Evet şimdi Bu devlet namaz kıldırma memurlarının başlıca küfürlerini yazalım
inşeAllah ;
1-) Küfre rıza
2-) Küfrü meşrulaştırma ve Meşru
görme
3-) Küfre boyun eğme ve itaat
4-) Küfrü kabul
etme
5-) Allah (svt)'ın dinini gizleme ve anlatmama
6-)
Küfür kanunlarına imza atma
7-) Batılı hak gösterme
8-)
Küfre destek ve yardımcı olma
Bunların herbiri ayrı ayrı Büyük
küfürdür, Bunların hepsi devlet dairesi haline gelen devletin yardakçıları
"namaz kıldırma memurlarında" mevcuttur. İşte bunlar birebir bu küfürleri işleme
sebebleri "İman ettiği Tağut" dolayısıyladır.Biz bu yukarıda yazdığımız -
başlıca küfürleri-'ne çok kısa cevap verelim inşeAllah:
1-) Küfre
rıza; Evet yukarıdada yazmış olduğumuz gibi bu "Namaz kıldırma memurları"
Apaçık Allah (svt)'ın emir ve nehylerini hiçe sayan bu kafir hükumetin
küfürlerine göz yummuş ve kabul etmiştir. Küfürlerine kendi menfaati
doğrultusunda rıza göstermiş üç günlük dünya arzusu için İmanını satmıştır.
bunlar okadar kişiliksiz harektersiz insanlardırki; Üç kuruşluk maaş'a ikna
olmuş ve kendini satmışlardır. Kafirin (Tağut)'un küfrüne rıza
göstermişlerdir.
Rasulullah para için imanını satanlara söyle diyor;
"Dinar kulu helak olsun, dirhem kulu helak olsun, kadife kulu helak olsun. Helak
olsun ve yüzüstü sürünsün. Ona bir diken batsın da onu çıkaran bulunmasın."
(Buhari - İbn-i Mace)
Allah (svt) Bu kimseler için şöyle
buyuruyor;
Allah size Kur’an’da: “Allah’ın ayetlerinin inkar
edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze
geçmedikleri müddetçe o kafirlerle oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi
olursunuz” diye hüküm indirdi. Muhakkak ki Allah münafıkların ve kafirlerin
hepsini cehennemde toplayacaktır. (Nisa 140)
“Allah kullarının
küfre girmesine razı olmaz.”(Zümer 7)
El-Muhit adlı kitapta şu
meseleden ziyade bahsedilmiştir: İnsanlar küfür kelimesini söyleyen kimseye
hiçbir şey söylemeyip, küfür kelimesini konuştuktan sonra mecburiyet yok iken
onun yanında otururlarsa, küfre iştirak etmiş olur1ar.” (Fıkh-ı Ekber Şerhi /
Aliyyül Karı Sh: 246)
Demek oluyor ki içerisinde ahkam-ı küfür icra
edilen mecisler de hiç bir mecburiyet yokken oturmak, küfre ve kafirlere rıza
göstermektir. Bu da küfürdür.
Sonuç olarak küfre ve kafirlerin küfri
fiillerine kalbi ve fiili rıza küfürdür. Küfre rıza, küfrü kabul edip tasdik
etmek demektir.
2-) Küfrü meşrulaştırma ve Meşru görme; Evet
ikinci başlıca küfürleri bu adamların kendilerinin bu küfür akidesine iman
ettikleri yetmiyormuş gibi yine İman ettikleri İlahlarının (tağutlarının)
korkusundan, birde bu yaptıkları işi insanlara meşru gösterip böyle iman etmeye
davet ediyorlar. Tabiki bu konu da çok örnekler werilebilir fakat biz en bariz
olan örneği wermek istiyoruz.
