Sayfalar

Hamd, ancak Allah'adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz.

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Ameller Niyetlere Göredir


“Niyet” kelimesinin manası sözlükte kast, yani bir işe girişmek demektir. Şer’i manası ise şöyledir; Allah’ın rızasını isteyerek, Allah’ın emrini yerine getirmek için, kalbin yapılacak işe yönelmesidir. (İmam Nevevi 40 Hadis)
Burada görüldüğü üzere niyetin şer’i olabilmesi için;
1-Allah’ın rızası istenecek,
2-Allah’ın emri yerine getirilecek, yoksa Allah rızası istenerek Allah’ın yasakladığı yapılamaz. Yapılırsa duruma göre küfür veya haram olur, çünkü iyi niyet, haramı helal kılmaz.
Allah hüküm koymada kendisine ortak kabul etmezken, Allah’ın hükmü ile hükmetmeyenler kafir iken, kişinin iyi niyetle Allah’ın kanunları dışında kanun koyması, ne kadar iyi niyet taşırsa taşısın kendisini küfürden kurtaramaz.

“Kim Tağut’u reddederse iman etmiştir” (Bakara 256) buyurulurken, tağutları desteklemek, iyi niyetle de olsa imansızlıktır. Küfür olan fiillerin, iyi niyetle de olsa, yapanı kafir yaptığının  ayet ve hadislerde de açık delilleri vardır, şöyle ki;
“Onlar, Allah’ı bırakıp alimlerini (ahbar), rahiplerini (ruhban), Meryem oğlu Mesih’i Rabler edindiler. Halbuki onlar, bir tek ilaha ibadet etmekten başkasıyla emrolunmamışlardı. O’ndan başka İlah yoktur. O bunların ortak koştukları her şeyden münezzehtir.” (Tevbe 31)
Allah Resulü, bu ayeti okurken işiten Adiyy b. Hatem; “Ya Muhammed biz alimlerimize ibadet etmiyorduk ki! ” der. Rasulullah (sav); “Onlar,  yani alimleriniz  Allah’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram kıldıklarında, siz itaat etmiyor muydunuz.?” Adiyy b. Hatem evet  der. Rasulullah (sav); “işte böylece rab ediniyordunuz” dedi.
Burada bakıldığında Adiyy b. Hatem, bu şekildeki itaatin, ibadet olduğunu bilmiyor ve alimlere, iyi niyetle Allah’ın alim kullarıdır diye, Allah’tan ecir bekleyerek itaat ediyordu. Ama bu, kendini ve kendisi gibileri şirkten kurtarmıyordu. Ayet ve hadis, böylelerinin küfürde olduğunu bize bildiriyor. Bu konu hemen hemen bütün tefsirlerde geçer. (Yukarıda bahsi geçen hadis Tirmizi’de geçmektedir.)
Bir başka örnek ; Darimi’nin Müsned’inde nakledildiğine göre, Ebu Musa el Eş’ari, Abdullah bin Mesud’a gelip şöyle der; “Ey Abdurrahman’ın Babası! ben az önce mescidde bir şeyler gördüm, fakat onu yeni görüyorum. Bununla birlikte Allah’a andolsun ki, hayırdan başka bir şey görmüş değilim.” Abdullah; “O  da neymiş.?” diye sorunca, Ebu Musa; “Ömrün yeterse göreceksin, ben mescidde oturarak, halka halka olmuş ve namazı bekleyen topluluklar gördüm. Ellerinde çakıl taşları olduğu halde, her halkada bir kişi, onlara ” yüz defa tekbir getirin” diyor, onlar da yüz defa tekbir getiriyorlar.” Yüz defa tehlil getirin” diyor, onlar da yüz defa tehlil getiriyorlar.” Yüz defa tesbih getirin” diyor, onlar da yüz defa tesbih getiriyorlar.” dedi. Abdullah ibni Mesud; “Peki onlara ne dedin?” diye sorunca, Ebu Musa; “Onlara bir şey demedim, senin görüşünü bekledim, senin vereceğin emri bekledim.” dedi.
