Sayfalar

Hamd, ancak Allah'adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz.

29 Mayıs 2015 Cuma

Necaşi Şüphesi

Habeş Kral’ı Necaşi'nin durumudur. Şüphe ehlinin bu konudaki iddiaları şu şekildedir: "Necaşi'nin gayri İslamî bir idârenin Melik'i olduğu mâlumdur. O, Müslüman olduktan sonra ölünceye kadar imanını gizlemiş ve bulunduğu makamda Allah’ın indirdikleri ile hükmetmemiştir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) de kendisine oradan ayrılmasını söylememiştir. Bu durum, gayri İslamî bir idârenin başında yönetici olmanın caiz olduğuna dair bir delildir."
Şüphe ehli, ortaya attıkları bu şüphe ile fasid akidelerini ispat edebilme adına sağlam ya da çürük olduğuna bakmaksızın buldukları her dala sarılmayı adet edinmiş bir topluluk olduklarını ispatlamaktadırlar. Onların ortaya attıkları bu şüphe de sarılmaya çalıştıkları çürük dallardan bir tanesidir. Allah'a hamd olsun ki onların bu delillerinde de kendi lehlerine olan bir durum yoktur. Konunun ayrıntıları şu şekildedir: "Necaşi aslen bu Melik'in ismi değildir. Asıl ismi Ashame'dir. Nasıl ki Müslümanların halifelerine Emiru-l Mü'minin, Rumların krallarına Kayser, Türklerin krallarına Hakan, Kıptilerin krallarına Firavun deniyorsa Habeş krallarına da Necaşi denmiştir."( Şerhu-n Nevevî Ale-l Müslim 7/23.)
Necaşi’nin Müslüman olması ile ilgili Ebu Musa El’Eşari şöyle demektedir: Habeşistan sahibi Necaşi’yi şöyle derken işittim: "Ben şehadet ederim ki; Muhammed Allah’ın rasûlüdür. O, İsa’nın gelece- ğini müjdelediği kişidir. Eğer ben şu saltanatın başında olmasaydım ve üzerimde insanlarla ilgili yük bulunmasaydı, O’nun ayakkabılarını taşımak üzere hemen yanına giderdim."( Ebu Davud, Hadis No: 2790. )
Bununla beraber bir de Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in kendisini İslam'a davet ettiği Necaşi vardır. Nitekim İmam Müslim'in rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Habeş kralı Necaşi'yi İslam'a davet etmek için mektup yazdığı geçmektedir.(Müslim, Kitabu-l Libas 58. )
Bundan dolayı birçok siyer kitabında iki ayrı Necaşi'den bahsedilmektedir. Bunlardan bir tanesi Müslümanların kendisine hicret ettikleri Necaşi, diğeri ise Rasulullah'ın kendisine Amr bin Umeyye ed-Damri ile mektup gönderdiği Necaşi'dir. Vakîdi'nin de içinde bulunduğu bazı tarihçiler kendisine Mektup gönderilen Necaşi'nin Müslüman olduğunu söylemelerine karşın İbn-i Kayyim el-Cevziyye bunun yanlış olduğunu, asıl Müslüman olan ve cenaze namazı kılınan Necaşi'nin Müslümanların kendisine hicret ettikleri Necaşi olduğunu söylemiştir. Nitekim ekser ulemanın kavli de bu yöndedir.( İbn-i Kayyim el-Cevziyye, Zadu-l Mead 1/120.)
Bununla birlikte yine birçok kaynakta Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Hudeybiye sulhûnden sonra Amr b. Umeyye ed-Darimî'yi bir mektupla Necaşi'ye gönderdiği, Necaşi'nin mektubu alarak Müslüman olduğu aynı kaynaklarda sabittir. Hatta İbn-i Hişam, İbn-i İshak'tan Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile Ümmü Habibe'nin nikâhlarını kıyan Necaşi'nin kendisine elçi gönderilen Necaşi olduğunu zikretmiştir.( Siyeri İbn-i Hişam; 2/52.)
