bir ceza ile kuşatıverir.” buyurmuştur. (İbn Mâce).”
İmam ez-Zehebî rahimehullah devamla şöyle demektedir: “…Bütün bunlardan sonra bilmiyorum ki hıristiyanlığı yüceltecek daha ne yapacaksın?! Allah’a yemin olsun ki bunları çirkin bulmuyor ve reddetmiyorsan şüphe yok ki sen, ya onlara razısın ya da cahilin tekisin! -Cehaletten Allah’a sığınırız- Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de: “Kim, bir kavme benzemeye çalışırsa o, onlardandır.” buyurmuştur. Eğer birisi çıkıp: “Bizim amacımız onlara benzemek değil.” derse ona şöyle denir: Bayramlarında ve törenlerinde kâfirlere uymak ve katılmak (onlara benzeme niyetiyle olmasa da) bizzat haramdır. Bunun delili de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet edilen sahih bir hadistir. Şöyle ki o, güneşin doğma vaktinde ve batma vaktinde namaz kılmayı yasaklamış ve şöyle buyurmuştur: “Güneş, şeytanın iki boynuzu arasından doğar ve o sırada kâfirler, güneşe secde ederler.” (Müslim) Namaz kılan bir kimse, güneşe secde etmeyi amaçlamaz; çünkü niyeti bu olursa kâfir olur. Ama (farklı bir amaçla da olsa) sırf bu zaman diliminde secde etmek, kâfirlere iştirak etmek söz konusu olduğu için haramdır.
Ayrıca kâfirlere benzemenin başka kötü sonuçları da vardır. Bunlardan biri, bu bayramlarda çocuklar için hazırlanan eğlence, oyun, elbise, yiyecek, özel çörekler vb. dolayısıyla Müslümanların evlatlarının, kâfirlere ait bu bayramlara karşı sevgi besleyerek yetişmeleridir.
Ey Müslüman! Eşini ve çocuklarını bunlardan alıkoymuyor, bunların hıristiyanlara ait olduğunu, bizim bu konuda onlara iştirak etmemizin ve benzememizin haram olduğunu onlara öğretmiyorsan sen ne kötü bir yetiştiricisin!”  
10- İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Bayramlar, Allah Teâlâ’nın buyurduğu “(Ey ümmetler!) Her birinize bir şerîat ve bir yol tayin ettik.”(Maide, 48) ve“Biz, her ümmete uygulamakta oldukları bir ibadet tarzı gösterdik.” (Hac, 67) ayetlerinde zikredilen şeriat, yol ve ibadet tarzlarına dâhildir. Tıpkı kıble, namaz ve oruç gibi... Buna göre kâfir ve müşriklerin bayramlarına uymakla onların diğer dinî ilkelerine uymak arasında hiçbir fark yoktur. Buna bağlı olarak bu bayramları tümüyle benimsemek, bütünüyle kâfirliği onaylamak; buna karşılık bayramla ilgili bazı hususları benimsemek ise küfrün bazı kollarını onaylamak demektir. Kaldı ki bayramlar, şeriatları diğerlerinden ayıran en hususi özelliklerden ve onların en bariz sembollerindendir. Dolayısıyla da kâfirlerin bayramlarına katılmak, en hususi özelliğinde ve en bariz sembolünde küfre katılmak demektir. Buna gö­re bu alandaki özentinin insanı -diğer şartların da yerine gelmesiyle- küfre kadar sürükleyeceğinde şüphe yoktur.” (İktidau’s-Sırat)
11- Eban, Ömer radıyallahu anh’ın: “Allah düşmanlarının bayramlarından sakının.” derken işittiğini rivayet etmiştir. (Beyhaki)
Bu konuyla ilgili deliller, bu makaleye sığmayacak kadar çoktur. Fakat daha fazla bilgi edinmek isteyenler, Şeyhulislâm İbn Teymiyye’nin İktidau’s-Sıratı’l-Mustakim li Muhalefeti Ashabi’l-Cahim adlı kıymetli eserine bakabilirler. Zira bu eser, okunması gereken önemli bir kitaptır. Yukarıda saymış olduğumuz deliller ise hakkı arayan kimse için, kâfirlere benzeme ve yaratılmışların en hayırlısı olan Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetini terk etme konusunda insanların çoğunun içine düşmüş olduğu dalaleti (sapmayı) öğrenmesi noktasında yeterlidir.
Bu deliller sonucunda yılbaşı gibi hıristiyanlara ait bayramları kutlamanın ve onları bu bayramları dolayısıyla “Mutlu noeller” veya “Mutlu yıllar” vb. demek suretiyle tebrik etmenin, İslam’a mensup olduğunu söyleyenlerin çoğunun içine düşmüş oldukları bâtıl bir yol olduğunu anlıyoruz. Allah Teala’nın cehennemle tehdit ettiği ve o haldeyken ölürse ebediyen cehennemde kalacak olan kâfir bir kişiye: “Mutlu yıllar,” “Bayramınız kutlu olsun” vs. demek, bir müslümana yakışır mı?!
İbnu’l-Kayyım rahimehullah, Ahkâmu Ehli’z-Zimme (1/205-206) adlı kıymetli eserinde şöyle demektedir: “Kâfirlerin, kendilerine has olan küfür içerikli dinî törenlerini tebrik etmek, alimlerin ittifakıyla haramdır; onların bayramlarını tebrik ederek: “Bayramın mübarek olsun” veya “Bayramın kutlu olsun” vb. demek gibi… Bu sözü söyleyen kişi, küfre düşmekten kurtulsa dahi bu yaptığı yine de haramdır. Zira bu, bir hıristiyanın Haç’a secde etmesini kutlamakla aynı konumdadır. Hatta bu, Allah katında, bir kimseyi içki içmek, adam öldürmek, zina etmek vb. gibi bir günahtan dolayı tebrik etmekten daha büyük bir günahtır ve Allah’ı bunlardan daha çok gazaplandırır. Dine değer vermeyenlerin çoğu, bu hataya düşer ve yaptığı işin ne kadar çirkin olduğunu da kavrayamaz. Zira kim, bir kulu işlediği günah, bid’at veya küfür sebebiyle kutlarsa Allah’ın gazap ve öfkesiyle karşı karşıya kalır.”
