Sayfalar

Hamd, ancak Allah'adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz.

7 Haziran 2013 Cuma

Mescid'i Dirar (1)


Şüphesiz Hamd Allah (svt)'a dır.O'na hamd eder, O'ndan yardım ister, O'ndan bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şer'inden amellerimizin kötülüklerinden O'na (svt) sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak yoktur, kimide saptırırsa onuda doğruya ulaştıracak yoktur. Allah (svt)'dan başka İlah olmadığına, O'nun eşi ve benzeri bulunmadığına, Muhammed (sas)'in O'nun kulu ve Rasulu olduğuna şehadet ederim.

Mescid-i Dırar nedir? Neyin nesidir? Niçin böyle bir mescid yapılmış? Bunu kim yapmış, neden böyle bir isim kalmıştır? gibi soruların cewabını özet olarak bu küçük risalede bulacaksınız.

Mescid-i dırar demek; zarar veren bir mescid demektir.Dırâren lafzının ifade ettiği manadır. Darar (zarar) kelimesi, tıpkı şikak kelimesinin, güç ve zor gelen şeyi yapmaya gayret etmek anlamına gelmesi gibi, "zarar vermeye gayret sarfetmek" anlamına gelmektedir.

Kime zarar verecek?; Hem Islam cemaatına zarar verecek, hem de böyle bir mescid açanlara ve açmak isteyenlere.
Islam cemaatına zarar verecek; Çünkü Islam birliğini, müslüman cemaatını bölecek, tefrika çıkaracak ve müslüman topluluğunu parçalayacaktır.İbn Abbas (r.a); "Cenab-ı Hakk'ın bu kelime ile (Ayet'te geçen "ve kufren" lafzına işaret ederek), "Mü'minlere zarar vermek, peygamberi ve onun getirdiğini inkâr etmek için" manasını kastettiğini söylemiştir. Işte bu, müslümanlara ve müslümanlığa vurulacak en büyük bir darbedir ve korkunç bir zarardır. Kendilerine de zarardır. Çünkü kendilerini camii ve cemaatleriyle birlikte cehenneme atmışlardır. Bundan daha büyük bir zarar, korkunç bir azap olur mu? Olmaz!..

Demek oluyor ki, mescid-i dırar öyle bir mesciddir ki, öyle bir camidir ki, hem dine zarar hem de o cami yapanlara ve açanlara; üstelik oraya gidip namaz kılanlara. Aman Ya Rabb'i! Ne korkunç şey! Cami açacaksınız, o camide namaz kılacaksınız, namaz kıldıracaksınız. Ondan sonra da hep birlikte cehenneme yuvarlanıp gideceksiniz. Bu nasıl olur? Evet, maalesef olmuş we hâlâ dewam etmektedir. İşin bir diğer yanı ise; bu tür Mescidlerin açılmasına, oralarda Müslüman(!) geçinenlerin kendilerince İbadet edilmesine Tağutlar tarafından izin werilmesidir. İmanlarına şirk karıştırmayan Muwahhidlerin toplandığı bir ewe baskın düzenlenirken bu tür halka açık Mescidler sürekliliğini dewam ettirmektedir !
(Not: Birisi bize bu Mescidlerin de Devlet dairesi gibi olmadığını söyleyebilir mi ? Belli bir açılış kapanış saati wardır, geceleri ışıklar kapanır we herkes dağılır. Peki Rasulullah (sav) zamanın da bunun böyle olduğunu ıspat edecek bir delil war mıdır?)

Şöyle ki; Peygamber Efendimiz (sas) Medine'ye gelmiş, Islam güneşi bütün berraklığıyla parlamaya başlamıştı. Bundan gözleri kamaşan Islam düşmanları, savaş meydanlarında mağlup olunca yön değiştirmişler. Ne yapacaklar? Islam maskesini takacaklar, Biz de müslüman olduk (!) diyecekler, müslümanların içine girecekler, müslümanlara şirin görünecekler, müslümanın sarığını saracak, cübbesine bürünecekler; daha da ileri gidip, camiler açacaklar, camilerin bir kısmını oralara çekip, bir taraftan da Islam aleyhindeki oyunlarını oynayacaklar, entrikalarını çevirecekler,münafıklarını yapacaklardı.Ki öyle de oldu! Ama Rab Teala Buna izin veririmi zira şöyle buyuruyor; Allah (svt) kafirlere;

"İman edenler aleyhinde asla fırsat vermeyecektir." (Nisa 141)

Ve Rabbim Teala onlara fırsat vermedi Rasulullah (sas)'ı uyardı ;

"Zarar vermek, inkar etmek, müminlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah ve Resulune karşı savaşanlara gözetleme yeri hazırlamak üzere bir mescid yapanlar; "Biz sadece iyilik yapmak istiyorduk" diye yemin ederler. Allah da şahittir ki bunlar yalancıdırlar" (Tevbe,107).

