Allah (c.c)‘a hamd olsun! O’na şükreder, O’ndan yardım diler, O’nun bağışlamasını isteriz. Nefislerimizin şerrinden, kötü amellerimizden O’na sığınırız. Allah (c.c) kime hidayet ederse onu saptıracak, kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur. Şehadet ederim ki; Allah (c.c)‘tan başka ibadete layık ilah yoktur. O tektir, O’nun ortağı yoktur. Ve yine şehadet ederim ki; Muhammed (a.s) O’nun kulu ve rasulüdür.
"Ey iman edenler! Allah’tan sakınılması gerektiği gibi sakının ve sizler ancak müslümanlar olarak ölün!" (Ali İmran: 102)
En doğru söz; Allah-u teala'nın kitabı ve en hayırlı yolu gösteren Rasulünün sünnetidir. En şerli şey; bidat olan şeydir. Her bid’at dalalettir. Her dalalet ateştedir.
Günümüzde kendilerini İslam’a nisbet edenlerin sayıları fazla olmasına rağmen tevhidin manasını idrak etmekten, rükünlerini ve şartlarını yerine getirmekten gafil oldukları, aralarında tevhidin hükümleri kaybolduğu ve tevhid ile tevhidin zıddı olan şirkin sınırlarını karıştırdıklarından dolayı artık onlara göre tevhidi sağlamak için tevhid kelimesini sadece telaffuz etmek, yaşantıda uygulamaksızın sadece kalple inanmak, Rasulullah’a sadece sözde bağlanmak, baba ve dedelerden miras kalması ya da nüfus kağıdında yazılı olması yeterli olmuştur.
Bundan dolayı İslam davetçilerinin yapması gereken ilk şey insanları tevhide çağırmak, onları tevhide göre terbiye etmek ve şirkin her türünü yok etmek için çalışmaktır.
Doğru yola ulaştıran O’dur.
Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun
İslam'ın gayesinin; yalnız Allah'a kulluğu gerçekleştirmek olduğu bilinen gerçeklerdendir. Bu gaye ise Allah'tan başka ilahlık taslayanların kim olursa olsun ilahlıklarına son vererek Allah'ın şeriatını hakim kılmakla gerçekleşebilir. Bu da Allah'ın şeriatını inanç ve ihlasla uygulayan bir hükümet ve bu şeriata isteyerek boyun eğen bir toplumla mümkün olur.
"Bir kavim kendisini değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez." (Ra'd: 11)
"Eğer Allah insanların bir kısmını diğer bir kısmı ile önleyip savmasaydı yeryüzü muhakkak fesada uğrardı." (Bakara: 251)
"Yolumuzda cihad edenlere gelince, biz onlara elbette yollarımızı gösteririz. Allah iyilerle beraberdir." (Ankebut: 69)
"Gerçek odur ki; İslam cahiliyetle uyuşma çareleri aramayı kabul etmez. Ya İslam, ya cahiliyyet."
BÜTÜN ALİMLER
İbadette Allah'a şirk koşan veya Allah ile kendisi arasında aracı bulunduran, (bu aracılara) bel bağlayan, dua eden ve dilekte bulunan veya Allah'ın varlığını inkar eden veya Allah'ın sabit sıfatlarından birini bilerek reddeden veya Allah'ın isim veya sıfatlarından biriyle alay eden veya Allah'ı şanına ve yüceliğine yakışmayan sıfatlarla vasfeden, Allah'a eş veya oğul isnat eden, Allah'ın herhangi bir şeyi sebepsiz veya hikmetsiz yarattığına veya yaratabileceğine inanan, ölümden sonra dirilmek, hesap, cennet, cehennem, melekler, cinler ve azap gibi O'nun var dediğine yok diyen yada yok dediğine var diyen veya Allah-u Teâlâ’nın küfre rızası olduğuna inanan, alemin ezeli veya ebedi olduğuna inanan veya bunda şüphe eden, Allah-u Teâlâ bunu bana emrederse yapmam diyen, ruhların bir canlıdan diğer canlıya geçtiğine inanan, Kur'an'ı kerimin Allah katından olmadığına inanan, Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in yalancı olduğuna inanan, Hz. Ali'nin ilah yada peygamber olduğuna inanan veya Kur'an'ı Kerim’in kıyamete kadar her yerde tatbik edilmeyeceğine inanan, şeriatın dışındaki kanunları insanlara uygulayan veya Allah'ı dünya gözüyle gördüğünü iddia eden, peygamberlik iddiasında bulunan ve bu kimseye inanan, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetini hafife alan veya alay eden kişilerin kafir olduğunda ittifak etmişlerdir. (El-Fetevayi Hindiye 2/258 - El-Bahr-ür Raik 5/129-131- Haşiyet-ül Huraşi 8/63-64 -Mevahibül Celil 6/280 -El-İnsaf 10/326 - Nihayet-il Muhtac 7/135-136 - İbn Kudame el-Muğni şerh-il Kebir 8/565 - Aliş Minehul Celil Şerhi 4/461)
Çağımız öyle bir dönem ki, bir yanda hakka apaçık karşı gelen, diğer yanda da hakkı batılla süsleyen, hak adına bir çok çirkinlikleri işlemekten haya etmeyen insanların bir zamanlar İslam diyarı olan ülkelerde kendilerine “müslüman” ismini yakıştırdıkları korkunç, korkunç olduğu kadar da hayret ve esef verici bir dönem. Bu dönemde bir yanda beşer fikrinin ürünü olan kanunlar kendilerine müslüman adını veren toplumlarda uygulanmakta, diğer yanda hüviyetlerinde “müslüman” yazılı olan halklar bu kanunlara teslim olmakta ve bu kanunlara teslim olan “teslimiyetçilere”, onların yardakçılarına, destekçilerine, muhafızlarına, gözcülerine, direklerine bağlı kalıp onların çizgileri doğrultusunda hareket etmektedirler
Zamanımızdaki saptırıcıların bu işi yapmadaki gayeleri; mevcut sistemleri ayakta tutmak ve bu vesileyle dünyalık elde etmek, makam ve mevkilerini korumak sevdasıdır…
Böylece kendilerine şeyh denilen kimseler insanlar nezdinde bir makam ve mevkiye sahib oldukları için bu makam ve mevkilerini kaybetmemek pahasına insanların sapmalarına, kendilerini Allah (c.c)’a ortaklar koşmalarına adeta göz yumarlar.
İslam’dan hiç nasibi olmayan bu saptırıcılar aynı zamanda beşeri sistemleri ayakta tutan direklerden birisidirler.
İşte bu kimselere asıl verilmesi gereken sıfat onların; Allah (c.c)’ın ayetlerini gizleyen birer bel’am, Allah (c.c)’a ve rasulüne pervasızca başkaldırarak insanları kendilerine ibadete çağıran birer tağut olduklarıdır
Öyleyse bu “teslimiyetçiler” kimlerdir?
1 - İslam Alimi Kılığındaki Bel’amlar:
Zamanımızda beşeri sistemleri ayakta tutan ve insanları İslam’dan uzaklaştıran kimselerin en başında yer almaktadırlar. Bu kimseleri şu şekilde sınıflandırabiliriz:
a) Cami Hocaları, Müftüler, Hatibler: Bunlar; kafir devletlerin bünyesinde görev alan, yine bu kafir devletlerin isteği doğrultusunda hareket eden, Allah (c.c)’ın hükümlerini gizleyen, insanlara gerçek İslam’ı açıklamayan, insanlara İslam’ın hükümlerini tevil ederek, onların anlamayacakları ve kafir sistemlere zarar vermeyecek ve onların hoşlarına gidecek şekilde açıklayan, Allah (c.c)’ın, meleklerin, mü’minlerin ve bütün lanetçilerin kendilerine lanet ettiği parayla satın alınmış devlet memurlarıdır.
