Sayfalar

Hamd, ancak Allah'adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz.

30 Mayıs 2016 Pazartesi

Müslüman Kafir Ayrımı Yapmamak



“Yeryüzünde meydana gelebilecek en büyük fitne, şirk ve fesat; müslüman ile kafirlerin, Allah (c.c)’a itaat edenle karşı gelenlerin karışmasıdır. Onlar karıştığında İslam nizamının dengesi bozulur. Tevhid akidesinin hakikati belli olmaz ve kaybolur. Sonuçta büyüklüğünü sadece Allah (c.c)’ın bildiği şer meydana gelir. İslam’ın hakim olması, emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker müessesinin işlemesi ve cihad bayrağının yükselmesi ancak Allah (c.c) için sevmek, Allah (c.c) için buğzetmek ve Allah (c.c)’ın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmakla olur. Buna delalet eden bir çok ayet vardır.” (Ed-Durer'us Seniyye - Cihad Bölümü)

Allah (c.c)’a yemin ederim ki, bu dünyada, bâtıl ve ehlinden bugün beri olmayan, şüphesiz ahirette ondan beri olmayı ve dünyaya geri dönmeyi temenni edecektir. Ama ne yazıkki bu olmayacak ve o günkü pişmanlık sahibine bir şey kazandırmayacaktır. Allah (c.c) bu konuyla ilgili olarak şöyle buyuruyor:

“O gün yüzleri ateşe çevrilenler derler ki: “Keşke Allah’a ve rasulüne itaat etseydik. Rabbimiz! Biz, kendi liderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik. Ve onlar bizim yolumuzu saptırdılar. Rabbimiz onlara azaptan iki kat ver ve onlara büyük lanet et!” (Ahzab: 66-68)

“O vakit tâbi olunanlar, tâbi olanlardan ayrılarak uzaklaşmıştır ve (her iki taraf da) azabı görmüştür ve onların (aralarındaki) bütün bağları da kopup parçalanmıştır. Tâbi olanlar: “Ah keşke bir kere daha (dünyaya) döndürülsek de onların bizden ayrılarak uzaklaştıkları gibi biz de onlardan ayrılarak uzaklaşsak!” derler. Allah böylece onlara işledikleri amelleri hasretler (pişmanlıklar) halinde gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak da değillerdir.” (Bakara: 166-167)

Allah (c.c)’ın Muvahhid kullarından olmak isteyen, bu asrımızın beşeri kaynaklı kanunlarından, bu kanunları koyanlardan, bu kanunlara tâbi olan ve onu müdafaa edenlerden beri olmalı, iğrenç olan bu yeni dine ve ona tabi olanlara ise, bu dine bağlandıkları müddetçe düşman olup onları tekfir etmelidir.

İşte bu, İbrahim (a.s)’in milletinin dini ve bütün nebi ve rasullerin dinidir. Bu ise; bütün ibadetleri ihlaslı bir şekilde sadece Allah (c.c)’a yapmak, şirkin ve müşriklerin her çeşidinden beri olmak manasına gelen Tevhid kelimesidir ve insanlar ilk olarak buna davet edilirler.

Tevhid milletinin en yüksek mertebesi; tağutu yok etmek ve insanları ona ibadetten uzaklaştırarak sadece Allah (c.c)’ın şeriatine bağlamak için cihad yapmaktır.

Cihadın ilk ve en önemli merhalesi tağutun (beşeri kanunların ve diğer türlerinin) sefilliğini, alçaklığını, sahteliğini, İslam düşmanı olduklarını insanlara haykırman ve bütün gücünle insanları bundan sakındırmaya, onu reddetmeye, ondan uzaklaşmaya ve onu tekfir etmeye davet etmendir. İşte bu, Tevhid dinidir ve nebilerin davetidir. Beşer kanunları ve kullarının, tağutlar ve bağlılarının yüzlerine yeri ve zamanı geldiğinde apaçık bir şekilde şöyle haykırmalısın:

