Sayfalar

Hamd, ancak Allah'adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz.

27 Mayıs 2012 Pazar

Tağuti Sistem Okulları

Hamd Alemlerin rabbi, hakimi, düzenleyicisi ve sahibi olan yüce Allah’a olsun. O’nu över, O’na şükreder ve O’ndan bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Salat ve selam efendimiz, önderimiz, sevgilimiz ve öğretmenimiz olan Muhammed Mustafa’ya, ehl-i beytine, ashab-ı kiramına ve kıyamete kadar izini takip edecek mü’minlere olsun.Allah’u Teala kime hidayet vermişse onu saptıracak yoktur. Kimi de saptırmışsa ona hidayet edecek yoktur.
Değerli kardeşlerim Allah’u Teala’nın verdiği, sayamayacağımız nimetlerden bir tanesi de çocuk nimetidir ve bu çocuklarla bizleri imtihan etmektedir. Cenabı Hak bir ayetinde:
“Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan konusudur.) Allah yanında ise büyük bir mükafat vardır.” (Enfal 28) buyurmaktadır.

Bu ayette Rabbimiz,bizim çocuklarımızla ve mallarımızla sınandığımızı, eğer Allah’ı bu sayılanlardan daha üstün tutarak mallarımızı ve çocuklarımızı Allah’ın razı olacağı yola yöneltirsek bizlere büyük mükafatın verileceğini, aksi halde en büyük kayıp ve en büyük pişmanlık sebebi olacaklarını haber vermektedir.
Allah’u Teala’nın yardımı ve ikramıyla sizlere, günümüz tağuti sistemlerinde okullara çocuğu göndermenin İslamdaki durumu, bu fiilin doğru olup olmadığı konusunda bilgi vermeye çalışacağım. Söyleyeceğim doğrular Allah’tandır, onun için hamdeder, yanlışlarım da nefsimden ve şeytandandır. Onlar için de Allah’u Teala’dan bağışlanma dilerim.
Konuya geçmeden önce “tağut” ve “laiklik” kelimelerinin ne anlama geldiklerini açıklayayım.
Tağut: Her sınırı aşan, şeytan, putlar anlamında kullanılır. Küfürde haddini aşan manasına da gelmektedir. Allah’tan başka ibadet edilen her şey tağuttur. Tağut, putlardan olabildiği gibi cin ve insanlardan da olabilir. Şeytanlar, Allah’ın şeriatı dışında hüküm koyan devlet yetkilileri, Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen hakim, sihirbazlar, kahinler tağut sınıflarını teşkil ederler.
Laiklik: Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Başka bir tabirle Allah’u Teala’ nın sosyal, kültürel, eğitim, askeri ve ekonomik alanlarda hayattan uzaklaştırılıp karıştırılmamasıdır. Allah’a şirk koşulan Millet Meclisi’nde büyük harflerle yazılı olan “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” laikliğin en önemli kuralını teşkil eder. Bu da en büyük küfür ve Allah’a karşı yapılan en terbiyesizce davranıştır. Çünkü Allah’u Teala: ” Hakimiyyet sadece Allah’ındır” (Yusuf 40) buyuruyor. Başka bir ayette de şöyle buyurulmaktadır:
Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O'nundur .“ (A’raf 54) Kainata, güneşe, yıldızlara, dünyaya ve her zerreye hükmeden Allah, insana da hükmetmez mi? Hem Allah’ın mülkünde yaşayacağız, onun nimetlerinden istifade edeceğiz sonra onu hayatımıza karıştırmayacağız…bundan daha büyük nankörlük ve daha büyük bir küstahlık olabilir mi? Allah’ım seni tenzih eder, senden bağışlanma dileriz.
Sizler de çok iyi bilirsiniz ki bu dünyaya gönderiliş amacımız imtihandır. Cinler ve insanlar sınanmak üzere gönderilmiştir. Mallarla sınav, canlarla, çocuklarla, hanımlarla, aşiretlerle sınav, makam ve mevki ile sınav, şeytan ve yandaşları ile sınav, savaşçı ve barışçı kafirlerle sınav, tağutlarla ve ekibiyle sınav ve hayatın her bir devresi ve durumuyla sınanacağız. Allah’ı, peygamberini ve onun yolunda cihadı üstün tutanlar kurtuluşa erecek, dünyayı ve içindekileri tercih edenler hüsrana uğrayacaktır.
“De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez.” (Tevbe 24)
Bu ayette açık bir şekilde dünyevi değerlerin, akraba baskılarının ve iş istikbalinin, dünyanın aldatıcı fani güzelliklerinin Allah’a kulluğun, peygamber efendimize (s.a.v)’e tabi olmanın ve Allah yolunda cihad etmenin önüne geçiyorsa, Allah’ın azabını hak etmişiz, Allah katında fasıklardan olduğumuz anlamına gelir. Bunu istermisin ey mümin kardeşim? Allah’ın azabını beklemeyi ister misin? Ya da üç günlük geçici dünya hayatını ebedi cennetlerle değişmek ister misin?
Bilindiği üzere hak ile batıl savaşı, iman ile küfür savaşı Hz. Adem’in oğulları olan Habil ve Kabil döneminde başlamış, bu mücadele günümüze kadar gelmiş ve kıyamet kopana kadar devam edecektir. Batıl ehli her zaman hak ehlini sindirmeye ve yok etmeye çalışmıştır. Batıl ehli, hak ehlinin varlığına tahammül edememiştir. Kafirler, Müslüman’ları kendi dinlerinden soyutlamadıkları müddetçe davalarından vaz geçmeyeceklerdir.
Şu an biz Müslümanların mübtela olduğu belalardan biride Tağutun okullarında çocuklarımızın eğitim görmeleri, onların eğitim ve öğretimlerinde uzun bir müddet kalmalarıdır. Gündüz onların terbiyesinde saatlerini geçiren çocuklar geri kalan terbiyelerini akşam televizyon başında tamamlıyorlar. Çünkü yayın organları da onların eğitim planlarının en önemlisini teşkil eder. Neticede çocuğun terbiyesi ana babasına değil, laik tağutlara verilmiştir. Allah yardımcımız olsun.
Şüphe duyulmaz gerçeklerden biride şudur tağutlar karşılıksız olarak Müslümanların çocuklarını okutup onları faydalandırmazlar. Eğitim ve öğretim için yaptıkları büyük harcamaların karşılığını beklerler.
“Gerçek şu ki, inkâr edenler, (insanları) Allah'ın yolundan engellemek için mallarını harcarlar; bundan böyle de harcayacaklar. Sonra bu, onlara yürek acısı olacaktır, sonra bozguna uğratılacaklardır. İnkâr edenler sonunda cehenneme sürülüp toplanacaklardır.” (Enfal 36)
Tağutların eğitim ve öğretim müesseseleri bizlere dışar’dan şirin görünebilir, masumane okuma yazma öğreten, kültürlü ve aydın nesiller yetiştiren ve insanlara parlak gelecek sunan kurumlar olarak hayal ede biliriz belki. Dışı rahmet ama içi azap olan bu müesseselere, dünyaya tapan kişilerin gözlükleriyle değil de Cenabı Hakkın razı olduğu rabbani gözlüklerle bakarsak bu müesseselerin gerçek mahiyetlerini çok daha iyi anlarız.
Balın içine zehir katılarak öğrencilere bilgi sunan bu kurumlar, Müslümanları kendi kimliklerinden soyutlama kurumlarıdır. Bu kurumlarda ki hedef; yeryüzünde fesadı yaymak, insanları haktan uzaklaştırmak, onları İslam’dan soyutlamak, Yahudi ve Hıristiyanların yeryüzüne rahat bir şekilde hakim olmalarını sağlamaktır. Günümüz İslam coğrafyasında akıtılan Müslüman kanları, işgal edilen Müslüman toprakları ve kirletilen Müslüman ırzları bunun açık bir delilidir. Bu cinayetleri işleyen Amerika, İsrail, İngiltere ve yandaşları, kuklaları olan adları Ahmet, Ömer, Abdullah gibi isimleri İslami olan ancak kendilerinin İslam ile ne uzaktan nede yakından alakası olmayan tağutların okullarında yetişmiş Mürted yada müşrik kafirlerle yardımlaşarak ve onlardan destek alarak sağlamaktadırlar. Allah bize yeter, o ne güzel vekildir.
Tarihten günümüze kadar bütün beşeri sistemler hakimiyetlerini sürdürebilmek için çocuklar üzerinde çokça durmuşlar, onları kendi ideolojileri için bekçi olarak yetiştirmeye çok uğraşmışlardır. Bilhassa İslam karşıtı otoriteler çocukların İslam’a göre yetişmelerine tahammül edememişler, onların imandan ve Kur’an’dan uzak yetişmelerini sağlamak için eğitimlerini hassaslaştırarak ciddi boyutlarda kanunlar çıkarmışlardır.
