Sayfalar

Hamd, ancak Allah'adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz.

27 Mayıs 2012 Pazar

Demokrasi Bir Dindir!!


Bilindiği üzere bu habis kelimenin aslı Yunanca olup Demos (halk) ve Kratos yani yönetim, yetki ve
yasama anlamına gelen iki kelimenin birleşmesinden meydana
gelmektedir. Dolayısı ile demokrasi kelimesinin tercümesi, harfiyen halkın idaresi halkın otoritesi ya da Halkın yasama yetkisi anlamına gelmektedir.


Demokrasinin halkın egemenliğine dayandığına dair bu tanım demokratlara göre onun en büyük özelliklerindendir. İşte bundan dolayı da devamlı, demokrasiyi övüp dururlar. Ancak bilinmelidir ki, onların övüp durdukları bu özellik (yani demokrasilerde egemenliğin insana ait olması) küfrün, şirkin,
İslam dinine ve tevhid milletine son derece ters düşen batılın özelliklerinden bir özelliktir. insanların yaratılmasında kitapların indirilmesinde, peygamberlerin gönderilmesindeki en yüce esas, ibadetlerde Allahu Tealayı birlemek ve ondan başkasına ibadet etmekten kaçınmaktır. Teşri, yani yasama noktasında 'ı birleyerek Ona itaat etmekte işte bu ibadetlerden bir tanesidir. Yoksa insan helak olanlarla birlikte müşrik olur.

Demokrasinin uygulanmasında iki durum söz konusudur ve bu iki durum arasında hiçbir fark yoktur. Demokrasi ya hakikatine uygun bir şekilde tatbik edilir ve yönetim halkın yahut halkın çoğunluğunun eline geçer. Demokrasinin bu şekilde aslına uygun olarak tatbik edilmesi, laiklerin ve demokrasi dininin mensuplarının en büyük arzularıdır. Demokrasi ya da günümüz realitesinde olduğu gibi yöneticilerin, onlara yakın aile çetelerinin, ileri gelen iş adamlarından, sermaye ve medya sahibi zenginlerden bir grubun iktidarıdır. Bunlar ellerindeki imkânlar vasıtasıyla ya bizzat kendileri demokrasinin köşkü olan parlamentolara girerler ya da istedikleri kişileri gönderirler. Onların efendileri ve rableri de ki bu Melik ya da Kraldır- parlamentoyu keyfince dilediği zaman göreve açar, dilediği zamanda kapatır. İşte her iki durumda da demokrasi, 'ı inkâr etmek, yerin ve göklerin rabbine şirk koşmak, tevhid milletine ve peygamberlerin dinine muhalefet etmektir. Bunun pek çok sebebi vardır:

Birincisi: Öncelikle demokrasi ın hükmü olmayıp halkın yasama da bulunması yahut tağut'un hükmüdür. Allahu Teala Resulullah (s.a.v)e kendisine indirilmiş olan şeriatla hükmetmesini emretmiş ve Onu milletin, çoğunluğun, halkın keyfi arzularına uymaktan nehyetmiştir. Yine aynı şekilde indirmiş olduğu hükümleri uygulama noktasında insanların kendisini saptırmasından sakındırmıştır. Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:

Onların arasında ın indirdikleri ile hükmet. Onların arzularına uyma ve ın sana indirdiği şeylerin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. (Maide 49)

İşte tevhid milletinin ve İslam dininin esası budur. Bununla birlikte, demokrasi dinine ve şirk milletine gelince, demokrasinin kulları şöyle demektedir:

İnsanların arasında onların hoşnut olacağı bir şekilde hükmet. Onların arzularına uy. Onların isteklerini, arzularını ve yasaklaştırdıkları şeyleri uygulama noktasında seni saptırmalarından sakın.

Onların bu tip sözleri ile demokrasi işlevini sürdürmektedir. Bu şekilde demokrasi kendi gerçeğine uygun bir şekilde tatbik edilse dahi onunla hareket etmek apaçık bir küfür, aleni bir şirktir. Bununla beraber onların gerçek yüzü daha kokuşmuştur. Çünkü fiili olarak onların uygulamaları şu şekildedir:

İnsanların arasında tağutlarının ve dostlarının isteklerine göre hüküm ver. Tağutların onay ve onuru olmadan ne bir kanun çıkar, nede bir yasa.

İşte bu açık seçik sapıklık, üstelik zalimane bir şekilde Allahu Tealaya şirk koşmaktır.

