Sayfalar

Hamd, ancak Allah'adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz.

27 Mayıs 2012 Pazar

Mezheb Taasubu...


Gerçek Hamd Allâh’adır. O’na hamdeder ve O’ndan istiânede bulunuruz. Kimi Allah hidayet erdirirse, onu dalalete düşürecek kimse yoktur. Kimi de dalalete düşürürse, onu hidayete erdirecek kimse yoktur.Şehadet ederim ki; bir Allah’tan başka ilah yoktur, ilah yalnız O’dur; O’nun  ortağı yoktur ve (yine şehadet) ederim ki Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) O’nun kulu ve Rasulü’dür." Sonsuz kudretiyle âlemleri yoktan var eden Yüce Rabbimize hamd-u senâlar olsun. O'nun yüceliği karşısın da saygıyla eğilir, O'na kul olduğumuzu ikrar, acziyetimizi itiraf ederiz. Salât ve Selâm, Kainâtın Efendisi, insanlığı en doğru yola ileten rehber,rahmet Peygamberi Efendimize, O'nun hânesine ve ashâbına, Kur'an ve Sünnetin önüne hiç birşey geçirmeyen, selefin metoduyla, fehmiyle ilerleyen müjdelenmiş garip  muvahhidlerin üzerine olsun.




Günümüzde farklı bir anlayış ortalarda gezmektedir, mezhepleri tıpkı bir din gibi kıyaslayıp, mezhep değişenleri yermekte, farklı mezhepten olana kız vermemekte ve bu mezhep taklidini sanki imanın şartların dan mış gibi bir kılıfa sokmaktalar. Bizde bu insanlara bunun yanlış olduğunu anlatmaya çalışacağız inşaAllah. Gayret bizden başarı ancak Allah (svt)'dandır.

Herkesin bunu iyice bilmesi gerekirki, bugün Rasulullah (sas)'a tabi olmak, ilmi ondan almak, onun sünnetini öğrenmek geçmiş zamana nazaran daha kolay ve ulaşılması gayet tabidir. İnsanlar bu yolu bırakıp atalarından gördüğü üzere yaşamaları onların acziyetinin bir göstergesidir. Bu insanlar cehaleti din edinmiş Allah ve Rasulunun dininden yüz çevirmiş, dini babalarının, annelerinin kendilerine öğrettikleriyle yetinen kimselerdir, şimdi biz buna mezhep taasubu demiyoruz, bunlar kendi atalarına taasub içindeler, bunlardan birisine sorsanız fer'i bir meselede bile, Hanifiye göre, Şafiiye göre böyle! diye bir cümle duyarsınız, oysaki nerde okuduğunu sorarsanız bunun cevabını veremezler, babası öyle demiştir, onun babasıda ona öyle demiştir. İşte bu durum içler acısıdır, şimdi biz bu kimselere mezheplerden faydalanıyoruz, ictihatlarında hatalı onların o görüşünü almıyor en güzelini (Sünnete uygun olanını) alıyoruz dediğimizde bizi şiddetle yererler ve sapiklikla suçlarlar.

Allah (svt) şöyle buyuruyor;

"Onlara, "Allah’ın indirdiğine ve Resul'e gelin denildiği zaman, "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter" derler.(Maide 104)

Yine Rabbimiz (svt) şöyle buyuruyor;

"Yüzleri ateşte çecrildiği gün, Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik peygambere de itaat etseydik derler. Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar’ derler."(Ahzab: 66-67)


Diğer bir kısımda, araştırır mezhebini öğrenir ve mezhep imamının görüşünün dışına çıkmazlar, bazen sünnet kendilerine ulaştığında dahi onlar kendi imamlarının görüşünü bırakmazlar Ebu Hanife böyle diyor, İmam Şafii böyle diyor! gibi garip cümleler kurarlar.

Allah (svt) şöyle buyuruyor:

"… Her fırka, kendisinde bulunan ile sevinip övünmektedir." (Müminun: 53)

İşte biz buna mezhep taasubu diyoruz, bu mezhep taasubu içerinde bulunan kimseler, hiçbir şekilde imamların görüşünün dışına çıkmazlar, içtihadlarında isabet etselerde, etmeselerde onlar mezhep imamlarını körü körüne taklid etmekten vaz geçmezler. Bu konuda kalıplaşmış put konumuna getirilmiş bu mezhep anlayışı islam'a büyük zararlar vermiştir. Hiç kimsenin kavli tartışılmaz değildir. Sünneti korumak başkalarının sözlerini ve görüşlerini korumaktan daha hayırlıdır. Önce Resulullah (sas)'in sünnetini korumamız gerekir. Onun sünnetini ihya edenler bu asırdaki garipleri olacaklardır. O garipler ki sünnetinden ölen şeyleri ihya edecekler ve insanları bununla amel etmeye davet edeceklerdir.