b)Cemat Veya Parti Liderleri: Bunlar; ya kafir sistemlerin kontrolü altında kasıtlı olarak ortaya çıkarılmış ya da kasıt olmaksızın kendiliklerinden ortaya çıkmış, fakat kafir sistemin bekasını sağlayacak şekilde hareket eden, bu şekilde insanları gerçek İslam’a değil de kendi anlayışları doğrultusundaki İslam’a davet eden, böylece peşlerinde çokca sayıda kitleleri toplayan kimselerdir. Bu kimseler gerçek İslam’ı açıklamamalarının sebebi; ya cahil olmaları ya da kafir sistem tarafından görevlendirilmiş olmalarıdır. İşte bu sebeble bu gibi kimseler insanları oyalayıp durmaktadırlar. Zira öyle cemaatlar ya da partiler varki sayıları milyonları geçmiş. Bu milyonlarla, değil bir beldede dünyada Allah (c.c)’ın hükümleri hakim kılınır. Allah (c.c)’ın kendisine akıl verdiği bir kimse bu konuda biraz düşünürse ve basireti de körelmemişse bunun böyle olduğunu açıkca görebilir. Fakat bu kimselerin sayıları çok olmasına rağmen akideleri bozuktur. Bu bozuk akideleri sebebiyle de hiç bir zaman bu kimselerin İslam’ı getirmeleri söz konusu değildir...
c)Tarikat Şeyhleri: Bunlar da kafir sistemlerin kontrolü altında ya kasıtlı olarak veya kendiliğinden ortaya çıkan, fakat kafir sistem için zararı olmayıp bilakis faydası olan, bu kafir sistemin bekasını sağlayan kimselerdir. Bu kimseler de insanlara gerçek İslam’ı anlatmazlar. Üstelik İslam’da yeri olmayan bir çok hurafe, bid’at, sapıklık türetirler. İnsanlar da onlardan gördükleri, duydukları herşeyi İslam’dan zannederek yerine getirirler. Şeyhlerine öyle kudsiyet verirler ki onların her söylediğine bağlanılması ve uyulması gereken bir değer olarak bakarlar. Bu sebeble yaptıkları amellerin Allah (c.c)’ın emirlerine uygun olup olmadığını hiç mi hiç düşünmezler. Zira şeyh ne söylerse, ne yaparsa onlar için doğrudur ve yapılması, bağlanılması mutlaka gereklidir. Günümüzdeki tarikatlar ve bağlıları o kadar çoktur ki, fakat küfür sistemlerini yıkmak için herhangi bir çabaları görülmemekte, bilakis bağlı oldukları şeyhlerinin telkinleri ve emirlerine itaat ederek, oylarıyla beşer sistemlerini destekleyerek onlara tam bir teslimiyetle yaşantılarını sürdürmektedirler... Her akıl sahibi bunu görerek anlar ki; bunlar insanları oyalamak ve onları gerçek İslam’dan uzaklaştırmaktan başka bir şey değildir.
2 - Allah (c.c)’ın Kendilerini Alçalttığı, Devlet Büyüğü İsmi Verilen Sefih İdareciler:
Bunlar da beşer sistemlerinin bekası ve İslam’ın yeryüzünde hakim olmaması için canlarıyla, başlarıyla çalışan kimselerdir. Bu kimseler; kendi hür iradeleriyle hareket etmekten uzak olan, birer kuklalardır… İplerinin ise kimlerin elinde olduğunu dünyadaki hadiseleri izleyen kimseler gayet net ve açık olarak görürler… İşte bu kimseler; cumhurbaşkanı, başbakan, kral vs. gibi devlet yöneticileridir. Bu gibi kimseler Allah (c.c)’ın hükümleriyle hiç hükmetmemelerine veya Allah (c.c)’ın hükümlerinden bazılarıyla hükmedip bazılarıyla ise hükmetmemelerine ya da Allah (c.c)’ın hükümleriyle tam olarak hükmediyor gözükmelerine rağmen ulul emr olarak görülen ve bu sebeble çıkardıkları her kanuna, söyledikleri her söze hiç itirazsız bağlanılan kimselerdir. İnsanlarda şayet İslam’dan biraz eser kalmış ise Allah (c.c)’ın kendilerine vermiş olduğu akıl nimetinden istifade etsinler de kimler tarafından yönetildiklerine bir baksınlar! Ya da kendilerini yöneten sefihlerin (aklı kıt kimselerin) gerçek durumlarını araştırsınlar! Allah (c.c)’ın karşısında hesaba çekildikleri zaman: “Ya Rabbi! Biz, bilmiyorduk. Bizi onlar saptırdılar” diyenlerden olmasınlar.