İlk öğretimi mecburi sekiz yıl yapmaları ve hedefte bu sayıyı yükseltme düşüncesi bunun kanıtıdır.. Bir çocuğun fıtrat üzere olduğu ve dünyayı yeni, yeni tanımaya çalıştığı en taze hafızanın var olduğu zamanda ve bilgiyle doldurma çağında kendi küfri müesseselerine alarak beynini istedikleri malumatlarla doldurmak istemeleri ve vatandaşları da buna mecburi kılmaları ve bunun için bütçeden büyük paraları ayırıp harcamaları onların planını su üstüne çıkarır. Ağaç yaşken eğilir yaklaşımı ile, çocukları bu tağuti müesseselerde eğip tağutu seven ve koruyan nesil yetiştirmek bunların en önemli hedeflerini teşkil eder. Buna karşı çıkan ve çocuklarını okula göndermeyenlere karşı hukuki işlemler yapmaları yahut Allah rızası için üç beş küçük çocuğu alıp evlerde dinlerini, kuranlarını öğretmeye çalışan Müslümanları cezalandırmaları böyle bir eylemi yasaklamaları, onların ne denli azgınlaştıklarını ve İslam’a ne kadar büyük bir düşmanlık beslediklerini gösteren en belirgin kanıtlardır.
Hz. Musa’nın döneminde yaşayan ve “Ben sizin en yüce rabbinizim” diyen Firavun’lar bile halklarına bu kadar baskılar yapmamış ve insan neslini bu kadar bozmamışlardır. O dönemdeki Firavun’lar, İsrail oğullarının doğan bebeklerini öldürüp ahiret alemine gönderirlerdi. Ama şu anki Firavun’lar, yeni doğan bebekleri bedenen öldürmüyor, onları dinsiz ve laik yetiştirerek ruhen öldürmeye ve ebedi cehennem üyesi yapmaya çalışmaktalar. Bu modern Firavun’lar, ilkel Firavun’lardan daha tehlikeli ve daha kötü değiller mi? Eski Firavun’lar ölünce küfürleri biterdi, ama asrın Firavun’larının bıraktıkları ilke ve inkılaplarını mirasçıları yaşayıp yaşatmaya çalışıyorlar. Yaşamak istemeyenleri de cezalandırıyorlar.
“Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resûlü'ne icabet edin.” (Enfal 24)
Allah ve resulü bizleri diriltecek şeylere çağırırlar.
“Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.” (Araf 179)
Tağutlar halklarının kalplerini öldürmeye, gözlerini ve kulaklarını sağır etmeye çalışırlar.“Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; inkâr edenlerin velileri ise tağut'tur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır.” (Bakara 257)
Allah’u teala aydınlığa ulaştırır, tağutlar ise karanlıklara boğarlar...
İçinde yaşadığımız coğrafyada Kemalist düzen İslam’a karşı olan eğitim sistemini kendi amentüsüne göre tanzim edip insana dayatma niteliğinde uygular olmuştur. Maksadı bellidir; tek tip insan yetiştirip çocukların beynine putperestliği sokmaktır. Zaten eğitim sürecindeki süreç iyice tahkik edilirse hep küfre götüren sözler ve küfre götüren amellerle dolu olduğu görülür. T.C. ‘nin eğitimle ilgili yaklaşımının hangi düzeyde olduğunu göstermesi açısından bazı anayasa maddeleri, kanun, yönetmelik… v.s aşağıdadır;
Milli Eğitim Temel Kanunu, Kanun No;1739,
Madde 2-a) Atatürk inkılap ve ilkelerine ve anayasada ifadesi bulunan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar yetiştirmek.
Madde 12- Türk milli eğitiminde laiklik esastır.
Madde 15- Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır.
Madde 43- İlkokulun Eğitim ve Öğretim İlkeleri
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretiminin Genel Amacı, İlköğretim ve Ortaöğretimde öğrenciye, Türk milli eğitim politikası doğrultusunda, Genel Amaçlarına, İlkelerine ve Atatürk’ün Laiklik ilkesine uygun Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi ile, ilgili yeterli temel bilgi kazandırmak… Böylece Atatürkçülüğün, insan sevgisinin pekiştirilmesini sağlamak, faziletli insan yetiştirmektir.
DERS KİTAPLARI
Eğitimde kullanılan ders kitaplarının tümü amaçlarını gerçekleştirmek için düzenlenmiş bir araç olarak görülür. Bu sebeple de İslam’ın küfür ve şirk olarak baktığı bilgilerle doludur. Çünkü genel olarak kitapları hazırlayanlar İslamla pek alakası olmayan çoğu laik kemalist düşünceye sahip olan insanlardır, yahut batıdan aldıkları bir takım İslam’a aykırı bilgilerle doludur.
Tarih bilgilerinin çoğu yalanlarla doludur. İslam ile alakası olan devlet ve yönetimler kötü olarak gösterilmeye çalışılır. Yahudi ve Hıristiyan dünyası olan Avrupa ve batı ülkeleri her zaman övülerek, bu milletlerin laiklik ve demokrasi sebebiyle ilerledikleri, çağdaş ve medeni oldukları vurgulanıp yönetimde ve hayat anlayışında onlar taklit edilmeleri sevdirilmeye çalışılır. Dikkat edilirse Tağut okullarında okuyup üniversiteyi bitirenler eğer İslam ile tanışmamışlarsa bu öğrenciler Avrupa hayranı olmakta, peygamber efendimiz (s.a.v) dönemindeki, Asrı saadet İslam devleti, Emeviler, Abbasiler ve hatta ataları olan Osmanlı devletine bile soğuk bakarlar. Çünkü bu devletlerin İslam ile bağlantıları vardı. Ama kafasına kötü olarak işlenmiştir. Bu kişi Avrupa’ya gidecek olsa kendisinin Müslüman olduğunu söylemekten utanır. Çünkü okullarda ona İslam düşmanlığı enjekte edilmiştir. Genel olarak öğrenciler şeriat kelimesinden korkarlar. Çünkü şeriat onlara barbar milletlerin yaşayış türü gibi medeniyet ve ilimden yoksun olarak bir birlerini acımasızca ezen insanların hayat düzeni olarak öğretilmiştir. Şeriat denince akıllarına hocaların ve şeyhlerin devlet makamlarında hakim oldukları, istediklerinin kolunu kestikleri, istediklerini taşladıkları ve hep gerici bir hayat yaşamayı ideal gören devlet yapısı olarak tasavvur ederler. Aslen şeriat Allah’ın egemenliğine dayanan bir hayat nizamı olduğunu, bütün kulların tağutlaşmış insanlara değil sadece Allah’a kulluk yapmaları gereken ilahi bir hayat nizamı olduğunu bilmez, kafasına laiklik işlendiği için, din ayrı siyaset ayrı, İslam ayrı devlet ve hayat nizamı ayrı diye düşünür.
Yine bu derste Atatürk o kadar çok anılır’ki, onun anıldığının onda biri kadar
peygamber efendimiz (s.a.v) ve sahabesi anılmaz. İlk okulda öğretmen çocuğa şöyle bir soru sorsa: Oğlum, peygamberimiz kimdir?
Çocuk: Peygamberimiz Atatürk’tür, cevabını verecektir.
Zavallı çocuğun kafasına Atatürk sevgisi o kadar çok işlenmeye çalışılır ki, neredeyse (haşa) bizi yaratan odur diyecek hale gelir.
“Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersine gelince, aslen ne din nede ahlak ile alakası olmayan bir çok bilgilerle doldurulmuş, Laikliğin ve Kemalizmin dine aykırı olmadığı bilakis din ve inanç hürriyetini koruduğunu anlatır. Her bir yurttaşın bu küfür üzere kurulmuş vatanını çok sevmesi ve canını laik ve demokrat olan bu vatan ve bayrak uğruna seve seve feda etmesi gerektiği anlatılır.
Tağuti rejime bağlı camilerde, karşımıza sinek kaydı tıraşı ve batının taklid semeresi olan kravatla çıkıp, vaaz ve hutbelerde Allah düşmanlarını övmesi, kurdukları laik devleti övmesine ve bekası için dua etmesine şaşırmamak gerekir. Çünkü neticede bu imamlar bu devletin din ve ahlak dersini okumuşlar, imam hatiplerde verilmiş din dersleriyle yetişmişlerdir.

OKULLARDA İŞLENEN BAZI KÜFÜR SÖZ VE BİLGİLER
•Atatürk sevgisinin çocuklara aşırı derecede enjekte edilmesi,
•İslam ve Müslüman düşmanlarının övülmesi,
•İslam’ın temel rüknü olan Hilafet makamının küçük gösterilmesi, Allah’ın hükümleri olan şeriatın kötü ve korkunç gösterilmesi,
•Atatürk’ün devrimlerine karşı çıkan İslam ulemasının ve Müslümanların bozguncu olarak tanıtılması,
•İslam’i olan kılık kıyafeti, sakalı, çarşafı gerici ve çağ dışı olarak tanıttırmaları,
•Kur’an’ın doğru dediği şeyleri yanlış, yanlış dediği şeyleri doğru göstermeleri,
•Darvin, Aristo,…vb. felsefesinin ölçü olarak alınması,
•İlk çağlara ait verilen bilgilerde kasıtlı yanlışlıklar yapılması, ilk insanların konuşma bilmemesi, yazının Sümerler zamanında bulunması, Arşimet suyun kaldırma kuvvetini bulduktan sonra gemi yapımının öğrenildiği,.. v.b. gibi.