"Ey Muhammed! Bu mescidde asla namaz kılma. Şüphesiz ki, başlangıcından itibaren takva üzere kurulan mescidde (Kuba mescidi) namaz kılman daha hayırlıdır. O mescidde kendilerini maddi ve manevi kirlerden temizlemeyi seven adamlar vardır. Allah temizlenmek isteyenleri sever" (Tevbe, 9/108; bk. 109, 110)

Şimdi İmamların (müffesirlerin) tefsirlerinde açıklamalara bakalım inşeAllah;

Şehid inşeAllah Seyyid kutub şöyle diyor; Bir an durup, köklü, sağlam ve güvenli takva binasına bir göz atalım. Sonra öbür tarafa bakıp, zarar binasını kurmak için alelacele başlatılan hareketi gözleyelim. Bu bina, kaymak üzere olan bir yarın kenarı üzerinde kurulmuştur... Kaymaya yüz tutmuş bir uçurumun kenarında yıkılmaya müsait kaygan bir zemin üzerinde kurulmuştur. Bir an bakıyoruz ki, bu bina sarsılıyor, kayıyor, yıkılıyor... Çöküyor... Darmadağın oluyor.Uçuruma yuvarlanıp gidiyor... Uçurum bu binayı tutuyor birden. Korkunç bir şey!.. Bu uçurum cehennem ateşidir... "Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez."

Bu dine komplo düzenlemek için bu binayı kuran müşrik kafirleri Allah doğru yola iletmez.
Dehşet verici bir sahnedir bu. Hareket dolu, etkileyici bir sahne. Bu sahneyi birkaç kelime tasvir edip canlandırıyor... Amaç, komplocu, kâfirlik ve münafıklık davaları karşısında, hak davasının bağlılarının kendilerinden ve davalarının akıbetinden emin olmalarını sağlamaktır. Komplo ve zarar verme temelleri üzerine yapılarını yükseltenler karşısında, takva temeline dayalı olarak yapılarını kuranlara güvence vermektedir.

Kur'an'ın eşsiz ifadesinin canlandırdığı son sahne, dirar mescidinin kötü kurucularının kişiliklerinin üzerindeki etkilerine ilişkindir. Bu etkiler, bütün dirar mescidlerinin kurucuları için geçerlidir.(Fizilail Kur'an).

İmam İbn kesir şöyle der; Binasını Allah Korkusu Üzerine Kuran île Binasını Bir Yar Kenarına Kuran Kimse Allah Teâlâ buyurur ki: Binasını Allah korkusu ve Allah'ın hoş-nûdluğu üzere kuran kimse ile, zarar vermek, küfretmek, mü'minlerî parçalamak, daha önceden Allah ve Rasûlü ile harbedene bir gözetleme yeri olmak üzere mescid yapan elbette bir değildir. Bunlar, binalarını «bir yar kenarına kurmuş» olup bunun misâli cehennem ateşindedir. Allah zâlimler güruhunu hidâyete erdirmez. Allah, fesâd çıkaranların işini asla düzeltmez.

Câbir İbn Abdullah der ki: Zarar vermek üzere kurulan mescidi gördüm. Hz. Peygamber (sas) zamanında ondan duman çıkıyordu. İbn Cüreyc der ki: Bize anlatıldığına göre; bazı kimseler, (orayı) kazmışlar ve oradan duman çıktığını görmüşlerdir. Katâde de böyle söylemiştir Halef İbn Yasin el-Kûfî der ki: Allah Teâlâ'run Kur'an'da zikretmiş olduğu münafıkların mescidini gördüm. Orada bir çukur vardı ve o çukurdan duman çıkıyordu. Bu gün orası bir mezbeleliktir. Bu haberi İbn Cerîr rivayet etmiştir. (İbn Kesir / Tefsiri)


İmam Taberi şöyle der; Ey insanlar, iki türlü mescid yapan insanlardan hangileri daha hayırlıdır? Mescidini, Allah’a itaat etmek için, onun farz kıldığı ibadetleri yerine getirmek için ve onun rızasına erişmek için yapan kimseler mi? Yoksa mescidini, çevresi­ne duvar yapılmayan bir kuyu gibi uçurumun kenarına yapan bu itibarla, akıbetinin ne olduğunu bilmeyen neticede de yaptığı binası ile birlikte yuvarla­nıp cehenneme sürüklenen kimselerin yaptıkları mescitler mi?.(İmam Taberi /Tefsiri)



Fahruddin Er Razi şöyle der;"(Rasulüm) onun içerisinde hiçbir vakit namaza durma. Ta ilk gününde, temeli takva üzerine tesis edilen mescid, senin, içinde ibadete kıyamına elbette daha lâyıktır. Orada tertemiz olmalarını arzu etmekte olan kimseler bulunmaktadır. Allah da çok temizlenenleri sever. Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yarın, uçurumun kenarına kurup da, onunla beraber kendisi de cehennem ateşine çöküp giden kimse mi? Allah, zalimler topluluğuna hidayet etmez. Onların kurdukları bina, kalblerinde daimî bir şek olacaktır. Meğer ki kalbleri ölümle parçalanmış olsun. Allah çok İyi bilendir, tam bir hüküm.ve hikmet sahibidir"
(Tevbe, 108-110).