“Sizi ve taptığınız tağutları reddediyoruz. Küfür anayasanızı da reddediyor ve asla kabul etmiyoruz. Tağutlara taptığınız ve anayasaya bağlı kaldığınız müddetçe, Allah (c.c)’ın dinine teslim olup hayatınızın her yönünde sadece O’nun kanunlarını ve şeriatini hakim kılıncaya kadar sizinle aramızda düşmanlık ve kin olduğunu ilan ediyoruz. İbrahim (a.s) ve beraberindeki mü’minlerin kavimlerine söylediğini biz de size aynen söylüyoruz:

“Muhakkak ki biz, sizden ve Allah’tan başka ibadet ettiklerinizden uzağız. Sizi reddettik (tekfir ettik). Tek olan Allah’a iman edinceye kadar bizimle sizin aranızda sonsuza dek sürecek bir düşmanlık ve kin başladı.” (Mümtehine: 4)

Onlara yine Allah (c.c)’ın şu sözünü söyleyeceksin:

“Sizin dininiz size, benim dinim banadır.” (Kafirun: 6)

Bu konuda gevşemiş olanlara ve seni gevşetmek isteyenlere aldırma! Onların bu halleri seni üzmesin. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

“Şehitlerin efendisi; Hamza b. Abdulmuttalib ve zalim bir imam karşısında Allah (c.c)’ın hükümlerine bağlanmayı emrettiği için öldürülen kişidir.” (Hakim rivayet etti Hasen hadis)

Şirk ve şirk ehline karşı cihad yapmak, tağutun alçaklığını ve ona bağlı olanların küfrünü açıklamak, çağdaş beşer sisteminin ve Allah (c.c)’ın şeriatinden başka bütün şeriatlerin basitliğini, adaletsizliğini, alçaklığını ve küfürlerini herkese anlatmak, Allah (c.c)’a yaklaştıran en büyük ameldir. Çünkü Allah (c.c)’ın semadan indirdiği din, ancak Allah (c.c)’ın düşmanlarını alçaltmak, onların gerçek yüzlerini ve şirklerini ortaya çıkartarak sahte maskelerini düşürmek ve bütün insanları onların küfür ve pisliklerinden sakındırmakla hakim olur. Bâtılın ve küfrün gerçek yüzünü ortaya çıkarmadan hak nasıl belli olur?

Şayet tevhidin en yüksek mertebesine ulaşmak ve amellerin en faziletlisini yapmak istiyorsan, sana söylediklerimi yapar ve bu yolda karşılaştığın eziyetlere, imtihanlara sabredersin. Şunu iyi bil; dünyadaki imtihan temiz ile temiz olmayanı, mümin ile kafiri, ihlaslı ile sahtekarı ayırmak için yapılır. Dünyada imtihan edilmeden hiç kimse cenneti kazanamaz.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“İnsanlar sadece “İman ettik” demekle bırakılıp imtihan edilmeyeceklerini mi sanıyorlar? Şüphesiz biz onlardan öncekileri de imtihan ettik. Allah elbette sözüne sadık olanları bilir. Ve elbette yalancıları da bilir.” (Ankebut: 2-3)

“Asra andolsun ki insan hüsrandadır. Ancak iman edip salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.” (Asr: 1-3)

Şayet bu büyük mertebeye ulaşmaya güç yetiremiyor, yani; tevhidi apaçık bir şekilde haykırarak insanları buna davet edemiyorsan, bari bundan mertebece daha aşağı olanı yapmaya çalış. Çünkü eziyetlere sabretmek ve münkeri değiştirmek derece derecedir. Sen ancak yapabileceğin mertebeden işe başla! Gücünün yettiği mertebeden işe başlamak sana farzdır. Zira Allah (c.c) insana gücünün üzerinde yük taşıttırmaz.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir yük yüklemez.” (Bakara: 286)

Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi:

“Sizden kim bir münkeri görürse onu eliyle düzeltsin, eğer buna güç yetiremezse diliyle düzeltsin, buna da güç yetiremezse kalbiyle düzeltsin (buğzetsin). Bu ise imanın en zayıf olanıdır.” (Müslim)