Kafirlerce kutlanan 19 Mayıs, 23 Nisan vb.
bayramlara iştirak edip yetmezmiş gibi kendisine İman ettiğini hem yazı we hemde
sözleriyle dile vurdukları Ataputlarına rahmet okumaktadırlar ! Allah'u Teala
yüce kitabı Kuran'da söyle buyurmaktadır;
"Ayetlerimizi inkâr etmiş ve
kâfir olarak ölmüş olanlara gelince Allah'ın, meleklerin ve insanların ortak
lâneti onların üzerinedir." (Bakara 161)
"Cehennemlik oldukları
anlaşıldıktan sonra akraba dahi olsalar, müşrikler için mağfiret dilemek
Peygambere ve mü'minlere yaraşmaz" (Tevbe113)
"Onlara ister
bağışlanma dile, ister dileme, fark etmez. Onlara yetmiş defa bağışlanma dilesen
de Allah onları asla bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah'ı ve Resulünü inkâr
etmesinden ötürüdür. (Tevbe 80)
Bunun aksini yapmak (istemek)
Allah'ın emirlerini red etmek ve onu yalanlamak olur ki bu da küfürdür.Buna göre
kafir olarak ölen birisi için dua etmek [rahmet okumak] küfürdür. Peki bu durum
da bu Memurların hali nedir ?
3-) Küfre boyun eğme ve itaat ;
Bunların (Namaz memurlarının) bütün küfürleri aynı yöndeler, küfürleri kabul
etmiş boyun eğmiş ve itaatinden çıkmamış, hangi durumda olursa olsun ne şekilde
olursa olsun bunlara tabi olan kabul eden kimselerin İslam'la uzaktan yakından
alakaları kalmamış Tamamen -Tağutu- ilah edilmişlerdir. İtaat kavramı iyice
anlayıp kavramak lazımdır, bilindiği gibi Kime yapılırsa ona tabi olmuş bi'ad
etmiş olur ve ibadeti'de ancak onadır.Allah (svt) şöyle buyuruyor;
"Ey
Peygamber, Allah'tan sakın, kafirlere ve münafıklara itaat etme." (Ahzab 1)
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"Ey Adem oğlu! Ben size
şeytana ibadet etmeyin, o sizin için apaçık bir düşmandır, diye bildirmedim mi?"
(Yasin: 60)
Ayette geçen "şeytana ibadet etmek"; Allah-u
teala'ya isyan konusunda ona itaat etmek demektir. Şeytan onlara şirki süslü
gösterdi, onlar da ona itaat ettiler. İşte şeytana böylece ibadet etmiş oldular.
(Taberi Tefsiri ve Zad'ul Mesir'e bak)
İmanı terkederek küfre
dönmelerinin sebebi, Allah-u teala'nın şeriatini sevmeyenlere; "Bazı meselelerde
size itaat edeceğiz" demeleridir. Durum böyleyken acaba İslam şeriatini
beğenmemekten daha ileriye giden, İslam şeriatine karşı açık bir şekilde savaş
açan ve düşmanlık gösterenlere; "Söyleyeceğiniz her konuda size itaat edeceğiz"
diyenlerin durumu acaba nasıl olur?"
Şüphesiz ki bunlar, küfür, irtidat
ve İslam milletinden çıkmaya ayette zikredilenlerden daha
layıktırlar.
4-) Küfrü kabul etme ; Bu iki anlamda
anlaşılabilir. İlki direk kendisi küfür sözü söylemeyip, küfür itikadıyla
itikatlanmadan kafirlerin meclisinde bulunduğu halde ordan uzaklaşmamak ve
sessiz kalma halidir ki bu küfrü kabul etmektir ve ilk maddeye girer. Diğeri ise
ikrah halidir. İkrah hali hariç küfre kalbi açmak, dil ile söyleyip, azalarla
amel etmek küfürdür. Peki bu durum da keyfiyeten yahut rızk korkusuyla küfre
girmekte sakınca görmeyen bu Memurların durumu nedir ? Allah-u Teala Kuran'da
şöyle buyuruyor;
"Kim imanından sonra Allah’a (karşı) inkâra sapıp da, -kalbi
imanla tatmin bulmuş olduğu halde baskı altında zorlanan hariç- inkâra göğüs
açarsa, işte onların üstünde Allah’tan bir gazab vardır ve büyük azab
onlarındır." (Nahl 106)
Sormak gerekirse eğer; Allah'ı inkar etmek,
diliyle inkar ettim demekten ibaret midir ? Yoksa Allah'ın yasaklarını,
emirlerini hiçe saymakta buna dahil midir ?