•İslam düşmanı olan tağutların ve ideolojilerinin sevilip saygı ve bağlılık içerisinde bulunulması gerektiği, İslam yerine demokrasi ve laiklik dininin benimsetilmesi,
•Cahili ve küfür olan resmi bayramları 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim ve 10 Kasım gibi İslam’ın kaldırıldığı ve Yüce Allah’ın hayat sisteminden uzaklaştırdığı bayramları öğrencilere kutlattırılmazı,
●10 Kasım Mustafa kemalin ölüm yıl dönümünde, M. Kemali sevdiklerini ve onun izinden gittiklerini ısbatlamak amacıyla öğrencilere saygı duruşu yaptırmaları,
●Her hafta başı ve sonu, küfür üzerine kurulmuş olan bu devletin varlığını ve sevgisini pekiştirmek için istiklal marşının okutulması ve bu devleti sembol eden bayrağı göklere çekip ona saygı duymayı sağlamaları,
İşte bunlar ve bunlara benzer, tamamı ile küfür içeren ve Müslüman’ı dininden çıkarıp mürted kılan bu fiilleri öğrencileri mecbur tutarak yaptırmaktadırlar ve yapmayanlara çeşitli disiplin cezaları vererek onları bu potada eritmeye çalışmaktadırlar.
Ayrıca okullar ahlaksızlık, fuhuş, uyuşturucu bağımlılığı, içki ve sigara gibi kötü alışkanlıkların yayıldığı kurumlar haline gelmiş, bir çok ailenin çocuğu buralarda dinini ve benliğini kaybetmiştir. Birçok baba çocuklarının asiliğinden, saygısızlığından ve dine olan uzaklığından şikayet etmektedir. Sebebini uzaklarda aramasına gerek yoktur. Bu kişi çocuğunu tağutların okullarına göndermekle hem kendini hem de çocuğunu kendi eliyle ateşe atmıştır.
Şu anki ders programlarında cinsellik dersleri de verilmektedir. Aslen kız erkek karışık olan sınıflarda, öğretmenlerin de bayan ve erkek olmak üzere iki cinsiyeti oluşturmaları, bayan öğretmenlerin ve kız öğrencilerin çok açık giyinmeleri fesadın ne kadar korkunç bir seviyede olduğunu göstermez mi?
Öğrencileri bozmak için konmuş olan müzik dersi, okul dışında yapılan piknikler, öğrencilerin kız erkek bir araya gelerek düzenledikleri eğlence ve doğum günü kutlamaları, bazı sınıflarda kızları ve erkekleri yan yana oturtmaları, öğretmenlerin çoğunun din ahlakından yoksun olmaları, küçük yaştaki çocukları ne denli etkileyip bozmaya çalışan unsurlar olduğu görülmez mi.? Liselerde vuku bulan zina olayları, hamile kalan küçük kızlar, bakireliği giderilen, namusu kirletilen kız sayısı az rakamlarla ifade edilmemektedir. Kızlar sebebiyle kavga eden, birbirlerini yaralayan ve hatta birbirlerini öldüren ve intihar vakıalarını neredeyse her gün duyarız.
Aslen bu küfrün okullarında ömür kaybı yaşanmaktadır. Sekiz senelik eğitim süreci olan ilköğretim, çocuğun dini eğitim görmesini engellemekle beraber, iki senede alacağı bilgileri sekiz seneye yaymışlardır. Hedefleri, çocuğu kendi kontrollerinde tutarak, onu her zaman göz önünde bulundurmalarıdır.
Eski selefi salihin çocukları yedi veya sekiz yaşına varırlarken kuranı, on iki yaşlarına geldiklerinde hadislerden büyük bir bölümünü ezberliyorlardı. Bununla beraber okuma yazma, hesap ve dünyevi ilimleri de öğreniyorlardı. İmam Şafi (r.a) 19 yaşındayken bugün t.c nin en büyük müftüsünün bile anlayamayacağı meseleler de fetvalar vermeye başlamıştır. İbni Teymiye (r.a) oda 19 yaşında fetva makamına yükselmişti. 38 yaşında vefat eden İmam Nevevi (r.a) in eserlerini t.c nin en büyük müftüleri bile okuyup anlamaktan acizdirler. Aslen Avrupa ya ilmi ve medeniyeti götürenler Müslümanlardır, tarih okuyanlar bunu gayet iyi bilirler. Günümüzde niçin derin alimler yetişmiyor acaba? Sebebi, bu ümmetin çocukları tağutun okullarında harcanmalarından başkası mıdır acaba?
İlkokula bile giden çocuklara, büyüyünce ne olacaksın sorusu yöneltilse; Doktor olacağım, mühendis olacağım, öğretmen olacağım v.s cevaplar verirler. İslama uygun doktor, mühendis, öğretmen güzel şeyler. Ama malesef hiç biri, ben alim olacağım, demiyor. Çünkü çocuğun kafasına gelecek derdi, rızık korkusu yerleştirilmiş, sürekli dünya kaygısı sokulmuştur. Bu çocuğa okulda iman, Allah sevgisi, ahiret kaygısı verilmemiştir...
Müminlere ben sadece nasihat ederim, irşad ederim. Ey Allah’a iman etmiş, Allah’a kul olmayı isteyen kişi!
Allah’u Teala şöyle buyurmaktadır; “Ey iman edenler! Kendinizi ve aile fertlerinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrim 6)
Ey mümin insan! kendini ve aileni bile bile ateşe atma!, buna hakkın yok. Hem kendine hem de ailene zulmetme... Geçici üç günlük dünyayı, ebedi cennetlere tercih etme...
Müşrikler rızık endişesi yada namus korkusuyla kız çocuklarını elleriyle diri, diri toprağa gömerlerdi, sende daha kötüsünü yapıp bile bile çocuklarını ellerinle ateşe atma...
İbnil Kayyim (r.a) derki: Kim çocuğunu ihmal ederse, onu başıboş bırakırsa, ona en büyük kötülüğü yapmış olur. Bir çok çocuğun kötülüğü babalardan türemiş, ihmalkarlıklarından kaynaklanmıştır. Onlara dinlerinin gereklerini, farz ve sünnetlerini öğretmemişler, küçükken onları kaybetmişlerdir. Bu kişiler hem kendilerine fayda verememişler, hem de büyüdüklerinde babalarına fayda sunamamışlardır. Bazı babalar asi olan çocuklarını kınadıklarında, çocukları şöyle demiş: Babacığım sen bana küçüklüğümde kötülük ettin, bende sana büyüdüğümde kötülük ettim. Küçüklüğümde beni kaybettin, yaşlılığında da ben seni kaybettim!...
Resulullah efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır; “Her biriniz bir çobandır ve her biriniz sürüsünden sorumludur…” (Buhari)
Sen çoluk çocuğunun çobanısın. Çoban, hayvanlarını bile kurtlardan korumak için her türlü mücadelede bulunur, sen eşrefi mahlukat olan çocuklarını tağutun kurtlarına yem etme!
Ne yapayım? çocuklarım cahilmi yetişsin? deme. Hz. Resulullah (s.a.v) ve bir çok güzide arkadaşları okuma yazma bilmezlerdi ama dünyayı ilim ve irfan ile doldurdular.
Çocukların gelecek rızık korkusundan korkuyorsan sana Allah’u Teala’nın şu ayetini hatırlatırım:“...yoksulluk-endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. -Sizin de, onların da rızıklarını biz vermekteyiz(isra 151)
Yeryüzünde hiç bir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın” (Hud 6)
İşte bu anlatılan olumsuz şeyler sebebiyle Allah’tan korkan ve hakkiyle çocuğuna değer veren bir Müslüman çocuğunu tağutların okullarına gönderemez. Küfrü gerektiren sözleri söylemenin yada bu sözlerin şakasını yapmanın İslam’a göre hükmü küfürdür.

Hiç şüphe yokki bu anlatılan yapıdaki okullara çocukları göndermek caiz değil, küfürdür.
Buhari’nin Enes (r.a) tan rivayet ettiği sözde, Enes sahabelerden sonra en hayırlı nesil olan Tabilere şöyle dermiş: “Sizler bir takım şeyler işliyorsunuz ve o sizin gözünüzde kıldan daha incedir. Ama bizler Hz. Resulullah (s.a.v) döneminde onu helak edici günahlardan sayardık.”
Yukarıda okullarla ilgili anlatılan olumsuz şeyler az ve özdür. Okullardaki mevcut kötülükler çok daha fazladır.Bu tip okulların haramlılığı konusunda şüphe yoktur. Peki bu anlatılan küfür amelleri işlendiği vakit hem giden çocuk hem de gönderen velisi kafir olur mu?
Yukarıda anlatılan küfür amellerine bulaşan, söz ve amelleri söyleyen veya yapan kişi küfre girer. Buna bulaşmadan da okula gidemez yani çocuk devamsızlık yapmadan düzenli olarak okula gidiyorsa, bu küfürlerden kurtulamaz, bazıları istiklal marşı ant ve cumhuriyet bayramları gibi törenlere, çocuğunu göndermezse, bu küfürden kurtardığını sanıyor. Sorulduğu zaman, benim çocuğum okula gidiyor, ama ben taviz vermiyorum diyor. O sanıyor ki okuldaki küfür sadece bazı törenler bilmiyor ki bu törenler okul küfrünün bir kısmı bunun dışında okul içerisinde o kadar dine aykırı küfür, şirk olan fiiller, dersler var ki bundan bir çocuğun kurtulması imkansızdır. Ancak okula kayıt yaptırıp, ama derslere girmez, yani okula gitmezse mümkün olur, yoksa bu mümkün değildir. Çocuk okul içerisinde işlenen küfürlerin birçoğunu anlayıp idrak bile edemez. Bu küfür mü değil mi bilemez bile. Diyelim bilip anladı bunu, kendisi yazmadı söylemedi, orada öğretmen bu küfür fiillerini işliyor ve küfür sözlerini söylüyor sınıfta diğer çocuklar da öğretmene eşlik ediyor buna, mudahale edip değiştiremez, Orayı da terk etmezse nisa 140. Ayetin hükmünce onlar gibi olur. Orayı terk edersede zaten okula gitmiyor demektir. Zaten okulda küfür işlendiğini bile, bile ben okula gideyim de küfür işlenirken çıkayım düşüncesi de yanlıştır eğer bunu önceden biliyorsa, bile, bile gidiyor bunu düzeltip onlara bu işi terk ettiremeyeceğini de biliyorsa, gidemez giderse yine bu ayetin hükmüne girer. Bunları reddedip o fiillerin yapıldığı mekanlara hiç gitmemesi gerekir.
