Sayfalar

Hamd, ancak Allah'adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz.

3 Ocak 2015 Cumartesi

HAKİMİYET KAYITSIZ ŞARTSIZ ALLAH'INDIR

  Kur-an’ı Kerim’de hakimiyetin kayıtsız şartsız Allah’a ait olduğunu açıklayan bir çok ayet-i kerime vardır. Onlardan bazıları şunlardır ;

“Mülkü/hakimiyeti elinde bulunduran Allah, ne yücedir. O, herşeye hakkıyla gücü yetendir.” (Mülk Suresi / 1. Ayet)

“İyi bilin ki! Yaratmak da, emretmek de (hükmetmek de yalnızca) O’na aittir. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.” (A’râf Suresi / 54. Ayet)

“İyi bilin ki hüküm yalnız O’nundur. O, hesap görenlerin en çabuğudur.” (En’âm Suresi / 62. Ayet)

“Hüküm vermek yalnızca Allah’a aittir. O, doğru haberi verir ve O, ayırt edenlerin en hayırlısıdır.” (En’âm Suresi / 57. Ayet)

“Hüküm vermek yalnızca Allah’a aittir. Ben O’na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O’na tevekkül etsinler.” (Yûsuf Suresi / 67. Ayet)

“Hüküm veren Allah’tır, O’nun hükmünü gözden geçirecek hiç kimse yoktur. O’nun hesaplaşması pek çabuktur.” (Rad Suresi / 41. Ayet)

“O, Allah’tır. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. İlkte ve sonda hamd O’na mahsustur. Hüküm yalnızca O’nundur. Kesinlikle O’na döndürüleceksiniz.” (Kasas Suresi / 70. Ayet)

“O, hükmüne hiçbir kimseyi ortak kabul etmez.” (Kehf Suresi / 26. Ayet)

“Onlar, hala cahiliye devrinin (şirk olan) hükmünü mü istiyorlar? Yakinen bilen bir kavim (topluluk) için Allah’tan daha güzel hüküm veren kim vardır?” (Mâide Suresi / 50. Ayet)

      Bu ve benzeri ayet-i kerimeler çok açık bir şekilde hüküm vermenin yani tüm yaratılmış olan herşey için karar vermenin, yani tüm mahlukat için karar vermenin, kanun ve yasa belirlemenin sadece Allah Subhanehu ve Teala’ya ait olduğunu beyan etmektedir. Zira yaratan ve yaşatan kimse, yönetmeye de hak sahibi olan ancak O’dur. Bu fiiller, kendisini hiçbir şeye muhtaç olmayan es-Samed ve hiçbir benzeri bulunmayan el-Ahad olan Allah Subhanehu ve Teala’ya ait olup, O’nun rububiyet özelliklerindendir.

      Allah Azze ve Celle, tek gerçek rab olduğu için hükmetme yetkisine sahip olma vasfı da sadece ona aittir. O yarattığı tüm mahlukat için kanun ve yasalar koymuş ve ihtilaflarının çözüm kaynağını onlara ulaştırmıştır. O’nun mahlukat için koyduğu kanun ve yasaları kimse değiştiremez. Güneşe, aya, yıldızlara, dağlara, suya, havaya kısacası yarattığı tüm şeylere kanun ve nizam koymuştur. Kimse bu kanunları sorgulayamaz ve de tahrif edemez. Kimse güneşi batıdan doğdurup doğudan batıramadığı gibi O’nun ihtilafların çözüm kaynağı olarak indirdiği Kur-an ve Sünnet’in hükümlerini de değiştiremez. Onların yerine kendi fani ve aciz aklından kanun ve yasalar koyamaz. Bunları toplumlara dayatamaz. Zira tüm bunlar rububiyet özelliklerinden olup, Allah’a aittir. Allah’ı rububiyette ve uluhiyette yani tevhid de birlemek ise O’nun elem dolu sonsuz azabından kurtulmanın tek çaresidir.

