“Yeryüzünde meydana gelebilecek en büyük fitne, şirk ve
fesat; müslüman ile kafirlerin, Allah (c.c)’a itaat edenle karşı gelenlerin
karışmasıdır. Onlar karıştığında İslam nizamının dengesi bozulur. Tevhid
akidesinin hakikati belli olmaz ve kaybolur. Sonuçta büyüklüğünü sadece Allah
(c.c)’ın bildiği şer meydana gelir. İslam’ın hakim olması, emr-i bi'l ma'rûf ve
nehy-i anil münker müessesinin işlemesi ve cihad bayrağının yükselmesi ancak
Allah (c.c) için sevmek, Allah (c.c) için buğzetmek ve Allah (c.c)’ın
dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmakla olur. Buna delalet eden bir çok
ayet vardır.” (Ed-Durer'us Seniyye - Cihad Bölümü)
Allah (c.c)’a yemin ederim ki, bu dünyada, bâtıl ve ehlinden
bugün beri olmayan, şüphesiz ahirette ondan beri olmayı ve dünyaya geri dönmeyi
temenni edecektir. Ama ne yazıkki bu olmayacak ve o günkü pişmanlık sahibine
bir şey kazandırmayacaktır. Allah (c.c) bu konuyla ilgili olarak şöyle
buyuruyor:
“O gün yüzleri ateşe çevrilenler derler ki: “Keşke Allah’a
ve rasulüne itaat etseydik. Rabbimiz! Biz, kendi liderlerimize ve büyüklerimize
itaat ettik. Ve onlar bizim yolumuzu saptırdılar. Rabbimiz onlara azaptan iki
kat ver ve onlara büyük lanet et!” (Ahzab: 66-68)
“O vakit tâbi olunanlar, tâbi olanlardan ayrılarak
uzaklaşmıştır ve (her iki taraf da) azabı görmüştür ve onların (aralarındaki)
bütün bağları da kopup parçalanmıştır. Tâbi olanlar: “Ah keşke bir kere daha
(dünyaya) döndürülsek de onların bizden ayrılarak uzaklaştıkları gibi biz de
onlardan ayrılarak uzaklaşsak!” derler. Allah böylece onlara işledikleri
amelleri hasretler (pişmanlıklar) halinde gösterecektir. Ve onlar ateşten
çıkacak da değillerdir.” (Bakara: 166-167)
Allah (c.c)’ın Muvahhid kullarından olmak isteyen, bu
asrımızın beşeri kaynaklı kanunlarından, bu kanunları koyanlardan, bu kanunlara
tâbi olan ve onu müdafaa edenlerden beri olmalı, iğrenç olan bu yeni dine ve ona
tabi olanlara ise, bu dine bağlandıkları müddetçe düşman olup onları tekfir
etmelidir.
İşte bu, İbrahim (a.s)’in milletinin dini ve bütün nebi ve
rasullerin dinidir. Bu ise; bütün ibadetleri ihlaslı bir şekilde sadece Allah
(c.c)’a yapmak, şirkin ve müşriklerin her çeşidinden beri olmak manasına gelen
Tevhid kelimesidir ve insanlar ilk olarak buna davet edilirler.
Tevhid milletinin en yüksek mertebesi; tağutu yok etmek ve
insanları ona ibadetten uzaklaştırarak sadece Allah (c.c)’ın şeriatine bağlamak
için cihad yapmaktır.
Cihadın ilk ve en önemli merhalesi tağutun (beşeri
kanunların ve diğer türlerinin) sefilliğini, alçaklığını, sahteliğini, İslam
düşmanı olduklarını insanlara haykırman ve bütün gücünle insanları bundan
sakındırmaya, onu reddetmeye, ondan uzaklaşmaya ve onu tekfir etmeye davet
etmendir. İşte bu, Tevhid dinidir ve nebilerin davetidir. Beşer kanunları ve
kullarının, tağutlar ve bağlılarının yüzlerine yeri ve zamanı geldiğinde apaçık
bir şekilde şöyle haykırmalısın:
“Sizi ve taptığınız tağutları reddediyoruz. Küfür
anayasanızı da reddediyor ve asla kabul etmiyoruz. Tağutlara taptığınız ve
anayasaya bağlı kaldığınız müddetçe, Allah (c.c)’ın dinine teslim olup
hayatınızın her yönünde sadece O’nun kanunlarını ve şeriatini hakim kılıncaya
kadar sizinle aramızda düşmanlık ve kin olduğunu ilan ediyoruz. İbrahim (a.s)
ve beraberindeki mü’minlerin kavimlerine söylediğini biz de size aynen
söylüyoruz:
“Muhakkak ki biz, sizden ve Allah’tan başka ibadet
ettiklerinizden uzağız. Sizi reddettik (tekfir ettik). Tek olan Allah’a iman
edinceye kadar bizimle sizin aranızda sonsuza dek sürecek bir düşmanlık ve kin
başladı.” (Mümtehine: 4)
Onlara yine Allah (c.c)’ın şu sözünü söyleyeceksin:
“Sizin dininiz size, benim dinim banadır.” (Kafirun: 6)
Bu konuda gevşemiş olanlara ve seni gevşetmek isteyenlere
aldırma! Onların bu halleri seni üzmesin. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Şehitlerin efendisi; Hamza b. Abdulmuttalib ve zalim bir
imam karşısında Allah (c.c)’ın hükümlerine bağlanmayı emrettiği için öldürülen
kişidir.” (Hakim rivayet etti Hasen hadis)
Şirk ve şirk ehline karşı cihad yapmak, tağutun alçaklığını
ve ona bağlı olanların küfrünü açıklamak, çağdaş beşer sisteminin ve Allah
(c.c)’ın şeriatinden başka bütün şeriatlerin basitliğini, adaletsizliğini,
alçaklığını ve küfürlerini herkese anlatmak, Allah (c.c)’a yaklaştıran en büyük
ameldir. Çünkü Allah (c.c)’ın semadan indirdiği din, ancak Allah (c.c)’ın
düşmanlarını alçaltmak, onların gerçek yüzlerini ve şirklerini ortaya
çıkartarak sahte maskelerini düşürmek ve bütün insanları onların küfür ve
pisliklerinden sakındırmakla hakim olur. Bâtılın ve küfrün gerçek yüzünü ortaya
çıkarmadan hak nasıl belli olur?
Şayet tevhidin en yüksek mertebesine ulaşmak ve amellerin en
faziletlisini yapmak istiyorsan, sana söylediklerimi yapar ve bu yolda
karşılaştığın eziyetlere, imtihanlara sabredersin. Şunu iyi bil; dünyadaki imtihan
temiz ile temiz olmayanı, mümin ile kafiri, ihlaslı ile sahtekarı ayırmak için
yapılır. Dünyada imtihan edilmeden hiç kimse cenneti kazanamaz.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“İnsanlar sadece “İman ettik” demekle bırakılıp imtihan
edilmeyeceklerini mi sanıyorlar? Şüphesiz biz onlardan öncekileri de imtihan
ettik. Allah elbette sözüne sadık olanları bilir. Ve elbette yalancıları da
bilir.” (Ankebut: 2-3)
“Asra andolsun ki insan hüsrandadır. Ancak iman edip salih
amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.” (Asr:
1-3)
Şayet bu büyük mertebeye ulaşmaya güç yetiremiyor, yani;
tevhidi apaçık bir şekilde haykırarak insanları buna davet edemiyorsan, bari
bundan mertebece daha aşağı olanı yapmaya çalış. Çünkü eziyetlere sabretmek ve
münkeri değiştirmek derece derecedir. Sen ancak yapabileceğin mertebeden işe
başla! Gücünün yettiği mertebeden işe başlamak sana farzdır. Zira Allah (c.c)
insana gücünün üzerinde yük taşıttırmaz.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir yük yüklemez.”
