Sayfalar

Hamd, ancak Allah'adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz.

27 Mayıs 2012 Pazar

DARUL-İSLAM ve DARUL-KÜFÜR (harp)


Dar kavramı üzerine selef ve halef âlimlerinin birçok görüşü vardır. Ancak yazımızın hemen girişinde belirtmekte fayda vardır ki, İslam âlimlerinin nakillerini bütünüyle uzun uzadıya aktarmak aslen bize pek bir fayda sağlamayacaktır. Zira mürted olan ya da Müslümanlara karşı harp eden kâfirlerin kanları ve malları nerede olsa helaldir. Bu hususta üzerinde yaşanılan toprak parçasının Darul-Harb ya da Darul İslam olmasında bir fark yoktur.

İmam Şevkani şöyle demektedir: “Bilinmesi gerekir ki, daru’l-Harb ya da daru’l-İslam bahsinin pek bir faydası yoktur. Zira kâfirin malı ve kanı her halükarda helaldir.” Seylu-l Cerrar, 4/575


Ancak bugün günümüzde heva ehlinden bir takım kimseler üzerinde yaşadıkları küfürle beslenen, şirkle sulanan tağuti sistemleri halk gözünde meşrulaştırabilmek için dine karşı din siyasetini kullanarak dar kavramı hakkında birçok şüphe tohumları ekmektedirler. Bu amaçla bizler bu kavram hakkında âlimlerin sözlerini burada açıklamak istiyoruz.

Darul-Harb ve Darul-İslam kavramlarına dair Bedaiu-s Senai’de şunlar geçmektedir: “Ashabımız Darul küfürde İslam ahkâmının uygulanmasıyla o yerin Darul İslam’a dönüşeceği hususunda ittifak etmişlerdir. Ancak burada ihtilaf konusu Darul İslam’ın nasıl Darul küfre dönüşeceğidir. Ebu Hanife Darul İslam’ın Darul küfre dönüşebilmesi için üç şart getirmiştir. Bunlardan ilki küfür ahkâmının zuhur etmesidir. İkincisi, Darul küfre bitişik olması, üçüncüsü ise Müslümanların o yerde emanda olmamasıdır. İmam Ebu Yusuf ve Muhammed ise, Darul İslam’da küfür ahkâmının zuhuru ile birlikte o yerin Darul harbe dönüşeceğini söylemişlerdir.” Badayiu’s Senai, 7/130

İmam Şevkani şöyle der: “Bir yerin Darul İslam veya Darul harp olmasının ölçüsü orada icra edilen ahkâmlardır. Şayet emir ve nehiy yetkisi Müslümanların elinde ise o yer Darul İslam’dır. Aksi takdirde ise Darul küfürdür.” Seylu-l Cerrar, 4/575
Abdulvehhab Hallah şöyle der: “Darul İslam, İslam ahkâmının icra edildiği yerdir. Ve orada yaşayan Müslümanlar eman içerisinde olmalıdır. Darul harp ise İslam ahkâmının icra edilmediği yerdir. Orada yaşayan Müslümanlar eman içinde değildirler.” es-Siyasetu-l Şer’iyye, 69

Âlimlere göre Darul İslam Müslümanların hâkim olduğu, şeriatın hükümlerinin tatbik edildiği yerdir. Bir beldenin hâkimi Müslümanlar ise ve orada İslam ahkâmı tatbik ediliyorsa, orada yaşayan insanların hiç birisi Müslüman dahi olmasa orası yine Darul İslam’dır. Bu aktardıklarımız mezhep imamları arasında ihtilafsız kabul edilen hususlardır. Şafilerin de buraya kadar zikrettiğimiz şartlara hiçbir itirazları olmamıştır.

Darul Harb (küfür) ise; İslam ahkâmının icra edilmediği tüm beldelerdir. Bu beldelerde Müslümanlar hâkim değildir. Dolayısıyla Darul harpte İslam ahkâmı icra edilirse o yer direk olarak Darul İslam’a dönüşür. Darul İslam’da ise küfür ahkâmı icra edilirse o yer Darul harbe dönüşür. İmam Ebu Yusuf, Muhammed b. Hasan ve Zeydiye mezhebinin âlimleri de bu görüştedirler.(Mec. Fıkhıye, 50-51)

İmam Nevevi şöyle der: “Darul-Harb üç kısımdır.
1- Müslümanların meskûn bulundukları yerler.
2- Müslümanların fethedip, gayri Müslim ahalisinin çizye karşılığında iskân ettikleri yerler.
3- Başlangıçta Müslümanların meskûn bulundukları fakat daha sonra gayri Müslimlerin istila ve hâkimiyeti altına geçen yerlerdir. Ancak ben bazı müteahhirin âlimlerin şunu zikrettiklerini gördüm. Şayet (bu üçüncü kısımda) zikredilenlerin içinde Müslümanlar, şeriatle hükmetmekten men olunmuyorlarsa, orası Darul- İslam’dır. Yok Müslümanlar şeriat hükümlerinden men olunuyorsa o belde Darul küfürdür.” Ravdatu-u Talibiyn, İmam Nevevi

Allame İbn-i Müflih şöyle der: “Müslümanların ahkâmının galip olduğu her belde Darul İslam’dır. Yine ahkamul küffarın galip olduğu her belde de Darul küfürdür. Bu ikisinin dışında ise bir dar kavramı yoktur.” Kitabu adabu-ş Şer’iyye