Şayet, münkerin (kötülüğün) yüzüne karşı küfrünü apaçık bir şekilde haykıramıyor, beşerin kanunlarını açıkça reddedemiyor, insanları bu kanunları reddetmeye, o kanunları kabul edenleri tekfir etmeye çağıramıyorsan yani; münkeri değiştirmeye gücün yoksa işte o zaman şirke düşmemen ve muvahhid kalabilmen için en azından tağutu, bağlılarını ve destekleyenlerini tekfir etmeli ve tüm benliğin ile onlardan beri olmalısın! Çocuklarına da tağutun gerçek yüzünü öğretmeli, tağutları, onu destekleyen, kabul ve müdafaa edenleri tekfir etmeyi, buğz ve düşmanlığı onların kalplerine iyice yerleştirmeli, sadece Allah (c.c)’a, rasulüne, İslam şeriatine ve mü’minlere dost olmayı onlara öğretmelisin. İnsanları bu tağutlara (beşer kanunlarına) bağlamaya çalışan, buna davet eden veya buna zorlayan hakim, cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, ordu, emniyet mensubu ve bunlar gibilerine, en yakın akraban olsalar bile buğzedeceksin, çocuklarına da buğzettireceksin! Çocuğunun bebekliğinde ona nasıl süt içirmişsen tevhidi de işte o şekilde adeta yudum yudum içireceksin! Ta ki hak olan tevhid üzere yetişebilsin. Zamanımızdaki insanların çoğunun gafil olduğu La İlahe İllAllah Muhammedun Rasulullah şehadetinin gerçek manası üzere yetişebilsin...

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemden koruyun! Orada şiddetli melekler vardır. Onlar, Allah’ın kendilerine emrettiği şeylerde isyan etmezler ve emrolundukları şeyi yerine getirirler.” (Tahrim: 6)

İbni Ömer (r.a)’den Rasulullah (s.a.v)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

“Her biriniz bir çobansınız ve her biriniz güttüğünden sorumludur... Erkek, kendi ailesinin çobanıdır ve o da güttüğünden sorumludur...” (Buhari, Müslim)

Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi:

“İdaresi altındakileri kandıran bir kul bu şekilde ölürse, Allah (c.c) ona cenneti haram kılar.” (Buhari, Müslim)

Ey muvahhid! Bil ki sen evinde bir çobansın ve çocukların da senin güttüğündür. Öyleyse sakın bu görevi yerine getirmemezlik yapma ve bu göreve riayet etmeyen, onu yerine getirmeyen bir kimse olarak Allah (c.c)’a kavuşma! Bu mesele ihmale gelmeyecek derecede ciddi, önemli ve tehlikeli bir meseledir. Bu konuda sakın gevşek davranma! Küçüklüklerinden itibaren çocuklarına tevhidi, La İlahe İllAllah’ın gerçek manasını öğret! Onları, şirk ve tağutun her çeşidinden, bunlara bağlı olanlardan uzak kalabilecekleri ve onlara düşman olabilecekleri bir şekilde yetiştir. Sen bu konuda sorumlusun ve ahirette bundan sorulacaksın. Sakın ihmal etme!

Beşer sistemin kullarının yayın organlarından ve çocukları terbiye metotlarından uzak dur! Çünkü onlar çocuklara tağutları sevdirmeye, ona dost olmaya, onun hükümlerine bağlı kalmaya, onu korumaya teşvik ederler ve bu zihniyetle onları yetiştirirler. Böyle tuzaklardan çocuklarını koru! Televizyon, radyo, gazete ve bunlar gibi her türlü bozgunculuğa sebeb olan yayın organlarından da uzak dur! Çünkü bu yayın organları; nesli bozucu, tağut ve hükümlerini yüceltici yayınlarla insanların zihinlerini bulandırırlar. Yine tağutun okullarından çocuklarını koru! Çocuklara öğretilen derslere karşı uyanık ol! Çünkü onların okulları adeta zehir saçmaktadır. Saçtığı bu zehirlerle nesilleri gerçek tevhidden uzaklaştırır, tağutu ve kanunlarını yücelttirir, onlara bağlandırır, onlara saygı göstertir, ordularını, askerlerini sevdirir, küfrün her çeşidini onlara işlettirir ve böylece çocukları beşerin kulu yapar. O halde sen çocuklarını bunlardan koru!

Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi:

“Size öyle bir zaman gelecek ki insanlar, elenecektir. Öyle elenecekler ki çok az kişi kalacaktır. Öyleki; sözünde duranla durmayan, emaneti muhafaza edenle etmeyen birbirine karışacaktır.” Rasulullah (s.a.v) bunu göstermek için parmaklarını birbirine kenetlemişti. Sahabeler şöyle sordular:

“Ya Rasulullah! Böyle bir zamanda ne yapalım?” Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi:

“Bildiğinizi uygular, bilmediğinizi uygulamaz ve insanlarla ilgili meseleleri terk ederek nefsinizi ve ailenizi düzeltmeye çalışırsınız.” (İbn-i Mace ve başkaları sahih senedle rivayet etti.)

Tevhidi sağlamak için anlattığımız birinci mertebeyi yapacak güce sahip olamadığında yapman gereken mertebe budur ve bu, tevhidi sağlaman için en asgari mertebedir. Bu mertebede Rasululah (s.a.s)’in zikrettiğimiz hadisini hep hatırla.

Allah (c.c) bizi ve seni doğru yolda sabit kılsın! Zamanımızda İslam şeriatinin tatbik edildiği bir ülke bulunmadığı için Allah (c.c)’ın kanunlarının tatbik edildiği bir ülkeye hicret edemiyor ve bu sebeple İslam şeriatinin tatbik edilmediği kafir bir ülkede yaşamak zorunda kalıyorsan, bil ki orada yapman gereken; o kafir ülkenin küfrünü ikrar edici, onların küfrüne yardım edici, onların kanunlarının uygulanmasını sağlayıcı ve bu konuda onlara destek olucu her türlü görevden uzak durmandır. Bu kaçınma, La İlahe İllAllah şehadetinin gereklerindendir ve İslam’ın geçerli olabilmesi için gerekli olan bir şarttır. Buna rağmen onların işlerinde yine de çalışırsan onlara küfürlerinde yardım etmiş ve onları dost edinmiş olursun. Oysa Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Zulmedenlere güvenme; aksi halde ateş size de dokunur. Sizin için Allah’tan başka hiçbir dost yoktur. Sonra yardım da görmezsiniz.” (Hud: 113)

Abdullatif Abdurrahman:

“Eğer seni sağlam tutmamış olsaydık, neredeyse onlara azıcık meyledecektin.” (İsra: 74) ayetini açıklarken şöyle dedi:

“Bu ayeti tefsir eden müfessirlerin sözlerine dikkatle bak! Bu ayet, şirk işlemeleri için şirk koşanlara bir mürekkeb vermeyi veya bir kalem ucu açmayı dahi onları desteklemek olarak nitelendirmiştir. Çünkü şirk, Allah (c.c)’a karşı işlenen haramların en büyüğüdür. Hal böyleyken, işlenen şirkle birlikte bundan daha çirkini ise; Allah (c.c)’ın ayetleriyle alay eden, hükümlerini yürürlükten kaldıran ve üstelik küfür, cehalet ve sapıklık kanunları olan beşeri hükümleri adaletle vasfetmektir. Allah (c.c), Rasulü ve mü’minler bilirler ki bu kanunlar küfür, cehalet ve sapıklıktır. Kalbinde zerre kadar iman olan, Allah (c.c)’a, rasulüne, kitabına ve dinine zerre kadar önem veren bir kimse; bu kanunları reddeder, bu tağutun hükümlerini vaaz eden, Allah (c.c)’ın ayetlerinin alaya alındığı meclislerde asla oturmaz ve onlardan uzak durur.