3 -Fikirlerine Saygı Duyulan Akletmeyen Fikir Adamları ve Onların Fikirleri:
Sahib oldukları fikir ve düşünceler Allah (c.c)’ın bildirdiği hükümlere ters olmasına rağmen, fikirlerine bağlanılan fikir adamları ve onların fikirleri de günümüzde beşer sistemlerin bekasını ve insanların İslam’dan uzaklaşmalarını sağlayan bir etkendir. Fikir adamı olarak fikirlerine değer verilenler:
a) Bir takım “izm”leri Ortaya Çıkaranlar: Budizm, Laikizm, Komunizm, Faşizm vs.
b) Bir takım etiket ve diploma sahibi kimseler: Gazeteci, yazar, profesör vs.
İnsanlar işte bu gibi kimselerin peşinde giderek, sahib oldukları fikirlerin Allah (c.c)’ın dininden olduğuna veya Allah (c.c)’ın dinine zıt olup olmadığına bakmadan hemen onların görüşlerine teslim olmakta ve bu görüşleri yaşanılması ve de bağlanılması gereken asıl görüşler olarak görmektedirler.
4 - Allah (c.c), Sayıları Çok Nice Kafirleri, İman Sahibi Az Kimselerle Helak Ettiği Halde; Çoğunluk:
Zamanımızda insanları Allah (c.c)’ın dininden alakoyan ve beşeri düzenlerin sistemlerini ayakta tutan bir diğer değer ise; çoğunluktur.
Yani; insanların çoğunluğu bir şeye iyi derse o iyi, kötü derse o kötü görülür. Oysa ancak Allah (c.c)’ın iyi dediği iyi, kötü dediği kötüdür. Fakat çoğunluğa göre hareket eden kimseler, çoğunluğun iyi gördüğü bir şeyin Allah (c.c)’ın sisteminde kötü olduğuna veya çoğunluğun kötü gördüğü bir şeyin Allah (c.c)’ın sisteminde iyi olduğuna hiç mi hiç aldırış etmezler. Zira böyle kimselere heva ve hevesleri hakim olmuştur. Bu sebeble heva ve hevesleri neyi hoş görürse onu yapar, neyi de kötü görürse ondan uzak dururlar.
İşte! İnsanları haktan uzaklaştıran, Allah (c.c)’a ve rasulüne tabi olmayı engelleyen, Allah (c.c)’ın kulları için çizmiş olduğu nizamı bir kenara atarak beşer aklının ürünü olan kanunların yeryüzünde idamesini sağlayan belli başlı “teslimiyetçiler” bu sayılanlardır…
Öyleyse ey kendilerine “müslüman” ismini yakıştıranlar! Sizler, kendilerinize bir bakınız! Acaba hangi safta yer alıyorsunuz?
Bunlar sadece birer simge... Daha bunlar gibi bir çokları vardır. Hatta bunlardan daha ileri giderek kendilerini açıkca peygamber ilan eden sapıklar bile türemiştir. Bu gibi sapıkların ve sapıklıkta daha ileriye varan kimselerin bu hareketleri kendilerine büyük bir rant sağladığı gibi, onlar sebebiyle bir çok insan hakkı göremez olmuş, bir çok insan bid’ate, şirke, küfüre sürüklenmiş, bir çok genç kızların namusları kirlenmiş, bir çok kurulmuş ailede neseb korunamaz olmuştur
Herşeyden daha önemlisi; böyle kimseler sebebiyle İslam, insanlara korkunç ve çirkin gözükmüş... İşte bu, beşeri sistemlerin İslam’ı yıkmada kullandıkları bir metoddur...
Bir zamanlar İslam diyarı olan topraklardaki; gerek İslam adına ve gerekse gayri İslami yapılan her bir hareketi dikkatle gözlemleyen kimseler bunu çok açık ve net bir şekilde görecektir...
Bunu ise ancak gözleri ve kalpleri kör olmayan, basiretleri açık kimseler görebilirler. Kalp ve gözleri kör, basiretleri ise kapalı olanlar ise hiç bir şey göremezler.
Bunlar için Allah’tan hidayet dileriz. Bilmeyerek bunlara kananlar için ise bu yazımızın bir uyanış vesilesi olmasını temenni ederiz.