Çünkü kişinin İslamı ancak tağutları reddederek ve şehadet kelimesini bozan unsurlardan uzak durarak sabit olur, aksi halde şehadet kelimesini bozan unsurları işleyen kişinin imanı kabul edilmez.
Bu küfür ameller işleniyorsa, hazır bulunupta inkar etmeyen yada o mekanı terketmeyen kişilerde aynı hükmü alır.
Allah’u Teala Nisa Suresi 140. ayetinde şöyle buyurur:
O, size Kitapta: "Allah'ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. Doğrusu Allah, münafıkların ve kafirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır.”
Bu ayet gereği bir Müslüman Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini, yahut alay edildiğini işitirse orayı terk etmesi gerekir yahut kafirlerin ve küfrün yüceltilip övüldüğü mekanlarda bulunmaması gerektiği, bulunursa aynı suçta bir olmaması için o mekanı terk etmesi gerektiği veyahut itiraz edip hakkı beyan etmesi gerektiği emrediliyor. Aksi halde o Müslüman’ın o küfre giren kişilerle beraber küfre gireceğini ayet haber veriyor.
İmam Kurtubi bu ayetle ilgili olarak şunu söyler: “Bu ayet gereği günah işleyen kişilerden günah işleme esnasında uzak durulması gerekiyor. Çünkü onlardan uzak durmayan kişi günahlarına rıza gösteriyor anlamına gelir. Küfre rıza göstermek küfürdür. Allah’u Teala “sizde onlar gibi olursunuz” buyuruyor. Kim masiyet meclisinde oturursa ve yapılanı inkar etmezse, günahta ortak olur. Masiyeti işlerken yahut konuşurken karşı çıkıp inkar etmesi lazım. Eğer inkar edemiyorsa bu ayetin muhatabı olmaması için o meclisten kalkıp terk etmesi gerekir. Rivayetlere göre Halife Ömer Bin Abdülaziz (r.a) döneminde içki içen bir gurup yakalanır. Onlardan birisi için, bu oruç tutmuş denince; “onuda cezalandırın çünkü Allah’u Teala (sizde onlar gibi olursunuz) buyuruyor” der. Masiyete rıza göstermek masiyettir, bu sebeple yapan ve rıza gösteren aynı cezaya çarptırılır, taki beraberce helak olsunlar.”
Ebu Dâvud Abdullah b. Mes'ud'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ra-sulullah (sav) buyurdu ki: "îsrail oğullarının ilk eksikliği şöyle başlamıştı. Onlardan birileri (münker işleyen) birisini ilk gördüğünde ona: Ey filan, Allah'tan kork ve yapmakta olduğun şu işi terket. Çünkü bu işi yapmak senin için helal değildir der, fakat ertesi günü onunla karşılaşır, ancak bu durumu, onun¬la birlikte oturup yeyip içmesine engel teşkil etmezdi. Onlar bu işi yapınca, Allah da onların kalplerini birbirine çarptı." Daha sonra Hz, Peygamber: "İs-railoğullarından kâfir olanlar Davud'un ve Meryem oğul İsa'nın diliyle lanetlenmişlerdir. Bu, onların isyan etmeleri ve haddi aşmalarından dolayı İdi." (el-Maide, 5/78) buyruğundan itibaren: "Fakat onlardan birçoğu fasık kimselerdir" (el-Maide, 5/81) âyetine kadar olan bölümleri okuduktan son¬ra şöyle buyurdu: "Allah'a yemin ederim kî hayır (böyle olmaz), ya iyiliği emreder, kötülükten alıkoyar, zalimin elini tutarak onun hakkın dışına çıkma¬sına fırsat vermez, yalnızca hak işlemeye mecbur edersiniz, yahut da Allah sizin de kalplerinizi birbirine çarpar ve onları lanetlediği gibi sizi de lanet¬ler." Bu hadisi Tirmizî de rivayet etmiştir. (Kurtubi)
Okula giden ve bu sayılan küfür amellerine bulaşan çocuğun hükmü:
Çocuk erginlik çağına ulaşmışsa, bu amellere bulaştığı zaman kafir olur.
Eğer çocuk erginlik çağına ulaşmamışsa:  ama okula gönderen baba kesinlikle kafirdir.
Okula gönderen velinin hükmü:
Allah (Subhanehu ve Tealâ) kitabında söyle buyurmaktadır:
“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi bir ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır. Onun başında gayet katı, şiddetli, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildikleri şeyi yapan melekler vardır.” (66, Tahrim/6)
Hadiste de şöyle buyrulmaktadır: her bir insan çobandır ve her bir çoban güttüğünden sorumludur. Veli, çocuğundan sorumludur ve çocuğuna karşı görevlerinden hesaba çekilecektir. Nasıl ki bir veli çocuğunu ibadete yönlendirdiği zaman çocuğun yapacağı sevaplarda velisi de sevap kazanıyorsa, çocuğunu haram şeylere yönlendiren velisi harama girmiş ve günahta ortak olmuş sayılır. Bunun gibi çocuğunun kesin küfre ve harama düşeceğini bildiği halde, küfür içeren şeylerden uzaklaşamayacağını bildiği halde okula göndermesi veliyi küfre sokar. Çünkü “küfre rıza küfürdür” kuralınca velisi küfre rıza göstermiştir. Şu iddiayı yapanların İslami hiçbir dayanağı yoktur. Çocuklar sokakta oyun oynarken de küfrü gerektiren söz ve fiili yapabiliyorlar babanın bu durumda bir sorumluluğu yoktur. Zaten çocuk küçüktür mükellef değildir Allah c.c mükellef olmayan çocuğu hesaba çekecek değildir. Babaya gelince hiç kimse bir başkasının suçundan dolayı hesaba çekilmez başkasının suçundan dolayı azab görmez. Bu kural gereği okula giden çocuğun yaptığından da baba sorumlu değildir denilirse. Bu iddia sahiplerine cevabımız şudur:
Şeriat zahire hükmeder hükümlerde maksadlara göredir sokakta oyun oynamaya giden çocuk zahiren oyun için gidiyor küfür işlemek için değil. Eğer sokağa çıkan çocuğun yüzde yüz küfür işleyeceği biliniyorsa bu çocuğun sokağa çıkmasına müsade eden ve rıza gösteren herkes kafirdir. Ama sokaklarda bilinen çocukların oyun oynadığıdır, onu oyuna yollayan anne ve babanın maksadı da çocuğunun kafirlik yapması değil, oyun oynamasıdır. Bununla girişinden çıkışına kadar, hep küfür işlenen okullar bir midir? Okula çocuğunu gönderen baba okulda nelerin olduğunu bilmiyor mu? Bunu bile, bile nasıl olurda okula yollar çocuğunu? Eğer yolluyorsa küfre rızasından başka ne sebeb var ki? Bu yaptığı iş, kafirlikten başka bir şey değildir bilinsin. Bu konunun iyi anlaşılabilmesi için risalenin sonuna okul kitaplarındaki sakıncalı dersleri ekledim.
Bir ayette Rabbimiz (c.c) şöyle buyurmaktadır:
Za'fa uğratılanlar büyüklük taslayanlara: "Hayır, siz gece ve gündüz hileli düzenler (kurup) bizim Allah'ı inkar etmemizi ve O'na eşler koşmamızı bize emrediyordunuz" dediler. Azabı gördüklerinde pişmanlıklarını saklarlar; biz de inkâr edenlerin boyunlarına halkalar geçirdik. Onlar, yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı? (Sebe 33)
Çocuğunu okula gönderen ve onu mecbur eden kişi kıyamet gününde bu ayetin muhatabı olur. Çünkü çocuğunun küfre gireceğini, okulda inancının ve ahlakının bozulacağını ve günah işlettirileceğini bildiği halde onu yinede gitmeye mecbur ediyor.
Kıyamet gününde kendi günahlarının tümünü ve bilgisizce saptırdıklarının günahlarının bir kısmını yüklenmeleri için. Bak, ne kötü yük yükleniyorlar.
Çocuğun velisi, çocuğunu zorladığı günahları yüklenir.