Allah (svt) şöyle buyuruyor;

"…Dinleyip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele… (Zümer: 17-18)

Kaldıki Rab teala, Rasulullah (sas)'a uymamızı brçok ayetinde bize emrediyor, şimdi sorulur, Allah'ın rasulune tabii olmak onun gibi yaşamak yerine neden araya aracı koyup mezhep imamlarının taasubu içinde bocalıyorsunuz.? Yanıldığı konularda mezhep imamlarına uyan kimseye ümmetin selefinden hatırlatma aşağıda gelecektir. Yanlız şu hadisi hatırlatmakta fayda vardır; "Alim içtihad eder isabet ederse iki ecir vardır, hata ederse bir ecir vardır" (Buhari ve Müslim)

Ebu hanife (Rahimahullah) bunu kendisi dillendirmiş ve demiştirki; " Biz beşeriz, bugün söyleriz, yarın bundan döneriz." ve yine talebesi
Ebu yusuf'a demiştirki; "Benden her duyduğunu yazma. Bugün birşey söylerim yarın ondan dönerim. Yarın bir görüşü benimser ertesi gün ondan da dönerim." Bu yüzden sağlam olan sahih sünnette ulaşma imkanı varken şaşarım Ebu hanifeyi taklid edene!

Bakınız, İbni Ömer (rh) den Rasulullah (sas) in şöyle buyurduğunu rivayet eder; "Ümmetim üzerine korktuğum üç şeydir. Alimin yanılması, münafığın Kur'anla mücadele etmesi ve boynunuzu vuran dünya." (Beyhaki)

İmam İbn Kayyım (Rahimahullah) şöyle der; Alimin, yanılmasında korkulan husus onun yanıldığı şeylerde de taklit edilmesi olduğu malumdur.

Şayet korkulan alimin yanıldığı şeylerde taklit edilmesi olmamış olsaydı alimin yanılmasından başkalarına asla korkulmazdı. Kişi, onun yanılgı olduğunu bildiği anda müslümanların ittifakı ile o kişinin alime o yanılgıda tabi olması caiz değildir, aksi takdirde kasten hatayı taklit etmiş olur.

Onun yanılma olduğunu bilmeyen kimse, bilen kişiye göre daha mazurdur. Ancak her ikisi de emir olunduğu hususta ifrat etmektedir. İmam Şafii, Ömer (r.a) in 'Zamanı üç şey ifsat eder; dalalete düşürücü imamlar, Kur'an hak olduğu halde, münafığın Kur'anla cedelleşmesi ve alimin yanılmasıdır' dediğini naklediyor.

Muaz b. Cebel bir ilim meclisine oturduğu zaman: 'Allah adil bir hakemdir. Kalbinde şüphe olanlar helak oldular... der sonra sizi alimin yanılmasından sakındırırım. Çünkü şeytan alimin lisanı üzere dalaletten bir şey konuşabilir ve münafık da hak bir söz söyleyebilir Biri Muaz'a: Allah
sana rahmet etsin alimin dalalet üzere, münafığın da hak bir söz söylediğini nereden bilebilirim? Dediğinde. 'Alimin sözünden bu nedir? denilen karışık ve şüpheli şeylerden sakın. Bununla beraber onun bu sözü, seni ondan tamamen uzaklaştırmasın. Çünkü o alim o sözden dönebilir. Hakkı işittiğin zaman kabul et. Zira hakkın üzerinde nur vardır' dedi. (Taklid risalesi s;19)

Hammad b. Zeyd el-Müsenna b. Said'den o da Ebu'î-Aliye tariki ile İbni Abbas şöyle dediğini zikrediyor: Alimin sürçmelerinde ona tabi olanların vay haline. İbni Abbas'a o nasıl olur? dendiğinde, şöyle cevap vermiştir: 'Alim kendi görüşü ile bir şey söyler, sonra Rasulullah (s.a.v) den bir şey işitir ve kendi görüşünü terk eder.' Diğer bir rivayette ise: 'Rasulullah (s.a.v) i daha iyi bilen birisiyle karşılaşır, karşılaştığı kimse kendisine o görüşün yanlış olduğunu haber verir o da o görüşünden döner. Buna rağmen onu taklit edenler onun eski yanlış görüşüyle hüküm vermeye devam ederler. (Beyhaki)