Hakkı isteyen kimselere bir ışık tutması niyetiyle...
Yeryüzünü fesat kaplamış; düşünceler, değer yargıları, sistemler ve adetler bozulmuştur. Aşağıdaki ayeti kerime bu durumu güzel bir şekilde açıklamaktadır.
"İnsanların kendi elleriyle kazandıkları günahlar yüzünden karada ve denizde fesad çıktı. Böylece Allah yaptıklarının bir kısmının cezasını kendilerine tattırdı. Belki günahlarından dönerler." (Rum: 41)
İnsanlık tümüyle Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in döneminde egemen olan cahiliyye ortamına dönmüştür. Şimdiki cahiliye ile eski cahiliye arasında görünüşte farklılık bulunsa bile olayların temel unsurlarında bir benzerlik söz konusudur.
"Gerçekten de Kur'an, emaneti taşımak için bazı gönülleri hazır hale getiriyor ve yeniden inşa ediyordu. Doğal olarak bu gönüllerin, eşine raslanmayacak şekilde güçlü, kuvvetli ve fedakar olması gerekirdi. Çünkü o her şeyini feda edecek ve her güçlüğe katlanacaktı. O bu yeryüzüyle ilgili şeylere göz atmayacak, ahiretten başka bir şeye önem vermeyecekti. Allah'ın rızasından başkasını istemeyecekti...
Yeryüzündeki yolculuk boyunca mesafeler kat edilirken dikilen engellere, meşakkatlere, mahrumiyetlere, fedakarlıklara, azap ve işkencelere, hata ölüme bile hazır olacaktı. Hem de yeryüzünde yakın zamanda mükafat beklemeksizin
Fertler İslami varlıklarını geliştirmek, sağlamlaştırmak ve kökleştirmek için, cahiliyet toplumunun kumandası dışında bağımsız bir önderliğin kontrolü altında hareketlerine düzen vermedikçe, cahiliyet anlayışının kökten yok olması için didinmedikçe, bütünüyle onun karşısına çıkmadıkça İslam'i toplumun gerçekleşmesi mümkün olmaz."
(Fi-Zilalil Kur'an: 10/70)
Müslüman davetçinin davranış ve yaşayış tarzının da İslama uygun olması; diğer bir deyişle kendi yaşayış tarzıyla da İslam'ı tebliğ etmesi gerekir.
Dava adamı, insanları sapıklıktan kurtarmak için bütün gücünü harcadığı zaman Allah'a karşı özür sahibi olur. İmanı ve hakkı kabul etmeyen sapıkların ise kıyamet gününde Allah-u Teâlâ'ya karşı ileri sürecekleri bir özürleri olmaz.
Tıpkı Allah-u Teâlâ'nın şu ayeti kerimede buyurduğu gibi:
"Helak olan açıkça delili gördükten sonra helak olsun, yaşayan da açıkça delili gördükten sonra yaşasın?" (Enfal: 42)
Aslında bu çatışma aralarında barış ve anlaşma için de yaşama imkanı olmayan iki varlığın arasındaki çatışmadır...
Bu savaş her biri diğerine tamamen zıt iki inanç sistemi arasındaki sürekli bir savaştır." (Fi-Zilal-il Kur'an: 13/142)
"Bütün cahiliyyetler kulların kullara kulluğu ve Allah'tan başkalarının ilahlaştırılması temeline dayanır. Veya Allah'tan başka ilahların bulunduğu esasına istinat eder ki cahiliyetin yapısı itibarı ile hiç fark yoktur. Cahiliyyet inancı ister birden fazla ilahların varlığına inanmak şeklinde, ortaya çıksın isterse Allah'ın yanında başka güç ve sulta kaynaklarının mevcudiyeti esasına istinat etsin hiç fark yoktur.