Peygamber efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “Sizden biri bir münker görürse onu eli ile değiştirsin. Eğer gücü yetmezse dili ile değiştirsin. Eğer gücü yetmezse kalbi ile buğzetsin. Buda imanın en düşük halidir.” (Müslim)

bazı alimler şöyle demiştir;
Mustafa Sabri Efendi (1869-1954):
Bir baba namazını kılar, orucunu tutar, Müslümanlık hakkında olumsuz birşey işitmeye tahammül edemez, dini yolunda canını esirgemez. Fakat hamur gibi yumuşak ve değişime kabil çocuğunu Avrupaya eğitime gönderip, okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkmasına önem vermez. Bu durum aklın alamayacağı bir zıtlıktır, evladını küfür ve inkar yollarına sevk eden bu babanın namazının ve diğer ibadetlerinin kendisine katiyyen faydası olmaz. (Hilyet-i Muazzama s. 376)
Subhan Allah! Merhum Avrupa’ya küfür diyarına belirsizliğe çocuklarını gönderen babalar çocuklarının düşebileceği küfürlerden sorumludur derken ya bugünkü durum? T.C sisteminin okullarında her türlü küfürler şirkler işlenirken, küfür övülürken (haramlardan ahlaksızlıklardan bahsetmiyorum bile) ve bunlar gözler önünde olurken ebeveyinler nasıl oluyor da çocuklarını bu okullara gönderebiliyor?
Bir de Hafız Ali Reşad Hoca'nın (1899-1980) Mustafa Sabri Efendi'nin okulla ilgili umumi fetvasına göre daha hususi fetvasına bakalım:
Kemal'in bir tek ilkesine uyan ve bunları öğreten o öğretmenlere giden, ilmi kimden öğrenirsen öğren! diye onlardan olan öğretmenlerde okuyan ve okutan, her halde onları seven ve sayan “O takdirde sizde onlar gibisiniz” kaydına girdiğinden, namaz kılmasın, oruç tutmasın hiç yorulmasın çünkü yemeği ve kestiği yenmez ibadet ve şehadeti ve hiçbir hayrı kabul olmaz. Eşhedü billâh kâfir ve mürteddir (Muhazafazakar Gazetesi, 1966)
Bazı Şüphelerin Aydınlatılması: Biri, “Bazı kişiler çocuklarını küfür içeren hallerden koruyorlar, küfür işlememeleri konusunda sıkı, sıkı uyarıyorlar ve bizim çocuklarımız bu sayılan şeylere bulaşmıyorlar o halde küfre niçin girsinler ki?” derse, bizde deriz ki;
Bunu nasıl yapıyorsunuz bu kadar elfazı küfür ve efali küfür varken okulda. Bakın Müslüman ın nasıl okuması gerektiğini, okumaya başlarken ne ile başlaması gerektiğini, Allah c.c bize şöyle haber verip öğretiyor:
Yaratan Rabbinin ismiyle oku! İnsanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. Ki O, kalemle öğretendir. İnsana bilmediğini öğretti.(el alak 1.2.3.4.5.)
Bakın Allahın nizamında dininde okumaya Allahın ismi ile başlanır kemalizmin okulunda ise andımız dedikleri sözlerle başlanıyor. Allah c.c Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. Derke bunlar Mustafa kemalin büyük keremlerinin ikramlarının varlığını anlatıyorlar çocuklara. Bu ülkeyi ikram ve keremi ile bize, M. Kemal bağışladı diyerek küçük çocuklara Allahın değil de birilerinin büyüklüğü kerem ve ikramı anlatılıyor. Allah c.c ki O, kalemle öğretendir diye buyuruyor bu okullarda ilk öğretmen Atatürk deniliyor bu öğretiliyor. Allah c.c İnsana bilmediğini öğretti derken okullarda bu halka bilmediklerini öğreten bu halkı eğitip medenileştirenin M. Kemal olduğu öğretiliyor. Bu Kemalistler in eğitimi de, öğrettikleri de dinden uzaklaşmak açık saçıklık dan başka bir şey değildir.
Gerçekten bir çocuk seneler boyu, küfrün bayramlarına iştirak etmez, Atatürk’ün övüldüğü meclislerde oturmaz. Veyahut itiraz eder ve bu gibi küfür sözlerin konuşulmasına anlatılmasına musade etmez, engel olur, öğretmenlerden öğrencilerden sadır olan her türlü küfür ve şirk konuşmalarına itiraz eder o inancın batıl olduğunu onlara kabul ettirin ve konuyu kapattırır. Veya kalkıp o meclisi terk edebilir mi? Hem küfrü inkar etmesi için, küfür içeren davranış ve konuşmaları diğerlerinden ayırt edebilmesi için ilim üzere olmalıdır. Böyle bir halde olan bir öğrenci görülmüş müdür? Yada ona bu kadar özgürlük verecek bir okul var mıdır? Madem bu çocuk bu kadar bilgili ve ilim ehli ise o tağut okulundan okumasına ne ihtiyacı varki.?
İkinci bir itiraz şöyledir: Çocuklarımız okumasın mı? Cahil mi kalsınlar? Doktor, avukat, mühendis yetişmesin mi?
Deriz ki Hz. Resulullah (s.a.v) ve sahabesi, Ebucehil gibi tağutların okullarında okumamışlardı, hatta bir çoğu okuma yazma bilmezlerdi, peki onlar cahilmiydi? Haşa kim bunu söyleye bilirki, onlar cihanı ilim ve irfan ile doldurdular. Filozofların yapamadıkları faydanın yüzlerce katını beşeriyete sundular. Hem okumasınlar demiyoruz ki, ilim öğretmek için bir araya gelelim, evlerde v.s imkanlara göre çocuklarımıza okuma yazma öğretelim, din bilgisi verelim ve Müslüman hocalar bulup onlara ders verdirelim. Gerekirse okutacak mekanlar bulunca hicret edelim. Mallarımızı bu konuda Allah için feda edelim. Kıyamet gününde, sen çocuğunu tahsilli yaptın mı? diye sorulmayacak. Sen çocuklarını ve kendini yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten korudun mu? Dinini, öğrenip yaşadın mı? Allah’a kulluk ettin mi? diye sorulacak.
Üçüncü itiraz: Devlet, okutmamızı mecburi kılmıştır ve okutmayanlar hakkında yasal işlemler yapılmaktadır. Cevaben deriz ki: Bu küfre girmemiz için bir ruhsat değildir. Bu sorunu aşabiliriz. Bu sorunu aşmak için mücadele vermeli gerekirse yurdumuzu, bu uğurda terk ederek hicret etmeliyiz. Aksi halde Mekke’de kalıp hicret etmeyen Müslüman’lar hakkında inen ayet hakkımızda da tatbik edilir:
Melekler kendi nefislerine zulmedenlerin canların alacakları zaman derler ki: "Nerde idiniz?" Onlar: "Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (mustaz'aflar) idik." derler. (Melekler de:) "Hicret etmeniz için Allah'ın arzı geniş değil miydi?" derler. İşte onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü yataktır o? (Nisa 97)
Bizler cenneti ucuz zannetmeyelim. Hayır, cennet sanılan gibi ucuz değildir. Peygamber efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “İyi bilin ki Allah’ın eşyası pahalıdır. İyi bilin ki Allah’ın eşyası da cennettir” (Tirmizi)
Bizler cennet için mücadele vermezsek, malımızı canımızı bu uğurda feda etmezsek neyin karşılığında cennete girebiliriz ki? İmanları sebebiyle ateşe atılan Ashabı Uhdud’u hatırlayalım, imanları sebebiyle yurtlarını bırakıp mağaraya sığınan eshabı Kehfi hatırlayalım, İmanları ve dinleri sebebiyle önce Habeşistan’a, sonra Medine’ye hicret eden sahabeyi kiramı hatırlayalım! Bunlar birer teselli hikayesi mi!? Allah’u Teala şöyle buyurmuyor mu:
“Sizden önce gelip geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.” (Bakara 214)
Andolsun ki sizi biraz korku, açlık ve mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edece-ğiz… Sabredenleri müjdele!.. (Bakara155)
Onlar ki, kendilerine bir musibet erişiği zaman “Muhakkak biz Allah’a aitiz ve muhakkak ancak O’na dönücüleriz!..” derler. (Bakara156)
Şayet Peygamber efendimiz (s.a.v) döneminde, Ebu Leheb ve Ebu Cehil’in okulları olsaydı ve Müslümanları okullara girmeye mecburi kılsalardı, sizce Hz. Resulullah (s.a.v) kızı Fatıma’yı, Ebubekir (r.a) kızı Aişe’yi ve oğlu Abdurrahman’ı, Hz.Ömer oğlu Abdullah’ı, Hz.Ali cennet gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyin’i, Sahabeyi Kiram evlatlarını, cahiliye tağut devletinin belirlediği kıyafetleri giydirip, saçlarını ve avret yerlerini açtırıp Ebucehil’in okuluna gönderirlermiydi?. Her sabah çocuklarının: Arabım, doğruyum, çalışkanım, .... ey bugünümüzü sağlayan yüce Ebucehil açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime.... gibi sözleri söylettirmelerine izin verirlermiydi.? Yada çocuklarını gönderen sahabeye Hz.Resulullah (s.a.v)’in tepkisi nasıl olurdu? (Hz. Resulullah’ı (s.a.v), ve güzel sahabesini tenzih ederim) Bu sorunun cevabını sizlere bırakıyorum.
Resulullah efendimiz (s.a.v) ve sahabeyi kiram dinlerinden zerre kadar taviz vermediler ve bunun sebebiyle türlü, türlü belalara, sıkıntılara ve işkencelere maruz kaldılar. Müşrikler, peygamberimizi ve ashabını kendilerine meylettirmek için, her türlü yola müracaat ettiler ama hepde hüsran ile geri döndüler.