(Bakara: 286)
Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi:
“Sizden kim bir münkeri görürse onu eliyle düzeltsin, eğer
buna güç yetiremezse diliyle düzeltsin, buna da güç yetiremezse kalbiyle
düzeltsin (buğzetsin). Bu ise imanın en zayıf olanıdır.” (Müslim)
Şayet, münkerin (kötülüğün) yüzüne karşı küfrünü apaçık bir
şekilde haykıramıyor, beşerin kanunlarını açıkça reddedemiyor, insanları bu
kanunları reddetmeye, o kanunları kabul edenleri tekfir etmeye çağıramıyorsan
yani; münkeri değiştirmeye gücün yoksa işte o zaman şirke düşmemen ve muvahhid
kalabilmen için en azından tağutu, bağlılarını ve destekleyenlerini tekfir
etmeli ve tüm benliğin ile onlardan beri olmalısın! Çocuklarına da tağutun
gerçek yüzünü öğretmeli, tağutları, onu destekleyen, kabul ve müdafaa edenleri
tekfir etmeyi, buğz ve düşmanlığı onların kalplerine iyice yerleştirmeli,
sadece Allah (c.c)’a, rasulüne, İslam şeriatine ve mü’minlere dost olmayı
onlara öğretmelisin. İnsanları bu tağutlara (beşer kanunlarına) bağlamaya
çalışan, buna davet eden veya buna zorlayan hakim, cumhurbaşkanı, başbakan,
bakan, ordu, emniyet mensubu ve bunlar gibilerine, en yakın akraban olsalar
bile buğzedeceksin, çocuklarına da buğzettireceksin! Çocuğunun bebekliğinde ona
nasıl süt içirmişsen tevhidi de işte o şekilde adeta yudum yudum içireceksin!
Ta ki hak olan tevhid üzere yetişebilsin. Zamanımızdaki insanların çoğunun
gafil olduğu La İlahe İllAllah Muhammedun Rasulullah şehadetinin gerçek manası
üzere yetişebilsin...
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve
taşlar olan cehennemden koruyun! Orada şiddetli melekler vardır. Onlar,
Allah’ın kendilerine emrettiği şeylerde isyan etmezler ve emrolundukları şeyi
yerine getirirler.” (Tahrim: 6)
İbni Ömer (r.a)’den Rasulullah (s.a.v)’in şöyle buyurduğu
rivayet edilmiştir:
“Her biriniz bir çobansınız ve her biriniz güttüğünden
sorumludur... Erkek, kendi ailesinin çobanıdır ve o da güttüğünden
sorumludur...” (Buhari, Müslim)
Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi:
“İdaresi altındakileri kandıran bir kul bu şekilde ölürse,
Allah (c.c) ona cenneti haram kılar.” (Buhari, Müslim)
Ey muvahhid! Bil ki sen evinde bir çobansın ve çocukların da
senin güttüğündür. Öyleyse sakın bu görevi yerine getirmemezlik yapma ve bu
göreve riayet etmeyen, onu yerine getirmeyen bir kimse olarak Allah (c.c)’a
kavuşma! Bu mesele ihmale gelmeyecek derecede ciddi, önemli ve tehlikeli bir
meseledir. Bu konuda sakın gevşek davranma! Küçüklüklerinden itibaren çocuklarına
tevhidi, La İlahe İllAllah’ın gerçek manasını öğret! Onları, şirk ve tağutun
her çeşidinden, bunlara bağlı olanlardan uzak kalabilecekleri ve onlara düşman
olabilecekleri bir şekilde yetiştir. Sen bu konuda sorumlusun ve ahirette
bundan sorulacaksın. Sakın ihmal etme!
Beşer sistemin kullarının yayın organlarından ve çocukları
terbiye metotlarından uzak dur! Çünkü onlar çocuklara tağutları sevdirmeye, ona
dost olmaya, onun hükümlerine bağlı kalmaya, onu korumaya teşvik ederler ve bu
zihniyetle onları yetiştirirler. Böyle tuzaklardan çocuklarını koru!
Televizyon, radyo, gazete ve bunlar gibi her türlü bozgunculuğa sebeb olan
yayın organlarından da uzak dur! Çünkü bu yayın organları; nesli bozucu, tağut
ve hükümlerini yüceltici yayınlarla insanların zihinlerini bulandırırlar. Yine tağutun
okullarından çocuklarını koru! Çocuklara öğretilen derslere karşı uyanık ol!