5-) Allah (svt)'ın dinini
gizleme ve anlatmama; Rabbim Teala Şöyle buyuruyor;
"İndirdiğimiz,
açık delilleri ve hidayeti, kitabda insanlara açıkça beyan ettikten sonra
gizleyenlere; muhakkak ki onlara, Allah la'net eder ve la'net etmek şanından
olanlar da la'net eder. (Bakara 159)
"Hakkı batıl ile örtmeyin ve
sizce de bilinirken hakkı gizlemeyin." (bakara 42)
Mearic el-Kabul
kitabının yazarı şöyle dedi:
"Doğruluğunu bildiği halde hakkı gizlemek,
inkar ve gizleme küfrüdür."
Allah-u teala şöyle
buyuruyor:
"Kendileri de ona yakinen inandıkları halde zulmederek ve
kibirlenerek onu inkar ettiler. O halde bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir
bak!" (Neml: 14)
"Allah katından onlara verilen kitab (Tevrat)'ı
tasdik edici olarak bildikleri bir kitab (Kur'an) kendilerine gelince (hemen)
onu inkar ettiler. Oysa daha önce inkarcılara karşı onunla yardım
istemekteydiler. (Böyle yaptıkları için) Allah'ın laneti kafirlerin üzerine
olsun." (Bakara: 89)
"Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler
(yahudi ve hristiyanlar) onu (Muhammed'i) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar.
Böyleyken onlardan bir grup bildikleri halde hakkı gizler. (Ey Muhammed!) O
(üzerinde bulunduğun) hak Rabbindendir. O halde sakın şüphe edenlerden olma."
(Bakara: 146-147)
6-) Küfür kanunlarına imza atma; Bunları
imzaladıkları küfür sözleşmlerinin önemi yok diyen kimseler Ne Kur'an okumuş ne
Rasulullah (sas) hayatını biliyor nede fıkıhla alakası vardır. Yazı söz
hükmündedir. Öncelikle Kur'an'da yazının söz hükmünde olduğuna delil
;
"Bilindiği gibi Yemen'deki Seba devleti, melike Belkıs tarafından
idare edilmekteydi. Belkıs'ın Müslüman oluşu Hz. Süleyman (as)'ın, Rahman ve
Rahim olan Allah (cc)'ın adıyla başlayan mektubuyla gerçekleşmiştir.
"Kıssa"(Neml, 20-44)
Ayrıca Rasulullah (sas)'ın Gönderdiği mektuplar
buna delildir, bunlardan bazıları; "Neccaşi, mısırda mukavkıs, bizans
imp.heraklıus, iran imp kisra, uman meliklerine, el ahsa valisi el münzir'e..."
Yazının söz hükmünde olduğu Kur'an ve Rasulullah (sas) fiili olan hadisler ile
ispatlıdır.
Ayrıca; Sözleşme (yazı) söz hükmündedir. Bu Fıkıh
kaidesidir ; "Yazı söz gibidir" (El-Mugni Şerhul Kebir c: 11 s:
326)
Yani o sözleşmeyi imazalayan kimse " Aynen bunu dil ile ikrar
etmiş gibidir." ve bilindiği gibi her kim kastetmezse dahi küfür kelimesini
telafuz ederse kafir olur. bunun üzerince icma vardır.
7-) Batılı hak
gösterme ; Bunların bu çabasını herkez görmektedir. Bu namaz kıldırma
memurlarının -başı- devletin çıkarları doğrultusunda batıl abuk sabuk fetvalar
vermektedir. Bu onların saffını belirtmiş Tağut'un yolunda savaşmaktadırlar.
