Sayfalar

Hamd, ancak Allah'adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz.

30 Haziran 2016 Perşembe

Cahiliyye’nin Hükümlerine Sevdalanmak

İman, cahiliyye’den kurtuluştur. Cahiliyyeyi ve cahiliyyenin kanunlarını, hükümlerini terk
etmeyenler, iman sahibi olamazlar. İman etmek, cahiliye ile fiili bir savaşa girmek demektir. Cahiliye hangi maske altında meydana çıkarsa çıksın, Müslüman’ı mücadelesinden vazgeçiremez. Mesela asrımızda “Laikçilik” bir cahiliye mücadelesidir. Çünkü laiklik; din adamları sınıfı bahanesiyle İslâm’ın hayattan uzaklaştırılmasıdır, hayatın dışına itilmesi, dinin devletin siyasal hayatında dindarlar eliyle etkin olmasının engellenmesidir.
Laikliğin ana yurdu, Fransa’dır. Laiklik Fransa’da kilisenin ve papazların siyasete karışmasından sonra Rönesans ile kiliseyi ve din adamlarını devlet yönetiminden uzaklaştırmak için çıkarılmış bir sistemdir. Fakat İslâm’da batıda bilinen şekliyle bir “din adamları” sınıfının varlığı söz konusu değildir. Dolayısıyle böyle bir sınıfın din adına siyasal etkinliklerde bulunması söz konusu değildir. O halde böyle bir sınıfın din adına siyasal etkinliklerde bulunmalarından ve devletin siyasetinde aktif bir rol oynamalarından söz edilemez. Çünkü böyle bir sınıf yok ki, bu sınıfın icra edeceği fonksiyon kabul veya redde konu olsun. Bugün içinde yaşadığımız dünyada, İslâm adına meydanlara, gazetelere, ekranlara, kürsülere çıkan pek çok alim, önder, siyasi, akademisyen, maalesef İslâm dışı olduğu bizzat kendi taraflarınca bu kadar net bir biçimde ortaya konan laikliği ve demokrasiyi sahipleniyorlar, bunları benimsediklerini söyleyebiliyorlar. Üstelik bazıları daha da ileri giderek bu cahiliyye hükümlerinin Allah’ın dinine de iftira ederek, İslâmi olduklarını, İslâm’la bağdaştıklarını iddia edebiliyorlar. Rabbimiz buyuruyor:
“Onlar hâlâ cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiye inanan topluluk için hükmü Allah’tan daha güzel olan kimdir?” (Maide Sûresi/50)
Kur’an-ı Kerim’in bu ayeti, cahiliyye sevdalılarından bahsediyor. Allah’ın hükmüne rağmen, Allah’ın şeriatına rağmen kanun aramak, hukuk belirlemeye çalışanları aramak, tutmak, savunmak tamamen cahiliyyeye sevdalanmaktır. Allah’ın hükmünün fevkinde hükümler görmek, başkalarının hükümlerini Allah’ın hükümleri yerine geçirmek, Allah’ın Kur’an’ını askıya alıp Avrupa’dan kanun dilenciliğinde bulunmak, Avrupalıların arzusuna uygun kanunlar icad etmek cahiliyyedir. Cahiliyyenin anlamı apaçık bir biçimde bu ayette ortaya konulmuştur. Cahiliyye, Allah’ın belirttiği, Kur’an’da ifade edildiği üzere insanların insanlar için hüküm belirlemesi, insanın insana köle kılınması, Allah’a kulluğun bırakılması, Allah’ın ilahlığının reddedilmesi ve de buna karşılık, kimi insanların ilah kabul edilmesi ve Allah’a değil onlara itaat ve ibadet edilmesi, onlara tapılmasıdır. Cahiliyyenin niteliği İslâm’la çelişmek, İslâm’a karşı olmadır. Yani İslâm’a mukabil ve onun yerine geçsin diye icad edilmiş her şey cahiliyyedir.
Allahû Teâla’nın kitabı Kur’an’dan, Hz. Muhammed (sav)’in sahih sünnetinden alınmayan kanunların, kuralların, kaidelerin kaynağı ister ‘anayasa’, ister ‘babayasa’ ve isterse ‘amayasa’ olsun, hiç fark etmez her halükârda cahiliye kanunları, kuralları ve kaideleridir.
Cahiliyyenin kabulü, Kur’an’ın askıya alınması, Allah’ın hükmünün gereksiz görülmesi, Allah’ın şeriatının reddedilmesi ile doğru orantılıdır. Sosyal ve siyasal yönde hayatlarının idaresini Allah’ın şeriatına bırakmayanlar, cahiliyyenin kavgasını verenlerdir. Yani bunlar Allah’ın şeriatını reddedenlerdir. Bunlar, cahiliyye hükümlerine sevdalanmış olanlardır.
Allah’ın şeriatını reddeden; cahiliyye düzenini kabul ediyor, cahiliyyeyi yaşıyor demektir. Cahiliyyeyi yaşayanlar, Allah’ın hududlarını aşanlardır. Cahiliyye sistemleri yalnızca putperestlik şeklinde ortaya çıkan ya da buna benzer mitolojik ilahlara tapmak şeklinden ibaret değildir. Kavmiyet ve vatan gibi ad ve şekli değişik olabilir. Başkalarını zorla egemenliği altında tutan diktatör ve tağutlar gibi yeni putlar olabilir, hatta heykel putlar bunların birer sembolü olabilir. Cebren ve hileyle insanları Allah’ın dininden, Allah’ın dinine uygun bir hayat yaşamaktan alıkoyanlar, sahte ilahlık davasında bulunanlardır. Günümüzde bütün çağdaş toplumlar, komünist, kapitalist, yahudi, hıristiyan ve sözde Müslüman geçinen bazı toplumlar bir tür cahiliyye toplumunu teşkil etmektedirler. Çünkü Allah’ın varlığına ve birliğine iman ettiklerini ifade etmekle birlikte tevhid akidesinin en önemli esası olan otorite hakkını, egemenlik, hakimiyet ve hükümranlık yetkisini Allah’a vermemektedirler. Hayatlarını düzenleyecekleri kanun ve kuralları koyma yetkisini, hem de mutlak manada, kendi hemcinslerinin oluşturdukları bazı kurumlara, parlamento, hükümet ve yargı gibi organlara vermektedirler. Hakimiyeti, hüküm koyma yetkisini mutlak manada Allahû Teâla’ya değil de, başka şahıslara ve kurumlara bırakanlar, cahiliyye hesabına Allah’a karşı savaşanlardır.