Müfessirler şöyle demektedirler: Münafıklar Hz. Peygamber (s.a.s), Tebük Savaşı'na giderken o bozuk maksatları için bu mescidi yapınca, "Ya Resulellah, biz, hastalar ile yağmurlu ve soğuk geceter sebebiyle bir mescid yaptık. Biz, senin de bizimle beraber orada namaz kılmanı ve bize, bereket ve hayır dualarda bulunmanı arzuluyoruz" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) de: "Şimdi ben, bir sefer hazırlığı içindeyim. İnşaallah, döndüğümüzde orada namaz kılarız" dedi. Hz. Peygamber (s.a.s), Tebük Savaşı'ndan dönünce, o münafıklar O'nun, yaptıkları mescide gelmesini istediler de, işte bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu. Bunun üzerine Hz. Peygamber bazı kimseleri çağırtarak: "Ehli, zalim olan o mescide gidiniz; orayı yıkıp harap ediniz" buyurdu. Onlar da, böyle yaptılar. Hz. Peygamber (s.a.s), o mescidin yerininse, içine çerçöp atılan bir yer edinilmesini emretti.


Hasan el-Basri şöyle demektedir: "Hz. Peygamber (s.a.s), mescide gitmeye yönelince, Cebrail (a.s), "Onun içerisinde hiçbir vakit namaza durma" diye niyaz etti.


Bunu iyice kavradığın zaman biz diyoruz ki: "Cenâb-ı Hakk'ın "Onun içerisinde hiçbir vakit namaza kıyam etme" buyruğu, Hz. Peygamber'i orada bulunmaktan nehyetmektir, yaksaklamaktır."


îbn Cüreyc, şöyle demektedir: "Onlar o mescidi cuma günü yapıp tamamladılar ve orada o gün, cumartesi ve pazar günleri namaz kılabildiler. Pazartesi günü ise mescid, çöküp yıkıldı." Cenab-ı Hak, bu yasaKiamanın illetini şu şekilde beyan buyurmuştur: "Bu iki mescidden biri, ta ilk günden beri takva üzere bina edilmiş olup, başka bir mescidde namaz kılmak da, Takva mescidi'nde namaz kılmaya manı olunca, ikinci mescidde namaz kılmanın yasak ve memnu olduğu, zaruri olarak bilinmiş olur.


Buna göre şayet, "İki mescidden birinin daha üstün olması, diğerinde namaz kılmaktan men etmeyi gerektirmez" denilirse biz deriz ki:

İllet, şu iki hususun, yani Dırâr mescidinin ayette bahsedilen dört fesada sebep olması ile Takva Mescidinin de, pekçok hayırlar ihtiva etmesine bağlanmıştır. (Tefsiri Kebir)


Taberî, senedini kaydederek, Şakîk'den şunu nakleder: O, Ğadiraoğulları mescidinde namaz kılmak üzere gelmiş, namazın kılınmış olduğunu gö­rünce ona, filan oğullarına ait mescidde henüz namaz kılınmadı denilince, hayır ben o mescidde namaz kılmak istemiyorum. Çünkü o mescid zarar ver­mek esâsı üzere bina edilmiştir diye cevap vermiştir.

İlim adamlarımız der ki: Zarar vermek, yahut riyakârlık ve desinler diye ya­pılan herbir mescid Dırar Mescidi hükmünde olup onda namaz kılmak caiz değildir. en-Nekkâş der ki: Buna göre, kilise ve benzeri bir yerde namaz kıl­mamak gerekir. Çünkü, kilise baştan beri kötü bir maksatla bina edilmiştir.

Derim ki: Böyle bir hükme varmak gerekmez. Çünkü, kilisenin yapılma­sından kasıt başkasına zarar vermek değildir. Her ne kadar asıl itibariyle kö­tü bir maksat ile yapılmış ise de, hristiyaniann kilise yapmaları, yahudilerin havra yapmaları, kendi kanaatlerince -bizim mescidimiz gibi- ibadet edecek­leri bir yerleri olsun diyedir. O bakımdan, bu iki maksat arasında fark var­dır. İlim adamları da bîr kilise ya da bir havrada temiz bir yer üzerinde na­maz kılan bir kimsenin kıldığı bu namazının geçerli ve caiz olduğunu icma ile kabul etmişlerdir.