Temimu'd-Dari (rh): 'Alimin yanılmasından sakının' deyince, Ömer ona: 'Alimin yanılması nedir?' dedi. O da: 'Alim insanları görü­şüyle yanıltır. Fakat insanlar onunla amel etmeye devam ederler' dedi (Beyhaki)

Kimse bizi, mezhep imamlarına saygı göstermediğimizi zannetmesin, Allah (svt) onlardan razı olsun, Onları cennetinde ağırlasın, lakin kimse bize onları taassub derecesinde bağlılığa çağırmasın. Şüphesiz sizin için örnekler vardır.

Bakınız, Ebu yusuf, ebu hanifenin talebesi olmasına rağmen onun birçok içtihadına muhalefet etmiş ve kabul etmemiş, aynı şekilde İmam muhammed Ebu hanifenin talebesi olmasına rağmen, onun birçok görüşüne karşı çıkmış ve kendi içtihad etmiştir. Yine İmam kurtubi maliki mezhebine tabi olmasına rağmen Onun eserinde (tefsirinde) taassubun (t)'sini bulamazsınız, İmam ahmed, İmam şafiiden fıkıh dersi almıştır, lakin ona birçok konuda muhalif olmuş onun görüşlerini hatalı bulmuştur. İmam ibn teymiyye henbelli mezhebine bağlı olmasına rağmen, İmam ahmedin birçok görüşüne muhalif olmuş kabul etmemiştir. İmam İbn kayyım, hocasına okadar bağlı olmasına rağmen bazı konularda onu düzeltmiş ve böyle demek istemiştir veya böyledir, demiştir.

İşte size Ümmetin ahlakı, kaldıki sizler mezhep imamlarının (Allah onlardan razı olsun) kendilerini delilsiz taklid edilmesini, kendilerine taasub içinde bulunulmasını yasakladığını bilmiyormusunuz.?


İmam İbn kayyım (Rahimahullah) bu konuda derki; " Dört imam kendilerinin taklit edilmesini yasaklamıştır. Sözlerini delilsiz olarak alan kişileri de yermişlerdir. (Taklid risalesi s;29
Evet İmamlar ve ümmetin alimleri, kendilerini  taassub derecesinde taklid edilmesini yasaklamışlardır. Bunu yapanları yermiş, ve helal olmadığını söylemişlerdir. Bakınız;

İmam Ebu hanife (rh); Hadis sahihse işte benim mezhebim odur. nereden aldıgımızı bilmedikçe hiç kimseye bizim görüşlerimizle amel etmesi helal degildir. Allahın kitabına Efendimiz (sas) in sünnetine ters düşen bir söz söyledigim zaman benim görüşümü terk edin. (ibnu abidin/el-
haşiye/1-63 Fullani/ikazul himam/50 )

İmam malik (rh) Biz beşeriz hatada ederiz isabette. sizler benim görüşüme bakın allahın kitabına ve Rasulun sav sünnetine uyanı alın uymayanıda bırakın. Peygamberin dışında insanların sözü alınırda reddedilirde. (ibnu abdilber/el-cami/2- ibnu hazm/el-ihkam/6-149)


İmam Şafii (rh): bir kimse için peygamber (sas) den nakledilen bir sünnetin açıkca belirlenmesi halinde onu bir başkasının sözünden dolayı terk
etmenin helal olmadıgı hussunda müslümanlar ittifak halindedirler. benim kitabımda Rasulullah (sas)' in sünnetine aykırı bir sey bulursanız
peygamberin (sas) sözünü alınız benim sözümü terk ediniz . ( ibnu ebi hatim/93-94, fullani İ. himam/147)

İmam Ahmed (rh) beni taklit etme maliki şafiiyi ve sevriyi de taklit etme sende onların aldıgı kaynaktan al. evzainin malikin ebu hanefinin sözlerinin hepsi şahsi görüşten ibaret olup bence hepsi eşittir delil ancak hadislerdir. (camii / 2-149 ibnu kayyum / el - ilanm/2-302)

Ebu Yusuf (rh) şöyle der: "Hiç kimsenin, nereden aldığımızı bilmeden bizim sözümüzle konuşması (yani fetva vermesi) caiz değildir."  (İkazul-Himem s;113)

İmam Malik (Rahimahullah) de: 'Her kim İbrahim en-Nahai'nin sözünden dolayı Ömer (rh)in sözünü terk ederse, o kimse tevbeye davet
edilir' demiştir. İbrahim'in çok gerisinde veya onun emsali bir kimsenin sözü için Allah-u tealanın ve Rasulullah (sas) in sözünü terk eden kimsenin hükmü ne olmalıdır?