Tağut uğruna bunları (Batıl fetvaları) söylemekten cekinmeyen kimse ne zalimdir
ne habistir.Allah (svt) şöyle buyuruyor;
"Müminler Allah yolunda,
kafirlerse Tağut (şeytan) uğrunda savaşırlar." (Nisa 76)
Cabir b.
Abdullah radiyallahu anh dedi ki:
"Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem, Ka'b b. Ucra'ya şöyle dedi:
"Allah seni sefih emirlerden
korusun!"
Ka'b b. Ucra dediki:
"Ey Allah'ın Rasulu! Sefih emirler
kimlerdir?"
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle cevap
verdi:
"Benden sonra gelen bir grup emirler olacak. Fakat bunlar yolumu
takip etmeyecek ve sünnetime uymayacaklar. Kim yalan söyledikleri halde onları
doğrularsa ve zulümlerine yardım ederse bilsinler ki ben onlardan, onlar da
benden değildir. Havzıma da gelemeyecekler. Kim onların yalanlarını doğrulamaz
ve zulümlerine yardım etmezse işte onlar benden ben de onlardanım ve onlar
havzıma da geleceklerdir." (Ahmed, Tirmizi, Nesei )
İmam İbni
Teymiye'ye zalimlere veya Allah-u Teala'nın düşmanlarına yardım eden
kimseler hakkında soruldu. Buna şöyle cevab verdi:
"Zalimlere yardım
eden, zalim hükmünü alır. Allah-u Teala'nın düşmanlarına yardım eden, bu
kimselerin hükmünü alır. Ebu Hanife, Malik, Ahmed ve Şafii'ye göre; herhangi bir
konuda bir kimseye yardım eden, o ameli işleyen hükmündedir." (Mecmu'ul Fetava
c: 3 s. 11)
İmam İbni Teymiye, eski yesağın kulları olan
tatarların yanına kaçan ve onların ordusuna katılan kimseleri onlar gibi mürted
saymıştır. Bu konuyla ilgili olarak şöyle demiştir:
"Zahiren İslam'ını
açıkladığı halde mürted olan tatarların ordusuna katılan, ancak ya bir münafık
ya bir zındık veya facir olan bir fasıktır." (Fetvalar c: 28 s:
535)
Şeyh Abdurrahman b. hasen şöyle demiştir:
"Bir
kelimeyle olsa bile bir müslümanın öldürülmesine yardım eden kimsenin, ahiret
gününde büyük azab göreceğini bildiren hadisler vardır. Hal böyleyken acaba
müslümanlara ve İslam'a karşı savaşma konusunda yardım edenin akibeti nasıl
olur? (Ed'durerus Seniye s: 126 cihad bölümü)
8-) Küfre destek ve
yardımcı olma ; Bunlar ( Namaz kıldırma memurları) İtaat ve ibadet ettikleri
Tağutlara yardımı süphesiz -Halkı uyutmaktır- camileri açmışlar ama hükümleri
bağlamışlar. Bu İbadet edilen mescidlere kendi emirleri doğrultusunda hareket
eden söylediğinin (itaatinin) dışına çıkmayan kimseleri görevlendirmiştir.
Şüphesiz onlar onların dostudur ve Velisidir.Allah (svt) şöyle
buyuruyor;
"Ey iman edenler, yahudi ve hristiyanları dostlar (veliler)
edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse,
kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez."
(Maide 51)
“Ey iman edenler! Kendi dışınızdakilerden sırdaş
edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar, hep sıkıntıya
düşmenizi isterler. Kin ve düşmanlıkları ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinde
gizledikleri ise daha büyüktür. Düşünürseniz, biz size ayetleri açıkladık.” (Ali
İmran 118)
"Kendi dinlerine uymadıkça yahudi ve hristiyanlar
senden asla razı olmayacaklardır. De ki: "Allah'ın gösterdiği doğru yoldan başka
doğru yol yoktur." Yemin olsun ki sana ilim geldikten sonra şayet onların
arzularına uyarsan Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır."