      Tek bir hücreyi dahi yaratıp, mutlak egemenliği altına alamayan insanoğlunun, Allah’ın hakimiyetine göz dikerek Kur-an ve Sünnet’e mukabil olmak üzere kanun ve yasalar koymaya kalkışması kendisini yaratan ve yaşatan Allah’a karşı işleyebileceği en büyük küfürlerden bir tanesidir. İşte bu, Allah Teala’ya karşı başkaldırarak savaş açmak demektir. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur ;

“Hüküm vermek yalnızca Allah'a aittir: O, size, kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (Yûsuf Suresi / 40. Ayet)

İmam Taberi (Rahimehullah) şöyle demiştir ; “Allah-u Teala, yarattığı hiçbir mahluku hüküm verme konusunda kendisine ortak kabul etmez. İnsanlar arasında hüküm verecek yalnız O’dur. Hüküm verme, ihtilafları çözme, insanları ve işlerini idare etme konusunda dilediği ve sevdiği şekilde hareket eder. Bu özellik sadece O’nun hakkıdır.” [1]

İmam Begavi (Rahimehullah) şöyle demiştir ; “Hüküm vermek, emretmek ve yasaklamak ancak Allah-u Teala’ya ait bir haktır.” [2]

Seyyid Kutub (Rahimehullah) şöyle demiştir ; “Hükümranlıkta hak iddia eden kimse, uluhiyetin ilk şartında Allah’la mücadeleye girişmiş olur. Bu kimse ister fert, ister insanların bir tabakası, ister bir parti veya grup, ister bir millet, isterse bütün dünyanın meydana getirdiği alemşümul bir insan kitlesi olsun. Uluhiyetin ilk şartı olan hükümranlık üzerinde Allah’la mücadeleye giren ve kendine hükümranlık izafe etmeye çalışan kimse küfre girmiştir, apaçık bir kafirdir.” [3]

“Yoksa onların bir takım ortakları mı var ki, Allah’ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşri ettiler (şeriat kıldılar / kanun olarak belirlediler)?” (Şûrâ Suresi / 21. Ayet)

İmam Kurtubi (Rahimehullah)’ın zikrettiğine göre, Ebu Ali (Rahimehullah) şöyle demiştir ; “Her kim Allah’ın kanunlarından yüzçevirip onların dışında başka hükümleri talep ederse kafir olur.” [4]

İbn Teymiyye (Rahimehullah) şöyle demiştir ; “Bütün müslümanların icması ile her müslüman zaruri olarak bilmesi gerekir ki : Her kim İslam’dan başka bir dine tabi olur veya Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in şeriatından (kanunundan) başka şeriatlara serbest bırakıp caiz görürse kafir olur.” [5]

Seyyid Kutub (Rahimehullah) ise şöyle demiştir ; “Kim olursa olsun Allah’ın koyduğu şeriattan başka bir şeriatı ve hükmü, Allah’ın yaratıklarına vaz etmeye kimsenin hakkı yoktur. Çünkü kullarına yalnız ve yalnız Allah hüküm vaz eder. Aciz ve eksik kimseler beşeri hayatı için hüküm koyamazlar. Koymaları mümkün değildir.” [6]

      İnsanlar şunu iyice bilmek zorundadırlar ki, Allah Teala, insanları kulların yasalarına göre değil, kendi kanunlarına göre hesaba çekecektir. Eğer insanlar, ibadet ve merasimlerinde uyguladıkları gibi dünya hayatı ve işlerini de Allah’ın kanunlarına uygun biçimde düzenlemezlerse, bu, Allah’ın huzurunda hesaba çekilecekleri konuların başında gelecektir. O gün, yeryüzünde Allah’ı ilah edinmeyip, O’nun dışında birçok rab edinmelerinden ötürü hesaba çekileceklerdir. Allah’ın ilahlığını tanımadıkları ya da ibadet ve merasimler yönünden Allah’ın yasalarını uygularken, sosyal, siyasi ve ekonomik düzen bakımından, uygulama ve ilişkilerinde O’ndan başkasının yasasına uymak suretiyle şirk koşmaktan dolayı hesap vereceklerdir. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur ;

“Onlar Allah dışında hahamlarını, rahiplerini ve Meryemoğlu İsa'yı ilah edindiler. Oysa onlara sadece tek ilaha, kendisinden başka ilah olmayan ve onların yakıştırma ortaklarından uzak olan Allah'a kulluk etmeleri emredilmişti. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir.” (Tevbe Suresi / 31. Ayet)

      Ayet-i kerimede Allah’tan başkasını rab kabul eden bu kimselerin, haham ve rahiblerini hüküm koymada, haram ve helal (yasak ve serbest) belirlemede yetkili gördüklerinden dolayı, onları kendilerine rab edindikleri beyan olunmuştur. Zira kanun ve yasa belirlemede tek yetkili olma, rab olanın önemli sıfatlarındandır.