Burada yine konuya dair yazılanlara baktığımızda doğal olarak Rasulullah'ın hangi Necaşi'nin cenaze namazını kıldığı ihtilaf konusu edilmiştir. Bilindiği üzere Necaşi vefat ettiği zaman Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) "Bugün salih bir kişi ölmüştür. Kalkınız kardeşiniz Ashame’ye cenaze namazı kı- lınız" buyurmuştur.(Buhari, Kitabu Menakibi Ensar, 38; Müslim, Kitabu-l Cenaiz, 22.)
Bununla beraber genel olarak kabul edilen görüşe göre Necaşi'nin vefatının Hayber'in fethinden sonra olduğudur.(Es-Sîretu-n Nebeviye Li-İbni Kesir 2/29.)
Konuyla ilgili bir diğer bilgiye göre ise Necaşi kendisine gelen Mekke heyetini gönderdikten sonra Müslümanlara şöyle demiştir: "Vallahi size karşı homurdanılsa dahi gidiniz. Benim topraklarımda sizler korunmuş bir haldesiniz. Sizi kötüleyenlerden karşılık alınacaktır. Size işkence etmem için bana dağlar kadar altın verilse bile sizden bir adama dahi eziyet etmem."(Siyeri İbn-i Hişam 2/176.)
Ümmü Seleme’den nakledildiğine göre O şöyle demiştir: "Habeş topraklarına ayak bastığımızda Necaşi’den güzel bir komşuluk gördük. Dinimizi yaşamada herhangi bir zorluk görmedik. Eziyet edilmeden ve hoş karşılamayacağımız birşey işitmeden Allah’a kulluk görevimizi yerine getirdik."( Siyeri İbn-i Hişam 2/164.)
Konu hakkında bu kısa bilgilerden sonra deriz ki: Allah (Subhanehu ve Tealâ) kitabını insanların arasında onunla hükmedilsin diye indirmiştir. Buna karşılık Rasulü'nü dahi bu noktada muhayyer bırakmamış ve "Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet" (5 Maide/49) diye buyurmuştur. Bununla beraber kendi hükümlerini terk ederek beşeri kanunlarla hükemedenleri ise kafir, zalim ve fasık olarak isimlendirmiştir. Allah'ın kitabında tüm bu hükümler açık ve sarih olarak karşımızda dururken içerisinde bir- çok ihtilafı barındıran bir hadiseden "Allah'ın indirdiği ile hükmetmemek, Allah'ın indirdiği hükümleri terk ederek kanun ve yasa çıkarmak sahibini kâfir yapmaz" şeklinde bir sonuç çıkarmak Allah'ın dinine karşı aşırı bir cehaletin ve açık bir ihanetin en somut göstergesidir. Kendilerine "Acaba konuya dair bu kadar açık nas varken sizlerin bu nasları terk etmenizin ve konuya dair muhkem olmayan hâdiselerden kendi lehinize delil aramanızın sebebi nedir?" diye sorulduğunda şüphe ehlinin vereceği cevap gerçekten merak konusudur.
Öncelikle onların bu getirmiş oldukları delilin konumuz açısından delil olma özelliği dahi yoktur. Zira yukarıda da kısaca zikrettiğimiz gibi Necaşi'nin durumu oldukça ihtilaflı bir hadisedir. Hatta bu ihtilaflara binaen İmam Buhari Necaşi'nin ölümünü "Habeşistan'a Hicret" babından hemen sonra vermiş, buna karşılık İbn-i Hacer el-Askalanî Necaşi'nin Habeşistan'a hicretten çok uzun bir zaman sonra ölmesine rağmen İmam Buhari'nin onun vefatını Habeşistan'a hicretten sonra vermesini "Açıklaması oldukça zor olan hususlardandır" şeklinde değerlendirerek şöyle demiştir: "Buna şu şekilde cevap verilebilir. Necaşi'nin Müslüman olduğu sabit olmakla beraber nasıl Müslüman olduğununa dair yapılan açıklamalar İmam Buhari tarafından sabit görülmemiş olabilir."( Fethu-l Bari 7/199.)