Abdullah dedi ki; “Sen bunun yerine ne diye, günahlarını saymalarını emretmedin? Ve hasenatlarının hiçbir şekilde zayi olmayacağına dair teminat vermedin?” Sonra, kalkıp gitti ve biz de onunla birlikte gittik. Nihayet bu halkalardan birine vardı, başlarında durdu ve şöyle dedi; “Şu yaptığınızı gördüğüm şey nedir?” cevap olarak; “Ey Abdurrahman’ın babası! Onlar tekbir, tehlil ve tesbihi kendileriyle saydığımız çakıl taşlarıdır.” dediler. Bunun üzerine Abdullah b. Mes’ud şöyle dedi; “Siz kötülüklerinizi sayınız. Ben hasenatınızdan hiçbir şeyin zayi olmayacağına dair size teminat veriyorum. Ey Muhammed ümmeti! Ne oldu size? Ne çabuk helake koştunuz? Yoksa siz sapıklık kapılarını açanlardan mısınız?”  Onlar; “Allah’a yemin olsun Ey Abdurrahman’ın babası! Hayırdan başka bir isteğimiz yoktu.”dediler. Abdullah şöyle dedi; “Nice hayır isteyen vardır ki, onu bir türlü isabet ettiremez.”
Bu hadiseyi dikkatle incelersek, çakıl taşlarıyla zikir çeken insanların iyi niyetli olduğunu görüyoruz. Bunu zaten kendileri de söylüyor. Resulullah’ın yapmadığı, yapılmasını istemediği bir ameli yapmak İbni Mes’ud’un gözüyle sapıklık kapılarını açmaktır.
Bir başka örnek; Allah Teala, ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor;
“Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını kılma, kabirleri başında da durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resulünü inkar ettiler ve fasık olarak öldüler.” (Tevbe  84)
Bu ayetin nüzul sebebi olarak anlatılan Abdullah i. Ubey, münafıkların reisiydi. Ölümü sırasında Allah Resulü’nün gömleğinin kendisine kefen olarak vermesini istedi. Hz. Ömer buna engel olmak istedi. Rasulullah (sav); “Belki etrafındaki münafıklar Müslüman olabilirler,” dedi ve gömleği verdi. Bunun üzerine bin kadar münafık Müslüman oldu. Bir süre sonra o münafık  öldü. Rasulullah (S.A.V.) onun namazını kılmak istedi, ayet indi ve yasak kılındı. (Ö. N. Bilmen)
Bu olaya da bakıyoruz ki, Rasulullah (sav) yeni İslâm’a giren o insanların Abdullah i. Selul’e iyi davrandığını görüp İslâm’ı kabul ettiklerini bildiği halde, onun namazını kılmazsa tekrar fitneye düşüp, küfre sapabilirler demiyor. Emre uyarak, münafığın namazını terk ediyor. Haşa, Allah Resulü şöyle diyemez miydi?  “Benim niyetim iyi, çünkü ben bunun namazını kılmazsam, İslâm’a yeni giren kişiler bu işe kızar ve dinden dönebilirler, ben kılayım ki, onların gönlü iyice yatışsın..” Bu düşünülemez bile, çünkü, Allah’ın yasak kıldığı bir şey iyi niyetle de olsa yapılamaz.