Aslen bu konuda kaynaklardan çokça nakillerde bulunmakta pek bir fayda yoktur. Zira bu meselede âlimler arasında birçok ihtilaf vardır. Bu konuyu kapsamlı bir şekilde bilmek için, en güzel mihenk ve vazgeçilmez ölçü Mekke ve Medine’nin konumlarıdır. Mekke ve Medine’nin konumunu iyi bilen bir kişi hangi bölgenin Darul İslam, hangi bölgenin Darul küfür olduğunu rahatlıkla tespit edebilir. Böylece mezheplerin ihtilaflarından kurtulup, meselenin hakikatini kavrar.
Dikkat edilirse Resulullah’ın hicretinden önce gerek Mekke gerekse diğer beldeler Darul küfürdü. Bu konuda hiç kimsenin şüphesi yoktur. Allah Rasulü ve Müslümanların Medine’ye hicret etmeleri ve orada İslam devletinin kurmaları sonucu Medine Darul İslam olmuştur. Dolayısıyla şunu diyebiliriz ki, Mekke gibi şirk ahkâmının icra edildiği her yer Darul küfürdür. Medine gibi İslam ahkâmının hâkim olduğu her yer ise Darul İslam’dır. Bu söylediklerimizin her Müslüman için bir mihenk taşı olması gerekir. Aksi takdirde hak ile batıl birbirine karışır.

Gerek darul İslam ve gerekse darul harb kavramlarının tarifleri neticesinde şu gerçek ortaya çıkmıştır: Darul İslam ve darul harb kavramlarının tarifinde ulema "Hükümlerin icrası ve otoritenin hâkimiyet”ini temel kıstas seçmişlerdir. Şayet bir dar da İslam hükümleri uygulanıyorsa orası darul İslam, küfür uygulanıyorsa darul küfür yani darul harbtir. Dolayısı ile islam'ın hâkim olduğu yerde müslümanlar emin olurlar. Serbest bir şekilde Allah’ın tüm emirlerini yerine getirirler. Eğer bir beldede de kafirler hâkimse velev ki müslümanlar nüfusu oluştursa ve darul islam'a bitişik olsa orada müslüman emin değildir ve orası darul harbtir. (Es-Siyasetu'ş-Şeriyye ev Nizamu Devletil İslamiyye-Abdulvahhab Hallaf)

Şunu da unutmayalım ki: kafirler tarafından kafir sisteme başkaldırmamak, tağutlara çatmamak ve onların uydurdukları anayasalara saygılı olmak kaydı ile müşrikler ve kafirlerce tanınan eman, eman değildir. Ve böyle bir eman, fakihler nezdinde hiçbir değer ifade etmemiştir. (Kâfirin mümine velayet hakkı yoktur)

İbn Kayyim Cumhur ulemanın görüşünü şöylece ifade eder: "Darul İslam Müslümanların hâkim olup, İslam hukukuyla hükmettikleri yerdir. Darul harb ise; içerisinde İslam hukukunun uygulanmadığı dardır. Velev ki darul İslam’a bitişik olsun." (Ahkam-u Ehl-i Zımmet)

Yukarıda verilen mezheb âlimlerinin görüşlerini dikkatle okuduğumuzda göreceğiz ki bugünkü İslam coğrafyası; Kafirlerin istilası, ahkamı şirkin aleni icrası, harbilerin tam hakimiyeti, müşriki faaliyetlerin emniyette olduğu ve Allahın şeriatıyla hükmetmek isteyen müminlerin korku ve kuşku içinde yaşadıkları beldedir böylece darul harb olmuştur.

Seyyid Kutup yakın tarih alimi olması sebebiyle ondan da Şu nakilleri yapıp konuyu bağlayayım İnşaAllah

Seyyid Kutup ise Şöyle demekte:

"... Burada Dar'ul İslam diye adlandırlacak tek
bir diyar vardır, o da: Allah'ın emirlerini ve uluhiyetinin egemen olduğu,
müslümanların birbirlerini veli edinip yönettikleri diyardır. Bunun dışındaki
diyarlar Dar'ul Harp'tur. Müslümanın bu ülkelere karşı ilişkisi ya bir savaş
ilişkisidir ya da antlaşma ve emana dayalı bir antlaşma ilişkisidir. Ancak bu
gibi yerler kesinlikle Dar'ul İslam değildir, buranın halkı ile müslümanlar
arsında vela bağı yoktur."

(Yoldai İşaretler s: 135)




"Akidesinden dolayı müslümanı savaş açın ve onu
dinini uygulamaktan alıkoyan herbir ülke Dar'ul Harp'tur. İsterse orada
müslümanını ailesi, akrabaları, ulusu, malı ve tircareti bulunsun. Müslümanın
akidesinin egemen olduğu ve dinimizin geçerlilikte bulunduğu her yer de Dar'ul
İslam'dır. İsterse orada ailesi, aşireti, ulusu ve ticareti bulunmasın."

(Yoldaki İşaretler s: 142)

Hakikati söyleyenlere Harici diyenler! Şu söylediğiniz her ne kadar dile kolay gelse de dine kolay gelecek laflar değildir. Hesabı da çetindir. Her ne kadar açıkladıysak yine diyelim ki Allah’ın hükmünü kasden ve çirkin görmeyerek meşru sayarak terk edenler şüphesiz bir küfürdedir. Onları tekfir etmeyenlerin yerleri de Onların yanı olacaktır. Çünkü sukut ikrar demektir. Ben ancak uyarabilirim! Ey kardeşler Kafiri tekfir ediniz, etmeyen onunla beraberdir, Kafirin yeri cehennemdir, Orası ne kötü bir duraktır. Dikkat ediniz. Felah ancak hidayete tabi olanadır.

Selam Sadece Kur’an’a ve Sünnet’e Tabi Olanlaradır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.