Gerek Necaşi hakkında gelen rivayetler gerekse de Hafız İbn-i Hacer'in bu açıklamaları konunun oldukça kapalı ve muhtelefun fih olduğunu ortaya koymaktadır. Diğer taraftan tüm bu ihtilaflar bir kenara bırakılsa dahi şüphe ehlinin Necaşi'nin günümüz parlamenterleri gibi Allah'ın indirdiği hükümleri terk ettiğini, kendi nefsinden kaynaklanan kanunlarla halkına hükmettiğini, Allah'ınaçık haramlarını serbest bıraktığını, Allah'ın emirlerini yasakladığını ispat etmeleri gerekmektedir. Şayet onlar "Evet Necaşi tüm bunları yapmıştır" derlerse kendilerine vereceğimiz cevap şudur: "Eğer doğru söyleyenler iseniz (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin" (2 Bakara/111) Şayet onlar "Hayır Necaşi bu fiillerde bulunmamıştır" derlerse o halde getirdikleri bu delilin konumuz açısından delil olma özelliğinin kalmadığı açığa çıkmıştır. Diğer taraftan siyer kitaplarında Necaşi'nin âlim bir zat olduğu, İncil'i çok iyi bildiği geçmektedir.( Es-Sîretu-n Nebeviye Li-İbni Kesir 2/28.)
Nitekim kendisine Meryem Suresi okunduğu zaman "Bu İsa'ya indirilenin aynısıdır" diye cevap vermiştir. Kesin bir delil olmamakla birlikte Necaşi'nin İncil ile hükmettiği de düşünülebilir. Bununla birlikte Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in onu "Zalim olmayan bir Melik" olarak isimlendirmesi en azından Necaşi'nin, Allah'ın indirdiği hükümleri bırakarak kendi hevasından yasamada bulunmadığını, Allah'ın indirdiği hükümlerin dı- şında bir hükümle hükmetmediğinin açık delilidir. Zira Allah (Subhanehu ve Tealâ) kendi hükümleri ile hükmetmeyenleri "Onlar zalimlerin ta kendileridir" şeklinde isimlendirirken Allah'ın indirdiği hükümlere muhalif hükümler ile hükmeden bir Melik'i Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in "Zalim olmayan" olarak vasıflandırması elbette düşünülemez. Burada diğer bir husus ise şudur: Necaşi gerek İslam’ı kabullendiğinde gerekse de vefat ettiği dönemlerde İslam’ın hükümleri tamamlanmamıştı. Özellikle Necaşi öldüğü zaman din daha tamamlanmamıştı. Necaşi, Hafız İbn-i Kesir ve diğer âlimlerin de söylediği gibi(Bkz: El-Bidaye ve’n-Nihaye 3/277.),
Veda haccında nazil olan "Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Ve size din olarak İslam’ı beğenip seçtim." (5 Maide/3) ayetinin nuzülünden yani Mekke’nin fethinden çok önce vefat etmişti. Böyle bir durum karşısında Necaşi’den nasıl Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e indirilen Kuran’ın hükümleriyle hükmetmesi beklenir? Zira din daha yeni iniyordu. Şeriat daha tamamlanmamıştı. Günümüzde olduğu gibi ulaşım ve iletişim araçları yoktu. Hatta bazen hükümler bir kişiye yıllar sonra ulaşıyordu. Buhari’nin ve diğerlerinin rivayet ettikleri bir hadiste Abdullah bin Mes’ud şöyle demiştir: "Biz namazda Nebi’ye selam verirdik, o da bize karşılık verirdi. Necaşi’nin yanından döndüğümüzde, ona yine selam verdik, o bize karşılık vermedi. Sonra «Şüphesiz namazda bir meşguliyet vardır» diye buyurdu."(Muttefekun Aleyh)