(Bakara: 120)
"Yemin olsun ki eğer sana ilim geldikten sonra
onların arzularına uyarsan o zaman şüphesiz zalimlerden olursun." (Bakara: 145)
"Sizden biri kiminle dostluk bağı kurduğuna dikkat etsin. Zira
kişi dostunun dini üzerindedir." (Ebu Davud)
İbn-i Mes'ud
radiyallahu anh şöyle rivayet etmiştir:
"Ebu Musa el-Eşari radiyallahu
anh Ömer b. Hattab'a olan borcunu verdi. Ömer radiyallahu anh onun dikkatli ve
ince hesabını beğenerek şöyle dedi:
"Muhasebecini çağır da nasıl hesap
yaptığını insanlara söylesin."
Ebu Musa el-Eşari radiyallahu
anh.
"Mescide girmiyor" dedi.
Ömer b. el-Hattab:
"Niçin?
Cünüp mü?" diye sorunca; Ebu Musa el-Eşari:
"Hayır. O hristiyandır"
dedi.
Ömer b. el-Hattab bunu duyunca Ebu Musa el-Eşari'yi azarladı ve ona
şöyle dedi:
"Onları Allah uzaklaştırmışken sen yaklaştırma. Allah onları
alçaltmışken sen onların değerlerini yükseltme. Allah onların güvenilir
olmadıklarını bildirdikten sonra onlara güvenme!" (Ebu Davud)
Kur'an ve
sünnette bu konuyla ilgili daha nice deliller mevcuttur. Ve zikrettiğimiz
deliller hakkı ve Allah'ın hidayetini isteyen kimseler için yeterlidir. Fakat
hakkı ve hidayeti istemeyen kimseler için ne kadar çok delil getirilse de onlar
asla iman etmezler.
Allah-u teala bu kimseler hakkında şöyle
buyuruyor:
"Üzerlerine Rabbinin hükmü hak olanlar iman etmezler.
Onlara her türlü delil gelse de can yakıcı azabı görmedikçe iman etmezler."
(Yunus: 96-97)
Cenabı Allah'tan müslümanolarak yaşamamızı, müslüman
olarak ölmemizi ve salihlerle haşrolunmamızı dileriz.
Bu (Namaz
kıldırma) memurlarının başlıca küfürlerini açıklamaya çalıştık, hiç süphe
yokturki; bu kimselerin küfrü bunlardan katbekat fazladır. Bunların durumu işte
bundan ibarettir. Tağut'a kul olmuş ibadet ve taatlarini yanlızca ona yapmış
O'nu (Tağutu) ilah edilnmiş, İslam kılıfını giymiş alim postuna oturmuş pısırık
müşriklerden ibarettirler. Bunuda açıkça beyan ettikten sonra diğer sorumuzada
Allah (svt)'ın yardımıyla cevap vermeye çalışalım.
Mescidleri inşaa
eden sahıslara İslam'ın hükmü nedir.?
Şimdi yine başa yani Darul
harbin hükmüne döndük ; Alimlerin ittifakla dara göre verdikleri hüküm bellidir;
Yani bu topraklar şuan için -Yönetim- dolayısıyla daru'l harb'tir ve buradaki
kimseler aksi ispat edilinceye kadar "kafir" hükmündediler. Hem bu konudan
sebeben hemde Namaz kıldırma memurlarının arkasında namaz kılma sebebiylen bu
mecsidlerde namaz kılmak caiz değildir.