Ruhul Meani tefsirinde İsra suresi 74, 75’. Ayetlerinin iniş sebebi olarak şu rivayet gelmiştir: İbni Ebi Ishak, İbni Mardeveyh ve başkaları Hz. Ömer’den rivayet ederler: “Ümeyye bin Halef, Ebu Cehil ve Kureyşten iki adam Hz. Resulullah (s.a.v)’e geldiler. Dediler ki: Gel putlarımıza elini sür. Bizlerde senin dinine gireriz. Kavminin islamdan uzak oluşları Hz. Resulullah (s.a.v)’e ağır geliyor ve onların müslüman olmalarını çok istiyordu. Onların bu sözlerine karşı Hz. Resulullah’ın kalbi yumuşadı. Bunun üzerine Allah’u Teala bu ayeti indirdi.”
Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin.
Bu durumda, biz sana, hayatında kat kat, ölümün de kat kat (acısını) tattırırdık; sonra bize karşı bir yardımcı bulamazdın. (İsra 74/75)
Bazı tefsirlerde bu ayetin iniş sebebi hakkında şöyle geçer: Bu tekliflerden biri "Sen bizim ve atalarımızın bağlı bulundukları ilahları eleştirme, biz de senin ilahına kulluk yapalım."
Bu tekliflerden biri de: "Onlardan bazılarının fakirlerin katıldığı oturumdan ayrılarak kendilerine bir oturum ayırmasını istemeleridir...
Yine Cenabı Hak şöyle buyuruyor:
Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın. Çünkü O, yaptıklarınızı görendir.
Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka velileriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz. (Hud 112/113)
Allah’u ekber! Kainatın efendisi, peygamberlerin sonuncusu ve en üstünü, Allah’ın habibini, en hayırlı ümmet ve en hayırlı nesil’i Allah’u teala nasılda uyarıyor. Zalimlere bir tek meyil göstermek bile azabı vacip kılıyorsa, peki onlarla beraber olmak, onların fesadlarına iştirak etmek, azabı hayli hayli gerekli kılmazmı?!
Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- bu emrin dehşetini ve etkisini ta derinden hissetmişti. Hatta O'nun, bu emre işaret ederek şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Hud suresi saçımı ağarttı."
 bugün okullarda nelerin yapıldığı biliniyor, buralara çocuğunu yollayanların taviz vermemesi imkansız olduğu bilindiği gibi, bu iddia sahiplerinin doğru sözlü olmadığı da biliniyor. Biz biliyoruz ki, bu Kemalist devlet kurulup okullarını açtıkları ilk dönemlerde, bu ümmetin alimleri, bu okulların küfür, çocuğunu okula yollayanlarında kafir olduğuna hüküm verdiler. Hatta bu o kadar aşikardı ki alim olsun, veya olmasın, her fert, bu okullar gavur okulu, buna çocuğunu yollayanda gavurdur diyorlardı. Bu okulların hükmü alimler tarafında tahkik edilip, araştırılıp, küfür olduğuna fetva verildikten sonra, bu okulların kemalizmin din okulu olduğu ortaya çıkmıştı.
Bu okullara çocuğunu yollayanda dinden çıkmış hükmünü almış, bu şekilde fetva verilmiştir. Buralara taviz vermede çocuğunu yolladığını söyleyenler, kendileri nasıl taviz vermediklerini ısbad etmek zorundadırlar.
Buralar hüküm olarak küfür işlenen yerlerdir. Bu küfürlerden de kurtulmak mümkün görülmüyor, o halde iddia ısbad ister nasıl oluyor da bu işin uzmanı alimlerin, tahkik edip araştırarak, küfür fetvası verdiği okullarda, sen küfürde kurtulduğunu iddia ediyorsun. Allah rızası için, söyleyin bana, İslam tarihinde, Yahudi ve hırıstiyanların, din okuluna, yada diğer batıl dinlerin, din okuluna, çocuğunu gönderen var mıdır. Yada bu okullara çocuğunu yollayıp ta, ben Müslüman’ım ben bu okullarda taviz vermiyorum diyen yada böyle taviz vermediğini söyleyenlere inanan, bu sebeple de, bu batıl din mensuplarının din okuluna, çocuğunu yolladığı halde taviz vermediğini iddia edenleri, Müslüman kabul edip, tekfir etmeyen, bir tane Müslüman varmıdır. Bu gibi iddialar İslam alemi batı karşısında yenilip İslam aleminin yönetimi batılıların eline geçtikten sonra çıktı. Batılılarda kendilerine boyun eğip hizmet edenleri işbaşına getirdiler bu işbirlikçiler de halka zulüm üzerine zulüm, eziyet üzerine eziyet, etmeye başladılar. Bu zulüm ve eziyetten korkup onlara buyun eğen bazıları tarafında ortaya atıldı. Batılıları ve onların hayranlarını gazablandırmamak için sözde alimler, onlara yaranma düşüncesi ile bu gibi iddiaları ortaya attılar bunları alim sanan bazıları da ilim yetersizliğinden dolayı, bu alim sanılanların sözlerine aldandılar. Belki de bir çoğu samimidir, iyi niyetlidir, ama onları alim sandıkları için, bu sözlere kulak verdiler. Bilinsin’ki, hırıstiyanlık Yahudilik Mecusilik nasıl birer batıl dinse kominizim demokrasi v.s. beşeri sistemlerde öyle batıl birer dindir Yahudilik ve hırıstiyanlık okuluna çocuğunu yollayanın İslam dini açısında hükmü ne ise, bu sistemlerin okullarına çocuğunu yollayanların durumu da odur.
İlim adamlarının çoğunluğunun kanaatine göre zahiri itibariyle hayırlı görülen bir kimse hakkında kötü zanda bulunmak, caiz değildir. Ancak zahiri itibariyle kötü olan bir kimse hakkında kötü zanda bulunmakta bir vebal yoktur. ( Kurtubi)
Şu taviz vermeme meselesine gelince, bu konunun aslı yusuf a.s ın, kafir sistemde görev yapmasına dayanıyor, yani bunu delil alıyorlar. Halbu ki Yusuf aleyhi selam kesinlikle hiçbir işinde kafirlerin iznini almıyordu, o neyi nasıl yapacaksa öyle yapıyordu. Dilediği gibi davranıyor mısırda istediği işi yapıyor sakıncalı gördüğü hiçbir şeyi de yapmıyordu. Yani o mısırda dilediği gibi hareket ediyor kimseden izin almıyordu. Allah c.c şöyle buyuruyor:
Ve böylece Yusuf'a orada dilediği gibi hareket etmek üzere ülke içinde yetki verdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz. Ve güzel davrananların mükâfatını zayi etmeyiz.(Yusuf 56)
Dikkat edelim Yusuf a.s mısırda hiç kimseye itaat etmedi Allahın dinini yaşamak için, yada anlatmak öğrenmek ve öğretmek için, kimseden izin almadı kimseye danışmadı.
Bugün durum böylemidir bu okullarda okuyan çocuklar kimseye danışmadan izin almadan dilediği gibimi davranıyor. Bu taviz vermediğini söyleyenler bilsin ki bu konuya delil olarak aldıkları Yusuf un a.s durumuyla şartları ile kendilerinin durumu ve şartları hiç uyum sağlamamaktadır. Yusuf a.s peygamberdi hata işlemiyordu hata işlemekten korunuyordu. Yusuf a.s ilim ehli idi, hakkı batılı çok iyi biliyordu, neyin hata neyin küfür neyin iman olduğunu çok iyi biliyordu. Ama bugün okullara giden çocuklar öylemi? hatta onları okula yollayan babaları öylemi? Allahtan korkalım iman nedir İslam nedir bilmeyen, neyin iman neyin küfür olduğunu anlamayan, tevhidi, şirki ayırt edemeyen, çocukları okula gönderip de, ben taviz vermiyorum iddiasında bulunmayalım. Yani bu iddia sahibi şunu demiş oluyor, benim çocuğum okulda Yusuf gibi davranıyor. Benim çocuğum İslam’ı çok iyi biliyor aynı Yusuf a.s gibi ilim ehli olduğundan neyin tevhid, neyin şirk olduğunu çok iyi biliyor ve ayırt ediyor bu bilgisinden dolayı hiç taviz vermiyor, yani benim çocuk okulda dilediği gibi davranıyor tıpkı Yusuf gibi!!!. Gerçekten bu sözler doğru ise ne diyelim?!!!
Son olarak okullardan okutulan ders kitaplarındaki din açısından sakıncalı konuları buraya koyalım. Bunu görün, dikkatle okuyun, bu kadar sıkıntılı konuların hiç birini çocuklar ders yapmadan, bu dersler işlenirken bu meclisten oturmadan okula gidebilir mi? Yada bu dersler işleneceği sırada buna engel olup bu dersleri iptal edebilir mi buna siz karar verin;
İLKÖĞRETİM OKUMAYA BAŞLIYORUM DERS KİTABI (Sınıf 1)
Rasim Bakırcı oğlu - Güner Yalçın
"Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu'nun 22.05.2000 tarih ve 264 sayılı kararı ile ilköğretim okullarının birinci sınıfları için ders kitabı olarak kabul edilmiştir."
