Sayfalar

Hamd, ancak Allah'adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz.

27 Mayıs 2012 Pazar

İSLAMDA HÜKÜM VE TAĞUTİ SİSTEMLERE KARŞI MÜSLÜMANIN TAVRI



Hüküm kavramının sözlük anlamı yargı (kaza)dır. Hakim ise hükmü uygulayan anlamına gelir. Istılahi anlamları açısından "hüküm", "mülk" ve "sultan" kavramları ile aynı anlamı taşır. Bu açıdan, "hakim", hükümleri uygulayan otorite (sultan)dir. Aynı zamanda, şeriatın Müslümanlara ikamesini farz kıldığı, haksızlıkların giderilmesini ve anlaşmazlıkların çözüme ulaştırılmasını sağlayan otorite (sultan) anlamındaki emirlik makamıdır. Diğer bir ifade ile "hüküm", Allahu Teâla’nın şu ayetlerinde geçen Velayetü'l Emir’dir:

"Allah'a itaat edin, Rasule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de." [Nisa 59]

"Onu, Rasul’e ve onlardan olan ulu'l emre götürselerdi." [Nisa 83]



Ayetlerde geçen "Velayetü'l Emr”, doğrudan doğruya ve fiilen yönetim işini gerçekleştirmektir.

Devlet, toplum ve hayat için düşünce ve metod bütünlüğüne sahip olması yönüyle İslâm, devlet ve yönetim kavramlarını kendisinin ayrılmaz bir parçası kılmıştır. Bu nedenle İslâm, Müslümanlara İslâm Devletini ve İslâm yönetimini ikame edip İslâm’ın hükümleri ile hükmetmelerini emretmiştir. Bu çerçevede, Kuran-ı Kerim'de, Allah'ın indirdikleri ile hükmetmelerini emreden "Hüküm" ve "Sultan"a ilişkin onlarca ayet yer almaktadır.
Nevar ki bugün müslümanım diyen kişiler bu kavaramı bilmemekte, onca hüküm ayetine raman !  burada durup duşunmek lazım neden bilinmiyor? Bunun kaç cevabı var, bize dendiki kuranı kimse anlıyamaz, bizde anıyamyız dedik ve kuranı duvar süsü yaptık, bura asıl suclu olan bizleriz zira kuran bir mektup durumundadır bu mektup bize gelmiş bunu acıp okumuyorsak suçu kendimizde aramalıyız, hasılı konumuza devam edelim…
Yapmış olduğumuz açıklamadan anlaşılıyor ki hüküm yalnızca Allah’ındır… ne var ki
Bugün yeryüzünde yürürlükte olan rejimlerin hemen hepsi, beşeri rejimlerdir ve hükümlerini kendileri koymakta; dolayısıyla da Allah'ın hükümlerine muhalefet etmektedirler. O yüzden bu rejimlerin hepsi "tağut" olarak isimlenir.
Bir kimse; Allah'a, ahirete ve inanılacak hususlara inandığını açıklasa; fakat demokratik, laik, sosyalist, kapitalist vb. rejimlerden herhangi birinin hükümlerini kabul edip itaat etse, böyle bir kimsenin irtidadına hükmedilir. Zira insanları yaratan Allah'tan başkası, insanların nasıl idare olunacağı hususunda ve onların sosyal yaşamlarına yönelik hükümler koyma yetkisine sahip değildir. Çükün hüküm koyan insan, o hükme tabi olmasını istediği insanlardan üstün ve herhangi bir ayrıcalığa sahip değildir. Allah katında üstünlük, sadece takva iledir. (Hucurat, 13) Kendisinde böyle yetkiler gördükten sonra, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyip, heva ve hevesleri doğrultusunda hükümler koyanlar aynı zamanda "ilahlık" iddiası içindedirler. Dolayısıyla Allah'ın hükümleri dışında hüküm koyanlar ve o hükümlere tabi olanlar da, tevhid akidesinin dışına çıkarlar. Tağut, müslümanın en büyük düşmanıdır. Tağut, devlet sistemlerini, ahlaki değerleri ele geçirmiş ve onları müslümana zarar verecek bir hale dönüştürmüştür. Kısaca tağut, müslümanı dört yanından kuşatmış bulunmakta ve müslümana müslümanca hayat hakkı tanımamaktadır. Tağuti güçler, Allah’ın arzında, O'nun hükümlerine karşı tuğyan eden ve insanların üzerinde ilahlık iddiasında bulunan otoritelerdir. Bunlarla sürekli olarak savaşmak farzdır (Nisa, 76).
Günümüzde Allah'ın indirdiği hükümleri bir kenara bırakarak, "hakimiyet kayıtsız ve şartsız insanındır" sloganına sarılan ve insanların çoğunun rızasına göre kurulduğu iddia edilen siyasi otoriteler, iktidar haline gelmişlerdir. Bu siyasi otoritelerin tağut hükmünde olduğu unutulmamalıdır:"'Daha açık bir ifade ile İslam nizamının dışındaki bütün sistemler "tağuti" özellikleri taşırlar. Kelime-i şehadet getirerek, başka ilahları ve tağutları reddeden müslümanlar, bu sözlerini davranışlarıyla da ispatlamak zorundadırlar. Tağutları destekleyen, onları ölçü alan, onlara sevgi besleyen her insan, Allah'a ibadet ve kulluktan vazgeçip tağutun kulluğunu kabullenen şeytan askeridir. Allah'ın emirleri ve yasaklarıyla  çatışan  nefsi, fertleri, önderleri,  rejimleri  ve  ilkeleri  reddetmedikçe,  hâkimiyetin yalnız Allah'a ve O'nun nizamı İslam nizamına ait olduğunu tasdik etmedikçe, tevhid kulpuna yapışılamaz.