Habeşistan’da, Necaşi’nin yanında bulunan sahabe, Arapçayı bilmelerine ve Nebi’nin haberlerini takip etmelerine rağmen, kendilerine namazda selam verilmeyeceği ulaşmadıysa, şeriatın sürekli tekrar edilmeyen diğer hükümleri, ibadetleri ve hududları nasıl ulaşabilir ki? Daha Allahu Tealâ’nın indirdiği hü- kümlerin tamamlanmadığı bir dönemde kişilerden kendisine ulaşmayan hü- kümlerle hükmetmesi nasıl beklenilebilir? Ya da böyle bir dönemde Necaşi’nin Allah’ın indirdiği ile hükmetmediği iddia edilerek demokrasi ile amel etmenin caiz olduğu nasıl söylenilebilir? Diğer taraftan Necaşi, Habeş ülkesinin tek efendisidir. Onun üzerinde bir mercii yoktur. Necaşi'nin bağlı kaldığı lanetli bir anayasanın varlığı söz konusu bile değildir. Necaşi ülkesinin yönetimi hususunda Yusuf (aleyhisselam) gibi tek yetki sahibidir. Eğer ülke içerisinde ondan daha yetkili birisi mevcut olsaydı Mekkeli müşriklerin heyeti Necaşi ile değil de daha yetkili olan kimse ile görüşürlerdi. Tam bir yetki ile ülkenin idaresinde bulunan Necaşi’nin Allah’ın indirdiği hükümlere muhalif kanunlarla insanları idare ettiği nasıl düşünülebilir acaba? Hatta bazı rivayetlerde Necaşi Müslüman olduktan sonra İran kralına verdiği vergiyi bile artık vermediği zikredilmektedir. Böyle bir kimse, nasıl Allah’ın adaletle hükmetme emrine muhalif bir durum içerisinde yer alabilir? Allah (Subhanehu ve Tealâ) şöyle buyurmaktadır: "Ehl-i kitaptan öyleleri var ki, Allah'a, hem size indirilene, hem de kendilerine indirilene tam bir samimiyetle ve Allah'a boyun eğerek iman ederler. Allah'ın âyetlerini az bir paraya satmazlar. İşte onlar için Rableri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk olandır." (3 Ali İmran/199) Kaynaklarda bu ayetin Habeş Melik'i Necaşi hakkında nazil olduğu geçmektedir. İbn-i Kesir Hâkim’in "Müstedrek'te" Abdullah bin Zübeyr’den şu rivayeti kaydettiğini söylemiştir: "Necaşi’ye karşı Habeş topraklarında bir düşman zuhur etti. Muhacirler Necaşi’ye gelerek O’na yardım etmek istediklerini ve O’nun yanında savaşmak istediklerini bildirdiler. Necaşi ise bu isteği reddetti ve Allah’ın yardımıyla olan bir ilaç insanların yardımıyla olan ilaçtan daha hayırlıdır- dedi. Bunun üzerine Ali İmran Suresi’nin 199. ayeti nazil oldu."(Tefsiru-l Kur'ani-l Azim 2/194.)
İşte bu rivayete göre, Necaşi’nin şahsiyeti… Allah’ın indirdiği hükümlere samimiyetle bağlı bir kul... Ve Allah’ın indirdiği kitabı geçici dünya menfaatı için bir kenara atarak bugünkü parlamenterler gibi beşeri hukukla insanları idare etmeye çalışan bir kimse değil… O halde nasıl olur da Necaşi’nin durumu bu kimseler için delil olabilir.
Sonuç 1- Hz. Yusuf kıssasında olduğu gibi burada da açık ve sabit nasları terk ederek kişilerin kendi akidelerini ispat edebilme adına delaleti zanni delillere yö- nelmesi vardır. Necaşi'nin durumu konu hakkında delaleti kat'i naslar çerçevesinde değerlendirilmelidir.
2- Necaşi'nin durumunun muhaliflerimiz lehinde delil olabilmesi için onun kesin bir şekilde beşeri kanunlar ihdas ettiği, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmediği ispatlanmalıdır.
3- Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Necaşi'yi "Zalim olmayan bir kral" olarak isimlendirmiştir. Bu onun beşeri kanunlarla hükmetmediğinin açık bir şekilde delilidir. Zira Maide Suresi'nin 45. ayeti gereği ancak zalimler beşeri kanunlarla hükmederler.
4- Necaşi'nin İncil ile hükmettiği de ihtimal dâhilindedir.
5- Teklif güç nispetindedir. Necaşi'ye İslam hükümleri bütünüyle ulaşmamıştır ki onlarla hükmetsin. Ellerinde apaçık kitap bulunduğu halde onu terk edenlerle Necaşi'yi kıyaslamak habis bir niyetin göstergesidir.
6- Necaşi tıpkı Hz. Yusuf gibi topraklarının tek efendisidir.
Hiç şüphesiz en doğrusunu Allah (Subhanehu ve Tealâ) bilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.