(Özgün Matbaacılık Ankara 2003)
Sayfa 10 - "Atatürk'ü tanıyalım köşesi" ve Atatürk resmi
Sayfa 36 - 37 - "Bayrak aç" fiş cümlesi ve Türk bayrağı resmi
Sayfa 40 - 41 - "Cumhuriyet çok yaşa" fiş cümlesi
Sayfa 45 - 46 - "Atatürk seni çok severiz; Atatürk bize çok çalışın dedi" fiş cümlesi
Sayfa 49 - 50 - 58 - 62 - 78 - 80 - 81 - "Atatürk, - Türkler çok çalışkandır - dedi" fiş cümlesi ve tekrarları.
Sayfa 82 - Türk bayrağı resmi ve "bu bayrak bizim" fiş cümlesi. Ardından Atatürk resmi ve "Atatürk seni çok severiz" fiş cümlesi.
Sayfa 102 - Jandarma resmi ve "Jale bu jandarma" fiş cümlesi.
Sayfa 106 - Yukarıdaki fişlerin tekrarı.
Sayfa 106 - Yukarıdaki fişlerin tekrarı.
Sayfa 108 - 109 - 111 - 139 - Fiş tekrarları
İLKÖĞRETİM HAYAT BİLGİSİ 1.SINIF DERS KİTABI
Elife Gündoğan - Yasemin Kurtcan (Bilim ve Kültür Yayınları)
Sayfa 34 - 40 - Oyunda demokrasi
Sayfa 45 - "Cumhuriyet Bayramı ve Atatürk" Ünitesi
Sayfa 46 - "Atatürk'ün hayatı" , "Anne - babasının adı"
Sayfa 47 - "Bugün Cumhuriyet Bayramı'nı kutluyoruz" , "Devletimiz Cumhuriyet ile yönetiliyor".
"Devletimizi Cumhuriyet'ten önce padişahlar yönetiyordu; Padişahlar iyi yönetemedi. Düşman’lar yurdumuza girdi"
"Savaştık; Kurtuluş savaşını kazandık, düşmanları yurdumuzdan çıkardık. Cumhuriyet yönetimine kavuştuk. Yaşasın Cumhuriyet!"
Sayfa 51 - Atatürk'ün doğum yeri, anne - baba adı, ölüm tarihi ve yeri yazmakta.
Sayfa 53 - "Atatürk'ün kişiliği ve özellikleri"
"Atatürk vatanını milletini çok severdi. Kurtuluş Savaşı Atatürk önderliğinde kazanıldı".
Sayfa 54 - Atatürk ile ilgili anılar:"Mustafa çok başarılı bir öğrenciydi..."
Sayfa 55 - "Bayrağımız ay-yıldızlı al bayraktır..."vs.
Sayfa 56 - 57 - 58 - "İstiklal Marşımızı törenle, coşkuyla söyleriz"
"Bayrağımıza ve İstiklal Marşımıza saygı gösterir, bayrağımızı gururla taşırız. İstiklal Marşımızı saygıyla dinleriz".
"Bugün Cumhuriyet Bayramı; çok sevinçliyim".
"Bayram töreni saygı duruşu ile başladı, İstiklal Marşı söyledik..."
Sayfa 59 - Atatürk Haftası:10 - 16 Kasım
"Ata'mızı sevgi ve saygıyla anıyoruz"(Atatürk ve bayrak resmi)
Sayfa 88 - "Ben ve Ailem" Ünitesi
"Toplumda dayanışma gereklidir. Atatürk Kurtuluş Savaşında milletimize önderlik yaptı; dayanışma sayesinde savaş kazanıldı".
Sayfa 153 - 154 - 155 - 156 - Bizim Bayramımız 23 Nisan Ünitesi
"Atatürk'ün Samsun'a gitmesi, TBMM'nin açılması, Kurtuluş Savaşı,Bayram'ın Çocuklara Armağan Edilmesi"
Sayfa 157 - "Bayram Hazırlıkları"
"Atatürk'ün resmini sınıfa astık..."
Sayfa - 158 - "Çevreye; evlere, dükkanlara bayrak asıldı, Atatürk resimleri asıldı..."
Sayfa 160 - 161 - 162 - 23 Nisan ile ilgili konular
Sayfa 164 - 165 - Ünite Testi(Atatürk ile ilgili sorular sorulmakta)
Sayfa 184 - 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Spor Bayramı ile ilgili yazılar ve 19 Mayıs şiiri.
Sayfa 186 - Atatürk ile ilgili sorular (Test)
TÜRKÇE KİTABI 1.SINIF
Sayfa 23 - 24 - 25 - "Sınıfınızdaki Atatürk köşesini inceleyiniz"
Atatürk (Şiir)
Sınıfta en güzel yer
Senin köşen Atatürk
Kalbimde en güzel yer
Senin yerin Atatürk
İlk yazıyı öğrendim
Seni yazdım Atatürk
Okumayı öğrendim
Sevindin mi Atatürk
Melahat Uğurkan
Devamında bu konuyla ilgili sorular, açıklamalar...
Sayfa - 26 - 27 - Atatürk'ün Hayatı
Sayfa 29 - "Başöğretmenim" (Şiir)
Atatürk benim başöğretmenim
Ne öğrendimse Ondan öğrendim
Çocuk kalbimde ilk onu sevdim
Atatürk benim başöğretmenim
Tarık Orhan
Sayfa 107 - 108 - 109 - 110 - 111 - 112 - 113 - 114 - 115 - 116 - "Atatürk'e" şiiri ve bununla ilgili test soruları, açıklamalar.
İLKÖĞRETİM HAYAT BİLGİSİ 3.SINIF DERS KİTABI
(M. E. B. Devlet Kitapları)
Sayfa 19 - Mustafa Kemal'in Okul Sevgisi
Sayfa 21 - Atatürk'ün Öğrenim Hayatı
Sayfa 34 - 35 - "Bayramlarımızdan Cumhuriyet Bayramı"
Sayfa 62 - 63 - "Atatürk Haftası:10 - 16 Kasım"
Sayfa 103 - "Atatürk güçlük karşısında yılmadı" konusu
Sayfa 109 - "Gruba bir lider gerek" konusu
"Türk ulusunun önderi Atatürk'tür..."vs.
Sayfa 123 - "Dünya için" konusu
...Ülkemizde vatandaşlık görevlerimiz Cumhuriyet'in ilanı ile yeniden düzenlenmiştir. Devletimize karşı görevlerimiz şunlardır:
İlköğretimi tamamlamak
Yasalara uymak
Askerlik yapmak
Vergi vermek
Seçimlere katılmak
Seçme ve seçilme hakkına Cumhuriyet ile kavuştuk. Cumhuriyet ve demokrasinin değerini bilmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve savunmak vatandaşlık görevimizdir;
Bu kutsal görev için 20 yaşına gelen sağlıklı her Türk erkeği askere alınır. Türk gençleri bu onurlu görevi gururla yerine getirirler.
Cumhuriyet ilan edildikten sonra Atatürk'ün önderliğinde bir çok yenilikler yapıldı.
Sayfa 125 - "İnsan Hakları Haftası"
İlk bağımsızlık bildirgesi Amerika'da 1776'da yayınlandı;1789'da da Fransız devrimi ile "Vatandaşlık ve insan hakları bildirisi" yayınlandı.
1839'da Tanzimat Fermanı ile Osmanlı aydınlarından Namık Kemal, Ziya Gökalp vb. şair ve yazarlarımız insan haklarını savundular.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Birleşmiş Milletler 10 Aralık 1948'de İnsan Hakları Bildirisi'ni yayınladı; Türkiye Cumhuriyeti bu bildiriyi onayladı.
Sayfa 126 - "Atatürk ve İnsan Hakları "konusu
...Kadınlara seçme ve seçilme hakkını vermiştir. Laiklik ilkesini getirerek din ve devlet işlerini birbirinden ayırdı. Din, vicdan, ibadet özgürlüğünü kazandırdı...
"Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına saygılı bir hukuk devletidir"
Sayfa 136 - Atatürk'ün hayatı
Sayfa 137 - 138 - Ulu önder
Sayfa 139 - Atatürk'ün milletine yaptığı hizmetler
23 Nisan 1923'te TBMM açıldı...
Yeni Türk harflerinin kabulü, halifeliğin kaldırılması, takvim, saat ve ölçülerdeki yenilikler,soyadı kanunu,medeni kanun...
Sayfa 140 - "Bayrağım" konusu
Sayfa 141 - "Bayramlarımız" konusu
Sayfa 142 - "Cumhuriyetimiz" konusu
Sayfa 176 - 177 - 178 - 179 - 23 Nisan ile ilgili konular
TÜRKÇE DERS KİTABI 3.SINIF
(Koza Yayınları)
Sayfa 21 - Atatürk teması
Sayfa 24 - 25 - "Büyük gazi ve Cumhuriyet'in ilanı"
Sayfa 26 - 27 - "Türk ulusunu kim kurtardı?"konusu
Sayfa 28 - 29 - 30 - 31 - 32 - Atatürk'ün hayatı
Sayfa 78 - 23 Nisan Şiiri
Bugün benim bayramım
Dalgalansın bayrağım
23 Nisan bana
Armağanı Ata'nın
Bugün açıldı meclis
Özgür olduk hepimiz
Tutsak olmamak için
Savaş verdi ülkemiz
Bugün biz çok mutluyuz
Yarın umutluyuz
Koruruz ülkemizi
Atatürk çocuğuyuz
TÜRKÇE DERS KİTABI 4.SINIF
Sayfa 12 - Konu: Atatürk'ün Türk Dili ve Türk Tarihi hakkında söylediği sözleri araştırınız
TARİHİMİZ VE TÜRKÇEMİZ
...Atatürk "ulusal kültürümüzü yeni kuşaklara ancak dil aracılığıyla aktarabiliriz" diyerek Türk diline önem vermiştir;1932'de Türk Dil Kurumunu kurmuştur.