Dönün etrafınıza bakın İçki yasak mı? Kumar yasak mı? Genel evler kapalı mı? Yada zina yapan islama göre cezalandırılıyor mu? Kesinlikle hayır bunu herkes bilmektedir yukarıda yapmış oldumuz acılamalardan sonra halen bu parti ve meclisleri savunan olmamalı zira  Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:

"Onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Haktan sana gelenden sapıp da onların hevalarına uyma." [Maide 48]

"Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet. Onların hevalarına (arzularına) uyma. Seni, Allah'ın sana indirdiğinin bazısından saptırmalarından sakın." [Maide 49]

"Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kafirlerdir." [Maide 44]

"Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar zalimlerdir." [Maide 45]

"Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar fasıklardır." [Maide 47]

"Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan ihtilaflarda seni hakem kılmadıkça, sonra senin verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan ona tam teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar." [Nisa 65]

"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Rasule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de." [Nisa 59]

“İnsanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmedin." [Nisa 58]

Bu ayetler dışında yönetim ve otorite, kavramlarına işaret eden hükümle ilgili daha bir çok ayeti kerime mevcuttur. Hüküm (yönetim)'e ilişkin uygulamaların ayrıntılarını açıklayan bir çok ayeti kerimeye ilaveten, savaş hukuku, siyasi hukuk, ceza hukuku, sosyal hukuk, medeni hukuk v.b. hukukî kavramlara ilişkin tafsilat da verilmiştir.

Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:

"Ey iman edenler! Kafirlerden size yakın olanlara karşı savaşın ve onlar sizde bir sertlik bulsunlar." [Tevbe 123]

"Eğer savaşta onları yakalarsan, ibret almaları için onlarla arkalarında bulunan kimseleri de dağıt. Bir kavmin hainlik yapmasından korkarsan, sen de hak ve adaletle (onlarla yaptığın ahdi) onların üzerine at." [Enfal 57-58]

"Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah'a tevekkül et." [Enfal 61]

"Ey iman edenler! Akitleri (sözleşmeleri) yerine getirin." [Made 1]

"Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken insanların mallarından bir kısmını yalan yemin ve şehadet ile yemeniz için o malları hakimlere (yöneticilere ya da kadılara) vermeyin."

"Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri." [Bakara 179] "Hırsızlık eden erkek ve kadının yaptıklarına karşılık bir ceza olarak, Allah'tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin." [Maide 38] "Sizin çocuğunuzu emzirirlerse onlara ücretlerini verin." [Talak 6] "İmkanı geniş olan nafakayı imkanlarına göre versin. Rızkı daralmış olan da nafakayı Allah'ın kendisine verdiğinden ayırsın." [Talak 7]

"Onların mallarından sadaka al ki bununla onları temizleyesin." [Tevbe 103]

Bu ayetler incelendiğinde İslâm’ın medeni hukuk, siyasi hukuk, ceza hukuku, askeri hukuk ve muamelat (şahıs ve aile hukuku, aynı haklar, miras, ticaret, borçlar ve iş hukuku) ile ilgili konuların ana hatlarıyla yüzlerce ayeti kerimede açıkça ortaya konulduğunu görürüz. Bu konularla ilgili ayrıntılı bilgi ihtiva eden yüzlerce sahih hadis de gerçeğin bir diğer yönüdür. Söz konusu tüm ayet ve hadis-i şer'ifler, Allah'ın emirleri ile hükmetmeyi (yönetmeyi) ve bu alana yönelik emirleri uygulamayı öngörmektedir. Allah Rasulu(s.a.v.)'in sağlığında ve sonrasında Raşid Halifeler döneminde, İslâm hükümleri gerçek hayatta fiilen uygulandığı gibi, takip eden Müslüman idareciler tarafından da uygulanmıştır. Bu tarihî gerçekler de İslâm’ın; yönetim, devlet, toplum, hayat, ümmet ve fert için nizam olma vasfına açıkça işaret eden delillerdir. Buradan bir sonuç daha çıkarabiliriz: Devletin hükmetme yetkisi ancak İslâm nizamına uygun hareket ettiği sürece meşrudur. İslâm’ın varlığından bahsedebilmek ancak İslâm hükümlerinin bir devletçe fiilen uygulanması ile mümkündür. İslâm bir din ve düşünce ve metod bütünlüğüne haiz bir nizam olduğundan devlet ve hüküm İslâm’ın birer parçasıdır. Devlet, İslâm’ın hükümlerini tüm hayata uygulamak için ortaya koyduğu tek meşrû’ yoldur. Her hâl ve şartta hükümlerini uygulayan bir devleti olmadan İslâm canlı bir şekilde ayakta kalamaz. İslâm Devleti, siyasî ve beşerî bir devlettir, ilahî ve ruhanî temelli teokratik bir devlet değildir. Bu nedenle, İslâm Devletinin kutsallık, yöneticinin de masumiyet gibi bir sıfatı yoktur.