Adiy bin Hatim (Radıyallahu anh) bu ayeti kerimeyi okuyan Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e : Bizler onlara ibadet ediyor değiliz dediğinde Rasulullah ona şöyle demişti :

“Allah’ın helal kıldığını onlar haram sayınca, siz de haram saymıyor musunuz? Yine onlar Allah’ın haram kıldığını helal sayınca, siz de helal saymıyor musunuz? Adiy bin Hatim : 'Evet', dediğinde ise Rasulullah şöyle buyurmuştur : İşte bu onlara ibadettir.” [7]

      Hadis-i şerif sarih olarak şuna delalet etmektedir : Allah’ın kanunlarından başka şeylerle hükmeden bir mercie itaat etmek, ona ibadet ederek onu ilah edinmektir. Bu ise Allah’a uluhiyet tevhidinde şirk koşmaktır.

İbn Teymiyye (Rahimehullah) Ebu’l Behteri’den bu ayet hakkında, şöyle rivayet etmiştir ; “Onlar din adamlarına namaz kılmadılar. Şayet din adamları onlara rüku ve secde etme şeklinde kendilerine ibadet etmelerini emretseydi Ehl-i Kitap din adamlarına bu noktada itaat etmezlerdi. Ancak Allah Teala’nın haram kıldıklarını helal, helal kıldıklarını da haram tanımaları hususunda kendilerine itaat edilmesini emretmişlerdi. Onlarda bu emre itaat ettiler. İşte onların din adamlarını rabb edinmeleri bu şekilde olmuştur.” [8]

İmam Begavi (Rahimehullah) şöyle demiştir ; “Onlar Allah’a karşı gelerek din adamlarının helal gördüklerini helal, haram gördüklerini haram kabul ederek, onlara itaat ettiler. İşte böylece onları rabb edindiler.” [9]

İmam Kurtubi (Rahimehullah) şöyle demiştir ; “Bu buyruk ile ilgili Mean’il Kur-an’a dair eser yazanlar derler ki : Onlar alimlerine ve rahiplerine her hususta itaat ettiklerinden dolayı onları rabb edindiler.” [10]

      Görüldüğü gibi yasama konusunda Allah-u Teala’dan başkalarına itaat edilmesi, Allah Teala’dan başkasına ibadet olarak kabul edilmiş, kendilerine itaat edilen kimselerin de rab edinilmiş olacağı açıklanmıştır.

      Bu sebeble hüküm istemek, namaz kılmak, dua etmek, kurban kesmek, adak adamak ve yardım istemek gibi bir ibadettir. Ve nasıl Allah’tan başkası için namaz kılan, kurban kesen, adak adayan, O’ndan başkasına dua eden bir kimseye müşrik hükmü veriliyorsa, aynı şekilde hüküm isteme ibadetini de ondan başkasına yapanlara müşrik hükmü verilir.

Şankıti şöyle demiştir ; “Şeytanın dostları vasıtası ile koydurduğu, İslam şeriatı’na / kanunlarına muhalif beşeri kanunlara tabi olanların kafir ve müşrik olduklarından ancak onlar gibi Allah’ın basiretini kör ettiği, vahyin nurundan kör olan kafir ve müşrik kimseler şüphe ederler.” [11]

“Ey Müslümanlar ! Kanun koyucu olanın, helal ve haramlar belirleyici kimsenin sıfatlarını çok iyi bilmeniz ve anlamanız gerekir. Hiçbir zaman ve asla alçak, cahil, kafir bir kişiden kanun kabul etmeyin. Böylelerine kesinlikle kanun koyma hakkı vermeyin.” [12]

      Görüldüğü üzere hüküm istemek, nasslar ve de Ehl-i Sünnet alimlerinin beyanı ile ibadettir. İbadet edilmeye layık tek gerçek ma’bud ise Allah Subhanehu ve Teala’dır. Onun dışındakilere ibadet edenler hiç şüphesiz Allah’a şirk koşan müşrik kimselerdir.





Ve Alemlerin Rabbi Olan Allah’a Hamd Olsun..





Dipnotlar

[1] (Camiu’l Beyan, 15/234)

[2] (Meâlimu’t - Tenzil, 2/493)

[3] (Fi Zilal’il Kur-an, 8/403)

[4] (Kurtubi, 6/188)

[5] (el-Fetava el-Kubra, 3/543-544)

[6] (Fi Zilal-il Kur-an, 13/109)

[7] (Tirmizi 3095 ; Taberani, Mu’cemu’l Kebir 17/92)

[8] (Mecmuu’l Fetava, 7/76)

[9] (Begavi Mealimu’t - Tenzil, 3/339)

[10] (El - Camiu’li Ahkami’l Kur-an, 8/120)

[11] (Edvau’l Beyan, 3/259)

[12] (Edvau’l Beyan, 7/49)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.