İkincisi: Demokrasinin apaçık bir şekilde şirk dini olmasının ikinci sebebi ise, onun ın hükmü olmayıp anayasaya uygun olarak çoğunluğun veya tağut'un hükmü olmasıdır. ın kitabından çok daha fazla değer verdikleri ve kutsal saydıkları anayasalarında, kendi koydukları hükümlerin Allahu Teala'nın hükümlerinden önce gelmesi gerektiği ve yine kendi kanunlarının da Allahu Tealanın kanunlarına egemen olduğu açıkça geçmektedir. Örnek olarak Kuveyt anayasasının 6. ve 51. maddeleri şöyledir:

Yasama yetkisinin anayasaya uygun olarak emir ve millet meclisi üstlenir.

Ürdün anayasasının 24. maddesi ise şöyledir:

Millet yetkilerin kaynağıdır. Millet yetkilerini en açık şekilde bu anayasa da icra eder.

Demokrasi dininde anayasaların metinlerine bağlı kalınmadığı ve onun maddelerine uygun olmadığı sürece çoğunluğun hükmü ve yasası asla kabul edilemez. Çünkü onlara göre anayasa, çıkarılacak olan kanunların temeli ve mukaddes kitabıdır.

Demokrasi dininde Allahu Teala'nın kitabının ve Resulullah (s.a.v)in hadislerinin hiçbir itibarı yoktur. Kendi mukaddes kitapları olan anayasanın temel maddelerine uygun olmadığı sürece bir tasarının veya kanunun Kuran ve Sünnete uygun olarak yasalaştırılması mümkün değildir. Eğer bu noktada bir şüpheniz varsa bunu demokrasinin fakihlerine sorunuz Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:

Eğer bir konuda ihtilafa düşerseniz Allaha ve ahiret gününe iman ediyorsanız onu Allaha ve Resulüne götürün. Bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha iyidir. (Nisa 59)

Demokrasi dininde ise durum şu şekildedir:

Eğer bir konuda ihtilafa düşerseniz onu uydurma anayasaya ve yerden bitme kanunlara uygun olarak halka, meclise ve Krala götürün.

Size de, Allahtan başka taptıklarınıza yuh olsun! Hala akıllanmayacak mısınız? (Enbiya 67)

Demokraside ortaya konulacak her bir tasarının kutsal kitapları anayasaya uygun olması zorunluluğundan dolayıdır ki; şayet insanların çoğunluğu demokrasi yoluyla ve yasama yetkisini elinde bulunduran şirk meclisi aracılığıyla ın şeriatı ile hükmetmeyi isterse (tağutlar buna izin verse dahi) bu mümkün değildir.

Bunun gerçekleşmesi ancak anayasaya ve onun maddelerine uygun olması şartı ile mümkün olur. Çünkü anayasa demokrasinin mukaddes kitabıdır.

Üçüncüsü: Demokrasi kokuşmuş laikliğin meyvesi ve onun gayri meşru kızıdır. Çünkü laiklik, dini gündelik hayattan soyutlayan yahut dini devletten ve yönetimden ayıran bir küfür mezhebidir. Demokrasi ise, halkın ya da tağutların yönetimidir. Kesinlikle hiçbir yönüyle Allahu Tealanın hükmü ve egemenliği değildir.

Demokrasi küfür ve inkâr toprağında büyümüş, dini hayattan ayıran Avrupanın, şirk ve fesat yurtlarında gelişmiştir. Demokrasi, bütün zehirleri ve fesatları taşıyan o ortamlarda gelişmiş olup, köklerinin iman toprağıyla yahut inanç ve ihsan suyuyla hiçbir ilişkisi yoktur. Demokrasinin varlığını ancak dinin devletten ayrılması ilkesinin kabulünden sonra görebilirsin. Demokrasi halklarına livatayı, zinayı, içki içmeyi, soy sop'un karışmasını ve bunun dışında gizli açık bütün kötülükleri, mübah kılmaktadır. Bundan dolayıdır ki, demokrasiyi ancak ve ancak iki sınıf savunmaktadır. Bunların bir üçüncüsü yoktur. Bu iki sınıf ya kâfir bir demokrat ya da bütün anlam ve içeriğiyle cahil bir alçak

Dolayısı ile demokrasinin özgürlük anlayışı ın dininden, hükümlerinden ayrılmak, Allahu Tealanın koymuş olduğu sınırları aşmaktan ibarettir. Ancak, yerden bitme anayasaları ve uydurma kanunlarının koymuş olduğu sınırlar kutsaldır, koruma altına alınmıştır. Bütün bunlar kokuşmuş demokrasileri tarafından muhafaza altına alınmıştır. Bununla beraber bu anayasa ve kanunların sınırı aşan onlara muhalefet eden ve ters düşen kim olursa olsun her zaman cezalandırılır.