Sayfa 16 - Resim (Şiir)
Her gün enginlerden engin
Yücelerden yüce
Bir duygu sarar bizi
Bu sınıfa girince
Kürsünün üstünde
Atatürk'ün arkasında al bayrak
Kollarını kavuşturmuş göğsünde
Bu resimle başlar bizim günümüz
Karşımızda Atatürk'ü gördükçe
Kıvançla dolar taşar gönlümüz
Öğretmenimizin verdiği dersi
Dinler bizimle birlikte
Atatürk'ün resmi
Çalışkanız
Çünkü çalışınca
Bakarız Atatürk güldü
Bir yanlış yapsak
Bulutlanır gözleri
Anlarız Atatürk üzüldü.
Behçet Necatigil
Sayfa 31 - Atatürk'ün Kişiliği "Bu konuda bilgi toplayınız"
...Bu ender insan her zaman iyiyi, doğruyu aramış, bulmuş ve yapmıştır. Yaptıklarıyla ulusunun yüreğinde ölümsüzleşmiştir
Atatürk'ün çok yönlü bir kişiliği vardı; ileri görüşlü bir devlet adamıdır.
...Sonuç olarak Atatürk her alanda kendisini en iyi şekilde yetiştirmiş, ulusuna önder olmuştur. Bu özellikleriyle O unutulmayanlar arasında ilk sıralarda yer alan
Ulusal bir kahramandır.
Cevdet Yalçın (Derslerimizde Atatürk)
Sayfa 37 - 38 -"Atatürk Kurtuluş Savaşında"
Yiğittin, inanç doluydun, yapıcıydın
Sanatkar’dın denizler kadar engin
Kimsenin görmediğini görürdü
Sevgiyle bakan gözlerin
Sana borçluyuz ta derinden
Işığısın bu yurdun
Dilimizi ulusallığımızı öğrettin bize
Çünkü Cumhuriyetimizi sen kurdun
Hürriyeti sen yaydın içimize
Halkçıyız dedin halk içinden
İnançla hür yetiştirdin bizi
Borçluyuz sana ta derinden
Cahit Külebi
Sayfa 49 - 50 - 51 -"Öğretmen Atatürk"
Sayfa 57 - 58 -"Türk Kadını"
...Atatürk, Cumhuriyet kurulduktan sonra kadın haklarıyla ilgili çalışmalar başlatmıştır. Bu çalışmalardan biri, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesidir.
Bugün ülkemizde kadınlar ve erkekler her konuda eşittir. Örneğin kadınlar, erkeklerle aynı okullarda eğitim alabilmekte ve istedikleri mesleği seçebilmektedirler. Çağdaşlığın temel koşulu olan bu eşitliği Atatürk'e borçluyuz.
Sayfa 67 - 68 - "Atatürk'ün sanat anlayışı"
Sayfa - 69 - 70 - 71 - 72 - 73 - 74 - "Törende" (Cumhuriyet Bayramı hakkında)
Sayfa 99 - 100 - 101 - "Evrenselliğe Doğru"
"23 Nisan 1920'de egemenlik ulusun eline geçmişti. Türk devletinin yönetimi bir soydan alınmış, ulusa verilmiştir. Bu Türk ulusu adına büyük bir gündü. Türk ulusuna yakışan da buydu..."
MATEMATİK 4.SINIF
Sayfa 5 - Alıştırmalar 6:"Atatürk" kelimesindeki harflerden oluşan kümenin eleman sayısı kaçtır? Defterinize yazınız.
Sayfa 142 - Problemler 1:Atatürk'ün getirdiği yeniliklerden Miladi takvim 1926 yılından itibaren kullanılmıştır. Bu yenilik Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun kaçıncı yılında kabul edilmiştir?
Problem 4:Atatürk 1919 yılında Samsun'a ayak basmıştır. Atatürk Samsun'a ayak bastığında kaç yaşındaydı?
TÜRKÇE DERS KİTABI 5.SINIF
Sayfa 9 - 10 - "Çocuk ve Okul" (Şiir)
Ne kadar da sessizdi yaz tatili boyunca
Neşe doldu her yer okullar açılınca
Dolarız okullara, hakkımızdır sevinmek
Bak! Ata'm diyor ki çocuk gelecek demek.
Sayfa 22 -"Mustafa Kemal'in Sevgisi"
Sarıkamış ayazında kaputsuz
Anafarta'nın tozunda gözlüksüz
Sakarya'nın karında çizmesiz
Yalnız bizi düşünmüş M. Kemal
Arap çöllerinde susuz
Van gecelerinde uykusuz
Kocatepe'de korkusuz
Yalnız bizi düşünmüş M. Kemal
Sayfa 25 - 26 - 27 - "Çağdaş Eğitim Sistemi"
...Atatürk ulusumuzun uygarlaşması ve yurdumuzun kalkınması için eğitime çok önem vermiştir. Sakarya savaşının en zor günlerinde Milli Eğitim Şurasını toplamıştır. Burada yaptığı konuşmada "yüzyıllardır süren derin bir umursamazlığın devlet yapısında açtığı yaraları sarmak için gerekli olan çabaların en büyüğü, kuşkusuz eğitim alanında gösterilen çalışmalardır" demiştir.
Cumhuriyet yönetiminden önce yurdumuzda iki çeşit okul vardı; bu okulların bazısında din, bazısında kültür dersleri verilirdi. Erkek ve kız öğrenciler ayrı okullara giderdi. Atatürk bu ayırımı gidermek için yaptığı konuşmada "milletimizin ve memleketimizin okulları bir olmalıdır; bütün memleket evlatları kız ve erkek aynı şekilde orada okumalıdır" demiştir.
...Eğitimde laiklik ilkesine çok önem vermiştir, Eğitimi din kurallarından kurtarıp eğitimin bilimsel ilkelere göre yapılmasını sağlamıştır. Böylece yeni kuşakların çağdaş ve laik bir eğitim almaları da sağlanmıştır.
Sayfa 36 - "Atatürk ve Cemil"
Sayfa 43 - 44 - 45 - Atatürk ilkeleri
"Atatürk'ün dünya görüşünü oluşturan temel fikirleri ilkeleridir;
*Cumhuriyetçilik: Halkın halk tarafından yönetilmesidir, egemenlik ulusundur.
*Halkçılık:...
*Laiklik: Atatürk din ve devlet işlerini birbirinden ayırarak insanların dini inançlarında, ibadetlerinde serbest olduğunu belirtti. Devlet işlerinde dinin egemen olmasını önledi,din ve devlet işlerini birbirinden ayırdı.
*Devletçilik:...
*Milliyetçilik:...
*İnkılapçılık:...
"Atatürk ilkelerini korumak ve kollamak ulusal bir görevdir. Değişen ve ilerleyen dünyanın gerisinde kalmamak için Atatürk inkılaplarının bekçisi ve ilkelerinin savunucusu olacağız."
Sayfa 46 - 47 - 48 - 49 - "Birleşmiş Milletler" hakkında bilgi
Sayfa 50 - 51 - "Cumhuriyet Ağacı"
Sayfa 59 - 60 - 61 - 62 - "Cumhuriyet Nasıl İlan Edildi?"
Sayfa 63 - 64 - 65 - 66 - Atatürk Türkiye (Şiir)
Seni hiç görmedim Atatürk'üm
Sesini duymadım yakından
Seyredemedim bakışlarını bir kerecik olsun
Ama öylesine bizim olmuşsun
Öylesine dolmuşsun ki içimize
Her iyi şeye, her güzel şeye
Atatürk diyesim geliyor
Tutsak değilsek başka uluslara
Okuduğumuzu anlıyorsak
Yazabiliyorsak kolayca
Özgürsek, düşünebiliyorsak uygarca
Sana borçluyuz.
Okullarda, kışlalarda
Resim, resim olmuşsun duvarlarda
Yaman sevmişiz seni Atatürk'üm
Gönlümde taht kurmuşsun
Eserlerinle dolmuş Türkiye'miz
Sen Türkiye olmuşsun.
Sami Ayhan
Sayfa 78 - 79 - 80 - "İnsan Sevgisi" (Atatürk'ün insan sevgisi anlatılmakta)
Sayfa 87 - 88 - 89 - "Kadın Hakları" (Atatürk'ün kadınlara verdiği haklar vs.)
Sayfa 107 - 108 - 109 - 110 - "Yurttaşlık Görevi"
...Bunlardan biri ilköğretimin zorunlu ve parasız olmasıdır. Seçme, seçilme hakkı, vergi vermek,askerlik yapmak,yasalara uymak diğer önemli yurttaşlık görevleridir.
MATEMATİK 5.SINIF
Sayfa 116 – Ölçüler
"Atatürk her alanda olduğu gibi matematik konularında da ileriye dönük birçok yenilikler yapmıştır..."Problem: Ölçüler kanunu 1931 yılında yürürlüğe girmiştir; bu kanun Cumhuriyetimizin ilanından kaç yıl sonra yürürlüğe girmiştir?

Wesselam!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.