Cahiliyyenin bir manası da Allah’ın hüküm ve hakimiyetine karşı beşeri hüküm ve hakimiyet çeşitleri adına direnmektir. Haramzadeler, tağutlar, laikçiler, tahtları ve üst makamları ellerinde bulunduranlar, Allah’ın indirdikleriyle hükmedilmesine kesinlikle karşı çıkacaklardır. Zira Allah’ın indirdiği hükümler uygulandığında, onların yüzlerine geçirmiş oldukları ilahlık maskesi yere düşecek ve ilahlık sadece Allah’a ait olacaktır. Sömürü, zulüm ve haram üzerine kurdukları cahiliyye düzeninde kendilerine maddi çıkar sağlamakta olan sömürücü egemen güçler elbette ki Allah’ın indirdiği hükümlerin uygulanmaması için yırtınacaklardır. Hüküm koyma yetkisi, sadece ve tek Allah’ın olmalıdır. İlahlığın her şeye egemen olması gereğince hüküm, sadece Allah’a özgüdür. Zira egemenlik yani hakimiyet kanun koyma hakkı ilahlığın özelliklerindendir. Egemenliğin kendisine ait olduğunu ileri süren ister bir birey, ister bir sınıf, ister bir parti, ister bir gurup, bir ulus, isterse uluslar arası bir örgüt şemsiyesi altında tüm insanlar olsun, ilahlığın nitelikleri noktasından, herkesten önce Allah’a savaş açmış demektir.
Kanun hükmündeki yalanlarla kamusal alanlar icad edip insanları Allah’ın mülkünde Allah’ın hükümlerine uygun hayat yaşamaktan menedenler, cahiliyye hükümlerine sevdalanmış olanlardır. Sosyal konumu itibariyle kendilerince alt tabakalarda bulunan bir Müslüman hanımın başını örtmesine itiraz etmeyenler, başını örten ya da çarşafa bürünen üniversite öğrencisi ya da belli bir kariyer ve kendilerince yüksek bir mevkide olan birisi oldu mu bu sefer devrim krizleri geçirir, laikçilik saralarına tutulur, insan hakları havarisi kesilenler birden bire kırmızı görmüş boğaya dönerler; hatta bazıları daha da sapıtarak ağızlarından salyalar saçan bir mahluka dönüşürler. Cahiliyyeye sevdalanmış olanlar, İslâm’ı ve Müslümanları idare ve idareci konumunda görmek istemeyenlerdir. Kendilerini efendi, kendileri gibi inanmayan ve giyinmeyenleri köle görenler, Ebu Cehil’in neslinden olanlardır.
Cahiliyye, insanların birbirlerini Rabler edinmeleridir. Allah’ın hükümlerine muhalif hüküm icad etmiş olanların hükümlerinin hayata hakim kılınmaları, insanlar nezdinde kabul görmeleri için gayret göstermek, cahiliyye hükümlerine sevdalanmaktır. Rabbimiz cahiliyye sevdalıları karşısında Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’e emir veriyor:
“De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rabbler edinmeyelim ..” (Âl-i İmran Sûresi/ 64)
İnsanoğlunun haddi ubudiyeti aşıp Rablık iddiasında bulunması, kendi cinsinden Rabler edinmeye çalışması, cahiliyyeye sevdalanmış olmasındandır. Ayette geçen birbirini Rab edinme olayı en katı dikta rejimlerinin (monarşi ve oligarşi) en başta gelen özelliği, insanları kendisine taptırma ve kurumlarını, sistemlerini, yasalarını kanunlarını, değer yargılarını ve ilkelerini benimsetmedir. Cahiliyye sisteminde bazı insanlar Rab, bazı insanlar kul hükmündedirler. İslâm nizamında bütün insanlar eşit konumunda olup yegâne hüküm ve hakimiyet sahibi olan Allah’a kulluk etmekle mükelleftirler. İnsanın hayatını iktisadî, içtimaî, medenî ve idarî alanda kuşatan yasaları yapma ve insana dünya hayatındaki yolunu çizme yetkisini İslâm dışındaki beşer yapısı sistemler, önceden doğmuş olmak, kahraman ve isim yapmış olmak, mal-mülk, nüfuz etki ve güç sahibi olmak, belli topraktan, belli aileden, belli soydan ve belli renkten gelmiş olmak, belli makam ve mevkiye sahip olmak, belli yararlıklar göstermiş olmak gibi nedenlerle bir veya birden fazla kişilere, ya da bir ulusun tamamı adına, yine bazı odaklarca çizilen çizgiler içinde kalmak ve belirtilen yolu aşmamak kaydıyla o ulusça seçilen kişilere verirken, İslâm, bütün insanların yaratanı, yaşatını, öldürüp diriltecek olanı ve tüm Kâinatla birlikte insan bedeninin de itaat ettiği her şeyin Maliki olarak bu yetkiyi Allah’a bırakır ve bu şekilde insanlar arasında tam bir eşitliği sağlar.

(Alıntı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.