Alimlerin İttifakla kabul
ettikleri görüş söyledir; İmam Şerahsi şöyle diyor; Kim darul harpte
yaşıyorsa ve durumu hakkında bir bilgi yoksa yaşadığı beldenin halkından kabul
edilir. Bunun hilafına darul İslam'da yaşayan ve haklarında bir bilginin
bulunmadığı kimselerde yaşadığı beldenin halkından kabul edilir. (Serahsi,
Mebsut; 3/76)
Yani; dediğimiz şey bunu gerektirir; kişi darul
harbte tanımadığı bir kimseye "müslüman" hükmü vermesi caiz değildir. Burada
aksi ispat edilinceye kadar herkez kafir hükmündedir. Dolayısıyla bu mescdleri
kimin ne sebeble inşaa ettikleri bilinmediğinden ve bu kaide doğrultusunda
uyulması gereken bu kimselere müslüman hükmü vermemektir. Dirar mescidi kabul
edilmesine en büyük etken budur. Kaldıki bu hemen hemen bütün mecsidler süslenip
allanıp pullanıp şekilden şekile sokulmaktadır, buda dirar hükmüne girmesinden
sebeblerinden biridir zira alimlerin ittifakla kabul ettiği görüşlerden biri
İmam Zamahşerinin şu sözüdür. Kim ; Gösteriş amacıyla bir mescid yaparsa,
O mescid'in hükmü "Dirar" mescidi hükmündedir.
En önemli sebeb ; Bu
mecsidlerde "Tağuta" kul olmuş kimselerin imamlığında gerçekleştiği için, bu
kimselerin arkasında namaz kılmak asla ve asla caiz olmaz ve kim bu kafirlerin
arkasında namaz kılarsa onlarla aynı hükmü taşıdığına hükmedilir. Şöyleki;
Kafire velayet küfür çeşitlerinden bir küfürdür. Kaldıki islam'ın direği olan
-Namaz- gibi bir ibadeti, onlara teslim etmek çok yanlış ve çok kötü bir iştir.
Evet esasen bu durum " Kafirlerin hakimeyeti altında bulunan ve kafirlerin
köleleri kulları tarafından çekip çevirilen ve kimin yaptığı belli olmayan
sebebi belli olmayan bu mescidlerde "Namaz kılmak" caiz olmayıp buraların
Mescid'i dirar olduğundan süphemiz yoktur.
Sonuç olarak şöyle deriz;
Bügün "darul harb" olan bu beldede devlet daireleri haline gelmiş içerisinde
tağutun avukatı (kulu, yardaçısı, yalakası, hizmetkarı) bulunan kimselerin
olduğu yerler -Mescidi Dirar- hükmündedir. Buralarda namaz kılmak caiz değildir.
Bırak içerisinde -Kafir- imam'ın arasında namaz kılmayı avlusunda (bahçesinde)
bile namaz kılmak sahih değil ve asla asla caiz değildir. Bugün bilinen
müslümanların kendileri için yapmış oldukları "mescid"ler dışında bütün diğer
"Namaz kıldırma memurlarının emri komutasında bulunan mescidler dirar
hükmündedir."
Allah kafirlere, iman edenler aleyhinde asla
fırsat vermeyecektir. (Nisa 141)
Kanun koyucu tağutlara bey’at eden,
onlara elini ve kalbini veren veya onlara yardım edip, onları dost edinen ve bu
tağutların her işine olumlu fetva veren kişinin, kafir ve mürted olduğuna
inanırız. Küfür hükümetlerinden görev alan alimler ve şeyhler, tağutlardan
aldıkları bu görevlerine göre değerlendirilirler. Eğer bu görevin içeriğinde
küfür bulunmakta ise veya küfre yardım varsa veya küfür kanunlarının
çıkarılmasına katkıda bulunuluyorsa ya da muvahhidlere karşı müşriklere yardım
gibi bir durum sözkonusu ise, bu görevin sahibi kafir olur. Bu kişinin sakalının
uzun olması ya da sarığının büyüklüğü, hakkındaki bu hükmü değiştirmez. Kişinin
almış olduğu bu görevin içeriğindeküfür bulunmuyor ancak batılın sayısını
artırıyor ve hakkı bulandırıyorsa, bu kişi, sapan ve saptıran cehalet
önderlerinden olarak kabul edilir.(alıntı)
Alemlerin Rabbi Olan Allah (svt)'a
Hamd olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.