Demokrasi, anayasanın temel maddelerine, halkın arzu ve isteklerine uygun olmadığı sürece, Allahu telanın muhkem dinine, Onun şeriatının herhangi bir hükmüne asla itibar etmez. Bütün bunlardan önce de (yani anayasanın temel maddelerinden, halkın arzu ve isteklerinden önce) tağutların ve seçkin kişilerin arzu ve istekleri önceliklidir.

Halkın tamamı tağutlara ve demokrasinin efendilerine Bizler ın indirdiği hükümler ile muhakeme olmayı istiyoruz, kesinlikle ne halkın, nede halkı temsil eden vekillerin nede idarecilerin hiçbir şekilde kanun koyma hakkı yoktur. Dinden dönen, zina eden, hırsızlık yapan, içki içen vs. kimseler hakkında Allahu Teala'nın hükümlerinin uygulanmasını istiyoruz. Kadının süsünü göstermesinin, çıplaklığın, fuhşun, zinanın, livata'lığın. (erkeğin erkek ile ilişkisi) ve bunun gibi bütün kötülüklerin yasaklanmasını istiyoruz deseler derhal onlara cevap şöyle verilir:

Bu talepleriniz demokrasi dinine ve özgürlüklere aykırıdır.

Yazıklar olsun size Yazıklar olsun size Yazıklar olsun size...Dilim kuruyuncaya kadar yazıklar olsun size...

Dördüncüsü: Demokrasinin terazisi ve ilahı çoğunluktur. Çoğunluk, bütün otoritelerin kaynağıdır. Allahu Teala ise çoğunluk hakkında açık bir şekilde kitabında şu şekilde hükmetmektedir:

Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tabi olmaz, yalandan başka (söz) de söylemezler. (Enam 116)

Sen (iman etmelerine) düşkün olsan bile yinede insanların çoğu iman edecek değillerdir.(Yusuf 103)

İnsanların birçoğu, Rablerine kavuşmayı gerçekten inkâr etmektedirler. (Rum

Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allaha iman ederler.(Yusuf 106)

Şüphesiz insanlar üzerinde ikram sahibidir. Lakin insanların çoğu buna şükretmezler. (Bakara 243)

emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler. (Yusuf 21)

Yine de insanların çoğu, küfürden başkasını kabullenmediler. (İsra 89)

Fakat insanların çoğu bilmezler.(Yusuf 40)

Öyleyse ey muvahhid kardeşim! Bil ki; Demokrasi ın dininden başka bir dindir... Demokrasi tağutların egemenliğidir.Kesinlikle ın egemenliği değildir.

Demokrasiyi kabul eden ve onunla mutabakat sağlayan bir kimse aslen yasama yetkisini anayasanın maddelerine uygun bir şekilde kendi üzerinde görmüş ve bu yasaların tek ve kahhar olan Allahu Tealanın yasalarına tercih edilmesini kabul etmiş demektir. Bunu kabul ettikten sonra ister kanun yapsın, ister yapmasın İster şirk seçimlerini kazansın İster kazanmasın Durum değişmemektedir. Onun demokrasi dini üzerine de müşriklerle uyum içerisinde olması, egemenliğin ve yasama yetkisinin kendisine ait olduğunu kabul etmesi, insanların egemenliğinin ın egemenliğinden, Onun dininden ve kitabından üstün olduğunu benimsemesi bizzat küfürdür, apaçık bir sapıklıktır, yaratana karşı düşmanca şirk koşmaktır.

Demokrasi içinde halk kendi içinden vekillerini seçmektedir. Her bir topluluk, cemaat ya da kabile anayasa maddelerine uygun olarak ve anayasanın sınırlarını aşmadan, istek ve arzularına göre kanun çıkarmaları için o ayrı ayrı rablerden birini seçer. Seçmenlerden bazıları düşünce ve ideolojisine uygun rabbini ve kanun koyucusunu seçer. Bu ya filanca partiden bir rabdir ya da başka partiden bir ilahtır. Seçmenlerden kimisi kabile ve milliyetçilik anlayışı doğrultusunda bir rab seçer. Kimileri ise kendi kuruntusuna göre, kendisine en yakın olan ya da Müslüman olduğunu zannettiği bir mabudu seçer Hâlbuki Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:

Yoksa onların ın izin vermediği şeyleri kendilerine dinden şeriat yapan ortaklarımı vardır? Eğer ayırt edici söz olmasaydı, muhakkak onlar arasında hüküm verilmişti bile. (Şura 21)

Aslında seçilen bu vekillerin hepsi putperest barınaklarında yani parlamentolarda belirli bir mevkide bulunan putlar, ibadet edilen mabudlar, kabul görmüş sahte ilahlar konumundadırlar. Gerek bu vekiller gerekse onları seçenler demokrasiyi ve anayasayı onun hükümleri ile muhakeme olarak, onun maddelerine uygun kanun ve yasa çıkararak din edinmektedirler. Her şeyden önce de onların bu kanunlarını onaylayan, doğrulayan, reddeden veya kabul eden büyük putlarına, ilahlarına ve efendilerine başvururlar. Bu büyük bütün ismi bazen Kral olur bazen de Cumhurbaşkanı olur.

Bugün öyle bir zamanda yaşamaktayız ki, bütün terimler birbirine karışmış, zıt kavramlar bir araya getirilmiştir. Şeytanın dostlarından birçoğunun bu gibi küfür mezheplerinin şarkısını söylemesi tuhaf değildir. Tuhaf olan esas nokta, kendisini İslama nispet eden kimselerin demokrasiye şeri bir boyadan bolca çalarak, şeytanın dostlarını cesaretlendirmeleri ve onların işlerini kolaylaştırmalarıdır. Dün insanlar sosyalizmle kandırılırlarken İslam sosyalizmi bidatıyla karşımıza çıkmışlardı. Daha önceleri de milliyetçilik ve Arapçılık cereyanı vardı, bunları İslama yamamışlardı. Bugün onlardan birçoğu yerden bitme anayasaların şarkısını söylemektedirler.

İlme ve âlimlere yazık.Dine ve samimi, Rabbani davetçilere yazık VAllahi günümüzde bunlar, daha önceden hiç olmadığı kadar gariptirler. Bugün halkın sadece avamı değil, İslama bağlı olduğunu iddia eden kişilerinde çoğu La İlahe İllAllahın anlamını düşünmüyorlar. Bu kelimenin gereklerini, şartlarını ve onu ortadan kaldıran şeyleri bilmiyorlar. Üstelik onların çoğu asrın şirki olan demokrasi ve onun araçlarına bulaşmış olmalarına rağmen kendilerinin muvahhid olduklarını, tevhide çağıran bir davetçi olduklarını iddia ediyorlar. Onlara tavsiyemiz şudur: Nefislerinize bir bakın ve La İlahe İllAllahın hakikatini öğrenmeye çalışın. O, Allahu Tealanın, öğrenilmesi için Âdemoğluna emrettiği ilk şeydir. Abdesti ve namazı bozan şeylerden önce, tevhidin şartlarını ve onu bozan şeyleri öğrenmek gerekir. Çünkü tevhidi bozulan kimsenin abdesti de, namazı da geçerli değildir.

Ey Muvahhide Kardeşim! İşte demokrasinin ve demokrasi dininin aslı astarı budur. O ın dini olmayıp tağutların dinidir. Müşriklerin yoludur. Nebi ve Resullerin yolu değildir Birbiriyle sürtüşme içerisinde olan ayrı ilahların ve rablerin dinidir. Tek ve kahhar olan ın dini değil

Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı rabler mi daha iyidir, yoksa mutlak hâkimiyet sahibi olan tek mı? Siz ı bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı bir takım isimlere (düzmece ilahlara) tapıyorsunuz. onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allaha aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamamızı emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler. (Yusuf 39-40)

ile birlikte başka bir ilah mı var? onların ortak koştuklarından yücedir. ( Neml 63)

Ey ın kulu! Artık tercih sana ait. Ya ın dinini, tertemiz şeriatını, aydınlatan lambasını, dosdoğru yolunu seç. Ya tek ve kahhar olan ın hükmü ya da tağutların hükmü

Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tağut'u inkâr edip Allaha iman ederse, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulba yapışmıştır. hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (Bakara 256)

De ki: Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.(Kehf 29)

Kim İslam'dan başka bir din ararsa,(bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.(3,Ali İmaran/85)



Ebu Muhammed el-Makdis(AKİDEMİZ FARKLI BU KONUDA HEM FİKİRİZ)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.