Bakalım putperest müşriklerin, putlara ibadet ederken niyetleri neymiş, Allah Teala şöyle buyuruyor;
“Uyanık olun! Halis olan din yalnız Allah’ındır. O’ndan başka veliler edinenler, “Biz bunlara ancak, bizleri Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.”derler. Muhakkak ki  Allah, ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında, aralarında hüküm verecektir. Şüphe yok ki Allah, yalan söyleyen, kafir olan hiçbir kimseye hidayet vermez.” (Zümer 3)
“Allah’tan başka kendilerine yakınlık sağlamak için ilah edindikleri şeyler, kendilerine yardım etselerdi ya!  Hayır, onları bırakıp gittiler. Bu onların yalanı ve uydurup durdukları şeydir.” (Ahkaf 28)
“Onlar Allah’ı bırakıp, kendilerine ne bir zarar ne bir fayda vermeyecek olan şeylere taparlar. Bir de, bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir,derler. De ki : Siz Allah’a, göklerde ve yerde bilmeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Haşa, O ortak tutmakta oldukları her şeyden münezzeh ve yücedir.” (Yunus 18 )
Bu ayetlerde de görüyoruz ki, müşrikler Allah’ı biliyor ve; iyi niyetle, putların kendilerine Allah nezdinde yardım edeceğini zannediyorlar. Çünkü onlara göre putlar, Allah katında hatırlı kimselerin heykelleridir. Bakın putperestlerin bu inancını İmam Katade şöyle anlatıyor; “Müşriklere Rabbiniz ve yaratıcınız kimdir, gökleri ve yeri kim yaratmıştır, Semadan su indiren kimdir? diye sorulduğunda; Allah diyorlardı. Bu sefer onlara, peki putlara ibadetinizin anlamı nedir  denilince, şöyle cevap veriyorlardı, “Bizi Allah’a yaklaştırsınlar, O’nun nezdinde bize şefaat etsinler diye.” (Kurtubi C. 15 s 140)
Demek ki müşrikler, Allah’a düşmanlık olsun diye değil, bilakis Allah’a yaklaşmak, Allah’a dost olmak istiyorlar. Bu sebeple putları kutsayıp yüceltiyorlardı. Kendilerince bunlar Allah dostuydu. Allah dostuna dostluk, Allah’a dostluktu. Ama bütün bunlar, putları ilahlaştırmak olduğu için ve Allah’a yapılması gereken itaat ve ibadeti bunlara yaptıklarından müşrik oluyorlardı. Yani niyetleri iyiydi fakat yaptıkları vahye aykırıydı. Zaten putperestlik iyi niyetle yapılan, fakat batıl bir şekilde ortaya çıkan bir şeydir. Bakın nasıl çıktı;
Nuh (as) kavmi içerisinde Vedd diye biri vardı. Vedd, kavmi içinde sevilen Müslüman bir kişiydi. Ölünce, Babil yurdunda kabrinin etrafında ordu kurdular, yas tuttular. İblis onların bu feryadını görünce, bir insan biçiminde onlara; “Sizin ağlayıp sızlandığınızı ve üzüldüğünüzü görüyorum, size onun bir şeklini, resmini yapsam, toplandığınız yere koysanız da onu ansanız.” dedi. “Olur” dediler. Bunun üzerine Vedd’in bir şeklini yaptı, onu toplantı yerlerine koydular. Babilliler onu anarlardı. İblis bunu görünce; “Evlerinize de yapsam, herkes evlerinde de ansa olur mu?” dedi. Onu da yaptı. Bu şekilde onu anar oldular. Sonra, çocukları yetişti, çocukları büyüklerin ona yaptıklarını görüyordu. Nesil uzadıkça onu niye andıkları unutuldu. Tuttular ona ilah diye tapmaya başladılar. İşte yeryüzünde ilk tapılan Vedd oldu.” ( M. Hamdi Yazır C. 8 s.356)
Burada da anlaşılıyor ki; putperestlik iyi niyetle başlamış. Çünkü Vedd, Müslüman, salih ve evliya insandı. Bu sebepten dolayı onu hatırlamak, onu hiç unutmamak için heykelini yapmışlardı. Böylece kendilerince Allah’a karşı ibadetlerini huşu ile yapabileceklerini zannediyorlardı. Bu iyi niyet, nasıl ki putperestliği doğurdu ise; hakimiyeti, yani kanun koyma hakkını Allah’tan başkasına vermek; iyi niyetle de olsa putperestlikten başka bir şey doğurmaz. Bütün bunlardan anlaşıldığı üzere; “İslâm’da parti yoktur ama, biz particiliği kullanıp İslâm’ın gelmesi için çalışıyoruz. Amaç İslâm devleti olduğundan caiz olur. Ameller niyete göredir, bizim niyetimiz de iyi.” diyenlerin, bu hadisi delil göstermeleri, boş ve geçersiz bir iddiadan başka bir şey değildir. Bunun kendilerine delil olan bir tarafı yoktur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.