Rasullerin daveti ise her zaman Allah'ın birliği ve sahte ilahların yıkılması esasına dayanır. Yani yalnız ve yalnız Allah'ın dinine bağlanıp Allah'tan başka ibadete layık ilahın bulunmadığı ve yegane hakimiyet ve saltanatın Allah'a ait olduğu esasına dayanır. İşte bunun için temelden cahiliyyetin dayandığı esaslarla çatışır. Ve bu yüzden onun varlığı cahiliyyetin varlığı için en büyük tehlike olur. Hele bir de tevhid temsilcilerinin özel bir birlikleri olur da cahiliyyet birliklerinden fertler kopmaya başlarsa, inanç ve hareket yönünden cahiliyyet erbabından tamamen ayrılacak olursa, ayrı bir kumandaya ve ayrı kaynak noktasına sahip olacak olursa o zaman bu sataşma daha da sert olur. Aslında her zaman ve her yerde mevcut olan tevhidçi hareketin sahip olması gereken asıl hususlar da bunlardır.
Cahiliyyet birliği birbirine bağlı organik bir yapıya sahiptir ve itikadi yönden kendi varlık temelini tehdit eden, varlığına hücum eden ayrı ve kendi başına birlik olmuş bir tevhidi inanç sistemi bağlılarını görecek olursa; işte o zaman cahiliyyet erbabı tevhid ehli karşısında hakiki tutumunu takınır. Ve çatışma başlar.
Aslında bu çatışma aralarında barış ve anlaşma için de yaşama imkanı olmayan iki varlığın arasındaki çatışmadır...
Bu savaş her biri diğerine tamamen zıt iki inanç sistemi arasındaki sürekli bir savaştır." (Fi-Zilal-il Kur'an: 13/142)
O halde "lâ ilâhe illallah" tevhid kelimesinin hakikatini gizleyip insanlara anlatmamaktan daha büyük ve daha çirkin bir fesat ve fitne var mıdır?
İşte! Bir zamanların İslam diyarları olan ülkeler, günümüzde tağutların zincirleriyle bağlanmış, onların karanlığı içinde kalmıştır. Bu ülkelerde beşeri kanunların tatbiki sonucu putperestlik ve küfür tekrar hakim oldu. Bu beşeri kanunların hükmü altındaki insanlar bu beşeri kanunlar sebebiyle büyük fesada uğradı, fıtratları bozuldu, kalpleri karardı, anlayışları ve akılları köreldi. Artık bu kimseler, bir çok fitnenin içinde oturup kalkar oldu. Bu hal üzere küçükler büyüdü, büyükler yaşlandı. Sonunda insanlar, içinde bulundukları duruma alıştı, bu durumu münker ve bozuk bir durum olarak görmemeye başladı. Hatta bid'atler sünnet, heva ve heves doğruluk, sapıklık hidayet, münker maruf, cehalet ilim olarak görülür oldu. Riya ihlasın, batıl hakkın, yalan doğruluğun, yağcılık hak söz ve nasihatın, faiz alış verişin, zulüm adaletin ve facirlik iffetin yerini aldı. Nihayet zikrettiğimiz bu çirkin, aşağı ve kınanmış hasletler hakim oldu ve bu pis hasletlerle vasıflananlar en yüksek ve en değerli kişiler olarak görülmeye başlandı.
Evet! Durum öyle bir boyuta ulaştı ki, vallahi yerin dibi yerin üzerinden daha hayırlı oldu. Dağların tepesi ovalardan daha iyi oldu. Vahşi hayvanlarla beraber yaşamak bu insanlarla yaşamaktan daha güzel oldu. Yeryüzü titredi, gökler karardı...
Tağutların zulmünden dolayı denizde ve karada her yeri fesat kapladı. Bereketler gitti, ürünler azaldı. Zalimlerin fıskından dolayı hayat bulandı. Pis amellerden, fahişelik ve ahlaksızlığın çoğalmasından gündüzün ışığı ve gecenin karanlığı ağladı. Vallahi bu bir azabın yaklaşma alametidir! Karanlığı uzun sürecek bir gecenin alametedir!
Eğer Allah-u teala'nın davetçileri ve ıslah ediciler hakkı haykırmazlarsa, tevhid erleri münkeri değiştirmez, tevhidi açıklamazlarsa, insanları taguta ve tağutun kanunlarına tapmaktan kurtarmak, onları karanlıktan nura çıkartmak için çalışmazlarsa... Şüphesiz sonuç çok vahim olacaktır.
"O zulmedenler, nereye döneceklerini yakinen öğreneceklerdir." (Şuara: 227)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.