İslâm’da yönetim sistemi, devletin şeklini, vasıflarını, ilke ve temellerini, yönetim organlarını devletin üzerine bina edildiği esasları açıkça ortaya koyduğu gibi, tüm problemlerin çözümünün üretildiği düşünce, kavram ve ölçülerle uygulanacak anayasa ve yasaları da açıkça ortaya koyan bir sistemdir.
Artık anlaşılıyor ki bizim tağuti sistemlerle hiçbir ilişiğimiz olmalı!

“Hüküm ancak Allah’ındır. O da, kendisinden başkasına kulluk yapmamanızı emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”(Yusuf: 40)

“Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse / yönetmezse işte onlar  kafirlerin ta kendileridir.” (Maide: 44)

“Muhakkak ki şirk en büyük zulümdür.” (Lokman: 13)

Bu ayet-i kerimelerin ışığında görüldüğü gibi Allah’ın indirdiği ile yönetmemek, Allah’ın indirdikleri hükümlere rağmen hükümler, yasalar ortaya koyarak insanları yönetmeye kalkmak gerçekten en büyük isyandır, zulümdür. İşte demokratik sistemin yasama organında yapılan da budur.

Mesela demokrasi dininde;
-Şahsi özgürlükler gereği zina, flört, homoseksüellik gibi fuhuşun hiç birisi yasaklanamaz. Halbuki bunlar Allah’ın dininde kesin yasaklardandır.
-Mülkiyet özgürlüğü gereği faiz yasaklanamaz. Allah’ın dininde ise kesin yasaktır.
-Allah’ın indirdikleri ile yönetim, hadler, tesettür gibi Allah’ın kesin emirleri ise yasaklanır.  vb.

Bu cürümlerin işlendiği parlementolara müslüman nasıl kendisini temsil edecek vekil gönderebilir.!. O cürümlerin vebaline hem o vekil hem de onu seçen ortak olmaz mı!.. Bu vebalden Allah’a sığınmak gerekmez mi!...

Burada oy atmanın apacık şirk olduğu ortaya cıkmaktadı bir kişi artık ben müslümanın dıyorsa bilmelidirki burada oy atan kafir olmaktadır. Müslüman asla oy veremez ve verilmesine cağıramaz zira bu hem şirk hemde müslümn olmak ile celişir! şu halde biz müslümanların demokratik seçimlerde

-Tavrımız; hayatımızı kokuşturan, haramlar ve münkerlerle, zulüm ve zulümat ile, cehaletle dolduran çağdaş cahiliyye ve tağuti sistemi tüm kurumları ile red edip hayatımızdan söküp atmak ve Allah’ın dinini hakim kılmak için Allah’a dayanıp, Allah’ın hükümlerine sımsıkı sarılarak ihlas, sabır ve sebatla çalışmak olmalıdr.

-Küfür ve ehline taviz vermemeli, hakkı izhar edip batılın tepesine balyoz gibi indirmeliyiz.
 
-Hakkı anlatıp batılı inkar ederken insanların zulmünden ve şerrinden hiç korkmamalıyız.

-Laikliğin, demokrasinin, cumhuriyetin, milliyetçiliğin, pragmatik düşüncenin, kapitalizm ve sosyalizmin küfür olduğunu, batıl olduğunu; hakkın ancak Allah’ın dini İslâm olduğunu, İslâm’ın tek doğru ve bütün dinlerin, ideolojilerin, fikirlerin, nizamların üstünde olduğunu, insanların yaşantısınaancak onun hakim olması gerektiğini onun dışındaki bütün din ve nizamların red olunması gerektiğini söylemek ve bunun tahakkuku için çalışmak olmalıdır.

İşte demokratik parlamento seçimlerinin anlamı, şer'î hükmü ve bunun karşısında müslümanın takınması gerektiği tavır budur.. Böylesi seçimlerde tavrımız ne olmalıdır diyen kimse eğer samimi ise, bu şer'î hükmü ve tavrı alır ve gereğince amel eder. Yani “işittik, itaat ettik” der. “İşittik, isyan ettik” diyenlerden olmaz. Allah’ın hükmü karşısında akıl, mantık yürütmeye kalkmaz. Bilakis Nisa 65’de belirtilidiği gibi, şer'î hükmü içinde bir sıkıntı duymaksızın alıp tam teslimiyetle uygular.


Selam hidatete tabi olanlaradır…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.