Cafer el-Firyabi şöyle diyor: Bana, Ahmed b. İbrahim ed-Durki rivayet etti ve dedi ki bana, el-Heysem b. Cemil rivayet etti ve dedi ki İmam Malik'e 'Ya Eba Abdillah, bizim orada bir kısım insanlar var. Kitapları önlerine koyuyorlar, sonra içlerinden biri, falan falandan o da Ömer'den şunları rivayet etti, falan da İbrahim'den şunları rivayet etti diyorlar. Ömer'in sözünü terk edip İbrahim'in sözünü alıyorlar, dedim. Malik bana: 'Ömer'in sözü onlara göre sahih midir?' dedi. Ben: 'İbrahim'in sözü onlara göre nasıl bir rivayet ise Ömer'in sözü de onlara göre bir rivayettir' dedim.
Malik: 'Onlar tevbeye davet edilirler' dedi. (İbni Abdil-Ber / El-lntifa)

İmam Şafii (Rahimahullah) bu hususta şöyle demiştir: 'Delilsiz ilim talep eden kimsenin misali, gece odun kesen oduncunun misali gibidir.
İçerisinde zehirli bir yılan olan odun destesini sırtlar, derken yılan onu sokamaya başlar fakat o kimse bunun farkında değildir.'

İsmail b. Yahya el-Müzeni 'el-Muhtasar'ının mukaddimesinde şöyle diyor: 'İşte bu muhtasar, istifade ve tetkik etmeyi dileyen kimseye onu gereği gibi yaklaştırabilmek için Şafii'nin ilminden ve görüşlerinden ihtisar ettiğim kitaptır. Bununla beraber İmam, kendisinin ve gayrının taklidini yasaklamıştır. Dolayısıyla bu kitaba bakan ona dini için baksın ve kendi nefsi için de ihtiyatlı olsun. (el-Ümm Muhtasaru'l-Müzeni s;1)

Yine İmamlardan bir mezhebe bağlanmanın gerekli olmadığını, böyle birşeyin bid'at  olduğunu nakledecegiz inşaAllah bakınız;  (Not; buradaki bid'at'ten kasıt sonradan ortaya çıkan yenilik manasındadır.)

İbn hemmam el Hanefi (Rahimahullah) şöyle der; " Sahih olan görüşe göre bir mezhebe bağlanmak gerekmez. Çünkü br mezhebe bağlanmak lazım değildir. Eğer Allah’ın ve resulünün vacip kıldığının dışında vacip yok ise; ne Allah ne de Resulü hiçbir mezhebe bağlı kalarak bir imamın görüşlerine bağlanıp diğerlerini bırakmanın vacip olduğuna hükmetmemiştir. Faziletli olan ilk nesiller muayyen bir mezhebe bağlılığı gerekli görmezlerdi." (Hedyetus sultan s;56)

İmam Şankiti (Rahimahullah) şöyle der; "Bu bidat Nebi (sas)'nin diliyle kınanan dört Nesilde ortaya çıkmıştır." (Edvaul beyan 7/509)

Süleyman et teymi (rh) şöyle der; "Her alimden her ruhsatı alırsan şerrin tamamını kendinde toplarsın." Bunu ibn abdilber rivayet etti ve akabinde dedi ki; "Bu icmadır zıddını bilmiyorum." (El Beyan 2/91-92)

İsklipli atıf hoca şöyle der; "İslam'da genellikle taklid caiz değildir. Mesela sadece görerek veya bazı delillerle izah edilebilecek olan itikadi usuller ve İslam esaslarının uygulanmasında, mucizelerle desteklenmiş olan Peygamber (sas) efendimizden başka hiç bir kimseyi taklid caiz değildir. Bu konuda her ferd icmalen veya tafsilen delil ile anlaşılmış olmak lazım ve vaciptir. Bunun sonucunda delil göstermek kudretinde olmayan kişi günahkar olur." (Frenk mukallitligi - Taklid babı)