 Allah Teâlâ, yüce ve büyük bazı hikmetlerden dolayı cehennem ehli olan kâfirlere muhalefet etmemizi bizlere emretmiştir. Bu hikmetlerden biri, kâfirlerin muhabbetinin Müslümanların kalplerine girmesini engellemektir. Zira onlar, Allah’ın ve Müslümanların düşmanlarıdır. Birtakım işlerde onlara uymak ve benzemek, beraberinde yakınlaşmayı getirir, buradan da sevgi ve muhabbet doğar.
Allah Teâlâ, şeriatından yüz çeviren din düşmanlarına sevgi besleyen kimselerin iman etmiş olamayacaklarını bildirmiş ve şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları dahi olsa- Allah’a ve Rasûlüne düşman olanlara sevgi beslediklerini göremezsin.” (Mücadele, 22)
Hanefî mezhebinin değerli âlimlerinden Molla Ali el-Kari, bu konuyla ilgili olarak şunları söylemektedir:
“el-Hulasa adlı eserde zikredildiğine göre: “Kim, Nevruz günü bir mecûsiye yumurta hediye ederse kâfir olur. Çünkü o, bu yaptığıyla küfür ve sapıklığında o mecûsiye yardım etmiş veya hediye verme hususunda onlara benzemiş olur.” Buradan anlaşılan o ki eğer Nevruz günü mecûsiye değil de bir müslümana hediye verilse bu, küfür sayılmaz. Fa­kat bu görüş, tartışmaya açıktır. Çünkü söz konusu benzeme durumu, burada da vardır. Ancak hediyeyi Nevruz sebebiyle değil de rastlantı olarak vermiş olsa bundan dolayı küfre düşmez.   
Mecmeu’n-Nevâzil adlı kitapta ise şöyle denmektedir: “Mecusîler, Nevruz gününde toplansa ve bir Müslüman da onlar için: “Ne güzel âdetleri var!” dese kâfir olur. Çünkü onun bu sözü, küfür âdetlerinden hoşlandığı, bununla birlikte İslâmî âdet ve gelenekleri beğenmediği anlamına gelir.”
Fetâvâ es-Suğrâ adlı eserde de şöyle denmiştir: “Bir kimse, daha önce sa­tın almadığı halde özellikle Nevruz gününe saygı amacıyla birtakım şeyler satın alırsa kâfir olur. Çünkü bu hareketiyle o, kâfirlerin bayramına saygı göstermiş olur.” (Şerhu’l-Fıkhi’l-Ekber)
İmam ez-Zehebî rahimehullah da şunları söylemektedir: “Yahudi ve hıristiyanların bayramlarına iştirak etmekten ve onların yaptığı gibi çörekler yapmak, tütsüler satın almak ve kadınların ve çocukların kına yakmalarından daha büyük bir çirkinlik olabilir mi?! Halbuki onlar, bizim idaremiz altında bulunan hakir kimselerdir. Ayrıca onlar, bayramlarımızda bize katılmadıkları gibi ne bize benzemeye çalışıyorlar ne de bizim yaptıklarımızı yapıyorlar. O halde (onların bayramını ve yılbaşını kutlayan) sen, yarın kıyamet günü gelip çattığında hangi yüzle Peygamberinin karşısına çıkacaksın?! Zira sen, hem Peygamberinin sünnetine aykırı davranmaktasın, hem de hak yoldan sapmış din düşmanı kâfirlerin yaptıklarını yapmaktasın!
Eğer biri: “Biz, bunları eşlerimizin ve çoluk çocuğumuzun gönülleri hoş olsun diye yapıyoruz.” derse şöyle cevap verilir: İnsanların en kötü halde olanı, Allah’ı gazaplandıracak şeylerle ailesini ve çocuklarını memnun eden kimsedir.”
Zehebi rahimehullah devamla şöyle demektedir: “Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’nın şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Kim, onların (İran mecûsilerinin) “nevruz” ve “mihrican” bayramlarını kutlar, onlara benzer ve tevbe etmeden bu hal üzere ölürse kıyamet günü onlarla beraber haşrolur.” (Beyhaki) Onun bu sözü, onların bayramlarını kutlamanın ve onlara benzemenin büyük günahlardan olduğunu ve yine bu hususta basit bir şeyi dahi yapmanın insanı daha fazlasını yapmaya sürükleyeceğini ifade etmektedir. O halde Müslümana yakışan tavır, bu konuyu temelinden kapatması, ailesini ve çocuklarını bunlardan herhangi bir şeyi yapmaktan uzak tutmasıdır. Çünkü bid’atleri terk etmek ibadettir.
Cahilin biri çıkıp da “Çocuklarımı sevindiriyorum!” demesin!
Ey Müslüman! Çocuklarını sevindirmek için küfür ve isyanın sembolü olan, Allah’ı öfkelendiren ve şeytanı memnun eden işlerden başka bir şey bulamadın mı?! Sen, ne kötü bir yetiştiricisin! Ama maalesef ki sen de böyle yetiştirilmişsin!” (Teşebbuhu’l-Hasis bi Ehli’l-Hamis)
Allah Teâlâ, bizi, sevdiklerini seven, düşman olduklarına düşman olan ve dost edindiklerini de dost edinen kullarından eylesin. O, ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.