Çünkü onların okulları adeta zehir saçmaktadır. Saçtığı bu zehirlerle nesilleri
gerçek tevhidden uzaklaştırır, tağutu ve kanunlarını yücelttirir, onlara
bağlandırır, onlara saygı göstertir, ordularını, askerlerini sevdirir, küfrün
her çeşidini onlara işlettirir ve böylece çocukları beşerin kulu yapar. O halde
sen çocuklarını bunlardan koru!
Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi:
“Size öyle bir zaman gelecek ki insanlar, elenecektir. Öyle
elenecekler ki çok az kişi kalacaktır. Öyleki; sözünde duranla durmayan,
emaneti muhafaza edenle etmeyen birbirine karışacaktır.” Rasulullah (s.a.v)
bunu göstermek için parmaklarını birbirine kenetlemişti. Sahabeler şöyle
sordular:
“Ya Rasulullah! Böyle bir zamanda ne yapalım?” Rasulullah
(s.a.v) şöyle dedi:
“Bildiğinizi uygular, bilmediğinizi uygulamaz ve insanlarla
ilgili meseleleri terk ederek nefsinizi ve ailenizi düzeltmeye çalışırsınız.”
(İbn-i Mace ve başkaları sahih senedle rivayet etti.)
Tevhidi sağlamak için anlattığımız birinci mertebeyi yapacak
güce sahip olamadığında yapman gereken mertebe budur ve bu, tevhidi sağlaman
için en asgari mertebedir. Bu mertebede Rasululah (s.a.s)’in zikrettiğimiz
hadisini hep hatırla.
Allah (c.c) bizi ve seni doğru yolda sabit kılsın!
Zamanımızda İslam şeriatinin tatbik edildiği bir ülke bulunmadığı için Allah
(c.c)’ın kanunlarının tatbik edildiği bir ülkeye hicret edemiyor ve bu sebeple
İslam şeriatinin tatbik edilmediği kafir bir ülkede yaşamak zorunda kalıyorsan,
bil ki orada yapman gereken; o kafir ülkenin küfrünü ikrar edici, onların
küfrüne yardım edici, onların kanunlarının uygulanmasını sağlayıcı ve bu konuda
onlara destek olucu her türlü görevden uzak durmandır. Bu kaçınma, La İlahe İllAllah
şehadetinin gereklerindendir ve İslam’ın geçerli olabilmesi için gerekli olan
bir şarttır. Buna rağmen onların işlerinde yine de çalışırsan onlara
küfürlerinde yardım etmiş ve onları dost edinmiş olursun. Oysa Allah (c.c)
şöyle buyuruyor:
“Zulmedenlere güvenme; aksi halde ateş size de dokunur.
Sizin için Allah’tan başka hiçbir dost yoktur. Sonra yardım da görmezsiniz.”
(Hud: 113)
Abdullatif Abdurrahman:
“Eğer seni sağlam tutmamış olsaydık, neredeyse onlara azıcık
meyledecektin.” (İsra: 74) ayetini açıklarken şöyle dedi:
“Bu ayeti tefsir eden müfessirlerin sözlerine dikkatle bak!
Bu ayet, şirk işlemeleri için şirk koşanlara bir mürekkeb vermeyi veya bir
kalem ucu açmayı dahi onları desteklemek olarak nitelendirmiştir. Çünkü şirk,
Allah (c.c)’a karşı işlenen haramların en büyüğüdür. Hal böyleyken, işlenen
şirkle birlikte bundan daha çirkini ise; Allah (c.c)’ın ayetleriyle alay eden,
hükümlerini yürürlükten kaldıran ve üstelik küfür, cehalet ve sapıklık
kanunları olan beşeri hükümleri adaletle vasfetmektir. Allah (c.c), Rasulü ve
mü’minler bilirler ki bu kanunlar küfür, cehalet ve sapıklıktır. Kalbinde zerre
kadar iman olan, Allah (c.c)’a, rasulüne, kitabına ve dinine zerre kadar önem
veren bir kimse; bu kanunları reddeder, bu tağutun hükümlerini vaaz eden, Allah
(c.c)’ın ayetlerinin alaya alındığı meclislerde asla oturmaz ve onlardan uzak
durur.