Bu düşmana yapılacak cihad işte böyle olmalıdır. Öyleyse hemen harekete geç, Allah (c.c)’ın dinini yücelt, insanlara bu dini açıkla, bu dine karşı gelenleri kötüle, onlardan ve kanunlarından beri olduğunu söyle! Bu şirke giden yolları iyice araştır ve yollarını kapat, o yollarda sakın yürüme! İnsanların çoğu bu şirkten ve şirk ehlinden beri olsa bile o şirki destekleyen, onlara dostluk gösteren kimselerin safına girenlerin eri olmuştur. Şirkten kurtulmak için Allah (c.c)’tan yardım dileriz.” (Ed-Durer'us Seniyye - Cihad Bölümü - Sayfa 161)

Rızık ve fakirlik korkusu, hiçbir zaman sana sakın mazeret olmasın! Allah (c.c)’ın kendilerine yardım etmediği ve bu sebeple yeryüzünde zelil duruma düşürdüğü kimselerin ağızlarında geveleyip durdukları “ben emir kuluyum” sözünü sakın sen tekrarlama! Bil ki sen, rızkı veren ve en büyük kuvvet sahibi olan Allah (c.c)’ın kulusun.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Kim Allah’tan sakınırsa (Allah) ona bir çıkış yolu yaratır ve onu ummadığı bir yerden rızıklandırır.” (Talak: 2-3)

“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size kötülüğü emreder. Allah ise size katından bir bağışlanma ve bolluk vadeder. Şüphesiz ki Allah ihsanı geniş olan ve her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara: 268)

Allah (c.c) kendisine itaat eden kimseler hakkında şöyle buyuruyor:

“Eğer fakirlikten korkarsanız Allah dilerse fazlıyla sizi zenginleştirecektir.” (Tevbe: 28)

“Kim Allah yolunda hicret ederse gidecek bir çok yer ve genişlik bulur.” (Nisa: 100)

Müslüman nerede bulunursa bulunsun, her türlü şirkten ve şirk ehlinden uzak durmalıdır. Allah (c.c)’a karşı gelen tağutların kanun ve görevlerinden, Allah (c.c)’ın gazabına sebep olan her türlü işlerinden uzak durmalıdır.

Kişinin şirkten ve şirk ehlinden uzak durması için öncelikle iman ve küfür sınırlarını bilmesi dolayısıyla kimin müslüman ve kimin de kafir olduğunu ayırt etmesi gerekmektedir. Çünkü Allah (c.c) müslümanların müslümanlarla evlenmesini, kafirlerle evlenmemesini emretmiş, müşriklerin ve mürtedlerin kestiklerini haram kılmış, kafirlerle cihad etmemizi, onlara sert davranmamızı ve onlarla savaşmamızı emretmiştir. Bu da iman ve küfür sınırlarını bilmeden kafirlerle mü’minleri ayırdetmeden mümkün olmaz.

Kur’an-ı Kerim’de ve Rasulullah (s.a.v)’ın sünnetinde mü’min ve kafirlerin sıfatları mevcuttur. Bu sıfatlara göre insanlar hakkında mü’min veya kafir diye hüküm verilir. Allah ve rasulünün kafir ve müşrik olarak vasıflandırdığı kişileri müslüman olarak kabul etmek veya onların küfründe ve şirkinde şüphe etmek veya onları tekfir etmeye yanaşmamak Allah ve rasulünün hükmüne karşı çıkmak olacağından böyle düşünen kimse küfre girer.

Şirki ve küfrü bilmeyen kişi tevhidi bilemez, tevhidi bilmeyen kişi de tevhid inancına sahip olamaz. Tevhidi bilen kişi, inancında, amellerinde ve sözlerinde Allah (c.c)’ı nasıl birleyeceğini bilir. İnançlarında, amellerinde ve sözlerinde Allah (c.c)’ı birlemeyip O’na şirk koşanları da bilir. Bütün bu konular birbirine bağlıdır. O halde herkes kendisini sakındırsın ve kendi nefsini hesaba çeksin!

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:


“...Helak olan açık bir delilden dolayı helak olsun, yaşayan da açık bir delilden dolayı yaşasın!” (Enfal: 42)

(Alıntıdır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.