İmam ibn Hazm (Rahimahullah) şöyle der; "Taklid haramdır, kimse kimsenin sözünü dayanaksız (delilsiz) olarak taklid edemez. Büyük küçük tüm sahabe, yaşlısı genci bütün tabiun, kendilerinden birinin belli bir şahsın tüm görüşlerini kabul etmesini men etmek ve bundan çekindirmek hususunda icma etmişlerdir. Bu icma dolayısıyla hiç kimsenin, Ebu hanife, Malik, Ahmed ve şafiinin tüm görüşlerini taklid etmesi asla caiz değildir. Yine herhangi bir kişinin onlardan birine bağlanıp, diğer bütün imamların görüşlerini reddetmesi ümmetin icmana aykırıdır, böyle yapan kimse mu'minlerin yolundan başka bir yol tutmuş demektir. Bundan Allah (svt)'a sığınırız. Şuda varki tüm bu degerli imamlar bizatihi kendilerini, başkalarınca taklid edilmelerini kesinlikle yasaklamışlardır. (Usul- i din s; 77-78)


İmam İbn Teymiyye (Rahimahullah) şöyle der; "Allah’a hamd olsun. İnsanlara ancak Allah’a, rasule ve Allah’ın şu ayetinde itaat edilmelerini emrettiği emir sahiplerine itaat etmelerini vacip kılınmıştır: “Allah’a itaat edin, Rasule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de.”... (Nisa 59) Emir sahiplerine itaat bağımsız değil, mutlaka Allah’a ve rasulüne itaate uygun olmak zorundadır.

Sonra şöyle buyrulur: “Eğer bir şey hakkında çekişirseniz onu Allah’a ve rasulüne döndürün. Şayet Allah’â ve ahiret gününe iman ediyorsanız bu daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir” (Nisa 59)

Müslüman bir meseleyle karşılaştığı zaman, hangi mezhepten olursa olsun, Allah’ın ve rasulünün şeriatiyle fetva vereceğine inandığı bir kimseden fetva ister. Müslümanlardan hiç kimsenin, alimlerden belli bir şahsı, her söylediği şeyde taklid etmesi gerekmez. Yine müslümanlardan hiçbirinin belli bir şahsın mezhebine bağlanması gerekmez. Sadece Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellemin her vacip kıldığı ve her verdiği haber alınabilir. Hatta Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem dışındaki insanların sözleri alınabilir de, terk edilebilir de. Dini başka bir yoldan bilme konusundaki acizliği sebebiyle bir kimsenin belli bir mezhebe uyması, o kimse için genişlik gösterilebilecek bir husustur. Bu, o yoldan başkasıyla dini bilme imkanı olan herkese de vacip olan bir şey değildir. Bilakis herkesin gücü yettiği kadarıyla Allah’tan korkması, Allah ve rasulünün emrettikleri ilmi talep etmesi, emrolunanları yapması, sakındırılanları terk etmesi gerekir.

Sahabeler, dinin temizlik, namaz, hac, boşanma, feraiz (miras) veya diğerleri gibi bazı fer’î meselelerinde ihtilaf etmiş olsalar da birleşip ittifak ederlerdi. Bu konularda icma etmeleri kesin bir hüccettir. Diğerlerini bir kenara bırakarak imamlardan belli bir şahsa bağlanan, tıpkı diğer sahabeleri bırakarak tek bir sahabeye taassup gösteren gibidir.

Mesela ;rafıziler Ali radıyAllahu anh’e taassup göstererek üç halifeyi ve sahabelerin cumhurunu terk etmişlerdir. Hariciler ise Osman ve Ali radıyAllahu anhuma hakkında dil uzatmışlardır. Bunlar bid’at ve heva ehlinin yollarıdır. Kitap, sünnet ve icma ile sabit olmuştur ki onlar kötülenmiş ve Allah’ın rasulü sallAllahu aleyhi ve sellem ile gönderdiği şeriatın ve yollarının dışına çıkmışlardır. Her kim imamlardan birine taassup ederse, bu bidat fırkalarına benzerlik göstermiş olur. Bağlandığı kimsenin, Malik, Şafii, Ebu Hanife, Ahmed b. Hanbel veya başkaları olması fark etmez. Bunlardan birine bağlanan kimse onun ilimde ve dinde değerini bilmediği gibi diğerlerinin değerini de bilmez. Böylece hem cahil hem zalim olur. Allah ise ilmi ve adaleti emreder, cahillikten ve zulümden yasaklar.

Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Onu insan yüklendi. Şüphesiz o çok zalim ve pek cahildir” (Ahzab 72)

İşte insanların Ebu Hanife’ye uyma konusunda en öndekileri olan Ebu Yusuf ve Muhammed! Onlar Ebu Hanifenin görüşlerini en iyi bilen kimselerdi. Bununla birlikte neredeyse sayılamayacak kadar çok meselede, sünnetin delilinin kendilerine belirmesi sebebiyle Ebu Hanife’ye muhalefet etmişlerdir. İmamlarına gereken saygıyı göstermelerine rağmen ona tabi olmayı vacip görmemişlerdi. Onlar hakkında “Muzebzeban/görüş değiştirenler” denilemez.

Bilakis Ebu Hanife ve diğer imamlar bir görüş söyler, sonra kendisine aksi istikamette bir delil belirir ve onu söylerdi. Bu durumda ona “müzebzeb/sebatsız” denilmez. Zira insan sürekli olarak ilim ve imanı talep etmeye devam eder. Kendisine daha önce gizli kalan ilim ortaya çıkarsa ona tabi olur ve o bu durumda müzebzeb olmaz. Bilakis o hidayet üzeredir ve Allah hidayetini artırmıştır.

Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur: “De ki Rabbim! İlmimi artır” Her müminin, müminlerin idarecilerinin ve müminlerin alimlerinin hakkı amaçlamaları ve buldukları yerde ona uymaları gerekir. Bilmek gerekir ki, onlardan biri içtihat edip isabet ettiğinde ona iki ecir vardır. İçtihat edip hata ettiğinde ise ona ictihadından dolayı bir ecir vardır, hatası ise bağışlanır En iyisin, Allah bilir." (20/92-93 - 22/252-253)


Bütün bu nakillerden sonra, hala mezhep imamlarını yanlış yönlerinde terk etmeyen kimsenin akibetinden korkulur, Rasulullah (sas)'a uymak ilmi ondan almak, onun gibi yaşamak dururken, hala araya aracılar edinerek onların taassubu içinde olan kimseler akıl yoksunu kişilerdir. Bu kimseler Rasulullah (sas)'ın emrine aykırı davranmış, Rasulullah (sas) dururken, başkasına tabi olan taklid eden, kimseler bu ayetin muhatabı olmaktan kurtulamazlar.

Allah (svt) şöyle buyuruyor:
"…O’nun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.” (Nur: 63)

Bu bir gerçektir, kur'an'dan sonra ilk gelen kitab Sahihi buharidir, açın bakalım içinde neyi bulamayacaksınız? örn; "Namaz kılmasınımı, oruç tutmasınımı, nikah akdinimi, zekatımı, sadakayımı, abdestimi, adakmı, mirasmı." hangisini bulamayacaksınız.? Sizden öncekilerin, sizden ne eksiği vardır, ey acizler, Sahabenin mezhebi neydi?, Tabbinin, Etbaut tabiinin mezhebi neydi? bu insanlar nasıl fıkhı meselelerde yolunu buldular? Sizde onların yaptığını yapıp ilmi Rasulullah (sas)'dan alsanız sizin için dunya ve ahirette iyilik sağlayacaktır.

Bizlere mezhebsiz demeniz bizi incitmez evet belli taassub içerisine girdiğimiz bir mezhebimiz yoktur, olmayacaktır. Rasulullah (sas)'a ulaşma imkanımız varken asla kimseyi taklid etmeyeceğiz. Bakınız; İbni Abbas (rh) şöyle diyor; "Yakında gökten üzerinize taş yağacağından endişe etmekteyim. Ben "Rasulullah (sas) şöyle buyurdu" diyorum, siz ise "Ebu Bekir ve Ömer şöyle dedi" diyorsunuz. Sizinle başım aynı çatı altında bir araya gelmeyecektir."

Bizimle sizin misaliniz işte budur, bundan dolayı tevbe etmenizi taassub derecesindeki taklidden sakınmanızı, sakındırmanızı, Rasullah (sas)'a uymanızı, ilmi mezhep imamlarının aldığı yerden almanızı bu farklı din anlayışından kurtulmasınızı Allah (svt)'dan diliyorum. Allah (svt) yazdıklarımızı sizler ve bizler için dünya ve ahirette faydalı kılsın. Allahumma amin.

"Yâ Rabbî ! Kavmim bu Kur'an'ı büsbütün terk etti." (Furkan 30)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.