Bu düşmana yapılacak cihad işte böyle olmalıdır. Öyleyse
hemen harekete geç, Allah (c.c)’ın dinini yücelt, insanlara bu dini açıkla, bu
dine karşı gelenleri kötüle, onlardan ve kanunlarından beri olduğunu söyle! Bu
şirke giden yolları iyice araştır ve yollarını kapat, o yollarda sakın yürüme!
İnsanların çoğu bu şirkten ve şirk ehlinden beri olsa bile o şirki destekleyen,
onlara dostluk gösteren kimselerin safına girenlerin eri olmuştur. Şirkten
kurtulmak için Allah (c.c)’tan yardım dileriz.” (Ed-Durer'us Seniyye - Cihad
Bölümü - Sayfa 161)
Rızık ve fakirlik korkusu, hiçbir zaman sana sakın mazeret
olmasın! Allah (c.c)’ın kendilerine yardım etmediği ve bu sebeple yeryüzünde
zelil duruma düşürdüğü kimselerin ağızlarında geveleyip durdukları “ben emir
kuluyum” sözünü sakın sen tekrarlama! Bil ki sen, rızkı veren ve en büyük
kuvvet sahibi olan Allah (c.c)’ın kulusun.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Kim Allah’tan sakınırsa (Allah) ona bir çıkış yolu yaratır
ve onu ummadığı bir yerden rızıklandırır.” (Talak: 2-3)
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size kötülüğü emreder.
Allah ise size katından bir bağışlanma ve bolluk vadeder. Şüphesiz ki Allah
ihsanı geniş olan ve her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara: 268)
Allah (c.c) kendisine itaat eden kimseler hakkında şöyle
buyuruyor:
“Eğer fakirlikten korkarsanız Allah dilerse fazlıyla sizi
zenginleştirecektir.” (Tevbe: 28)
“Kim Allah yolunda hicret ederse gidecek bir çok yer ve
genişlik bulur.” (Nisa: 100)
Müslüman nerede bulunursa bulunsun, her türlü şirkten ve
şirk ehlinden uzak durmalıdır. Allah (c.c)’a karşı gelen tağutların kanun ve
görevlerinden, Allah (c.c)’ın gazabına sebep olan her türlü işlerinden uzak
durmalıdır.
Kişinin şirkten ve şirk ehlinden uzak durması için öncelikle
iman ve küfür sınırlarını bilmesi dolayısıyla kimin müslüman ve kimin de kafir
olduğunu ayırt etmesi gerekmektedir. Çünkü Allah (c.c) müslümanların
müslümanlarla evlenmesini, kafirlerle evlenmemesini emretmiş, müşriklerin ve
mürtedlerin kestiklerini haram kılmış, kafirlerle cihad etmemizi, onlara sert
davranmamızı ve onlarla savaşmamızı emretmiştir. Bu da iman ve küfür
sınırlarını bilmeden kafirlerle mü’minleri ayırdetmeden mümkün olmaz.
Kur’an-ı Kerim’de ve Rasulullah (s.a.v)’ın sünnetinde
mü’min ve kafirlerin sıfatları mevcuttur. Bu sıfatlara göre insanlar hakkında
mü’min veya kafir diye hüküm verilir. Allah ve rasulünün kafir ve müşrik olarak
vasıflandırdığı kişileri müslüman olarak kabul etmek veya onların küfründe ve
şirkinde şüphe etmek veya onları tekfir etmeye yanaşmamak Allah ve rasulünün
hükmüne karşı çıkmak olacağından böyle düşünen kimse küfre girer.
Şirki ve küfrü bilmeyen kişi tevhidi bilemez, tevhidi
bilmeyen kişi de tevhid inancına sahip olamaz. Tevhidi bilen kişi, inancında,
amellerinde ve sözlerinde Allah (c.c)’ı nasıl birleyeceğini bilir. İnançlarında,
amellerinde ve sözlerinde Allah (c.c)’ı birlemeyip O’na şirk koşanları da
bilir. Bütün bu konular birbirine bağlıdır. O halde herkes kendisini
sakındırsın ve kendi nefsini hesaba çeksin!
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“...Helak olan açık bir delilden dolayı helak olsun, yaşayan
da açık bir delilden dolayı yaşasın!” (Enfal: 42)
(Alıntıdır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.