Buhârî'nin bildirdiğine göre, İbn Abbas içinde heykel bulunmaması şartıyla havrada namaz kılardı.[Buhari]

Ebû Dâvûd da, Osman b. Ebi'l-Âs'dan, Peygamber (sav)'ın kendisine, Taif Mescidini putlarının bulunduğu yere bina etmesini emrettiğini [Ebû Dâvud,İbn Mâce ]nakletmektedir.

İlim adamları derler ki: Zalimin imamlığını yapan kimsenin arkasında na­maz kılınmaz. Ancak, mazeretinin açıkça ortaya çıkması yahut tevbe etme ha­li müstesnadır. Çünkü, Kubâ mescidini İnşa edenler olan Amr b. Avfoğulla-rı, Ömer b. el-Hattab'dan halifeliği döneminde Mücemmi' b. Cariye'nin, kendi mescidlerinde kendilerine namaz kıldırmak üzere İzin vermesini iste­diler. Hz. Ömer: Hayır, böyle bir şeyin en ufak bir faydası da olmaz. O, Mescid-i Dırar'ın imamı değil miydi? Mücemmi', şöyle dedi: Ey müzminlerin emiri hakkımda hüküm vermekte acele etme. Allah'a yemin ederim ben on­ların içinde neler gizlediklerini bilmeksizin o mescidde namaz kıldım. Eğer ne gizlediklerini bilseydim, o mescidde onlara namaz kıldırmazdım. Ben, Kur'ân okuyabilen genç bir delikanlı idim. Onlar ise, calıiliyeleri üzere ya­şamış yaşlı başlı insanlardı. Kur'ân-ı Kerimden hiçbir şey okuyamıyorlardı. O sebepten ben namaz kıldırdım, ancak yaptığımın günah olduğunu da zan­netmiyorum. Zaten onların içlerinde ne olduğunu da bilmiyordum. Ömer (r.a), onun mazeretini kabul edip söylediğinin doğruluğuna kanaat getirdi ve Ku­bâ mescidinde namaz kıldırmasını emretti. (el-Camiu li- Ahkami’l-Kur’an)


Bu konuda; Alimlerin açıklamasından sonra söyleyecek pek fazla birşey kalmıyor. Bu açıklamalardan sonra akla gelen ilk soru; günümüz mescidleri dirar hükmünde midir, değil midir.? Şimdi yapmamız gereken bu soruya cevap bulmaktır. Konuya şöyle başlayalım; bulunduğumuz topraklar da (Tc) Ülke'nin durumu nedir? Hükmü nedir.? Sonrasında günümüz mescidlerinde Namaz kıldıran İmamların durumu nedir.? Mescidleri inşaa eden sahıslara İslam'ın hükmü nedir.? İnşeAllah bu sorulara cevap verdiğimiz zaman bu topraklardaki mescidlerin durumu ortaya çıkmış olacak.

Bulunduğumuz Ülkenin hükmü nasıldır.? Darul harbmidir.? değilmidir.?

Bulunduğumuz ülke İslam şeriatı dışında beşeri kanunlarla dizayn edilmiş bir beşeriyet ürünü olan Yesak [Hatta daha beteri] ile hareket etmekte ve bununla insanlara hükmetmektedir. Bu konulan kanunla İslam şeriatini hiçe sayıp kendi işlerine Allah (svt)'ı ortak etmekten beridirler. Şöyle ki ; Allah (svt)'ın koymuş olduğu bütün had ve cezalar göz ardı edilip kendi koymuş oldukları kokuşmuş hükümlerle hüküm vermekteler bunları açmanın luzumu yoktur, zira hırsızlık, zina vs.vb. buna örnektir.Sonrasında Allah (svt)'ın Kur'an'da apaçık şekilde haram kıldığı (zina,içki,vb) hükmünü belirlediği şeyleri meşrulaştırmış halka sunumuştur, bilindiği gibi ülkenin heryeri barlar, lokaller, tekel bayiiler ve hatta büyük alış veriş merkezlerinde bile rahatça satılmaktadır. Diğer yandan hemen hemen bütün şehirlerde resmi zina kurumları mevcuttur. Evet apaçık şekilde Rahman (svt)'ın koymuş olduğu kanunlara ters düşmekte ve apaçık şekilde reddetmekte hiçe saymaktadırlar. Allah (svt)'ın pak ve temiz şeriatı yerine Kokuşmuş küçük beyinli adamların koymuş, düzenlemiş olduğu kanunlarla hükmetmekte ve halkı buna zorlamaktalar.

Bunlar aslen şöyle bir iddia'da bulunmaktalar; "Ey Allah sen sadece yaratma, öldürme, rızık verme, kaza ve kaderi düzenleme ve doğa işlerine bak, biz seni göğe hapsettik, sen bizim işimize karışma Gökte sen yerde biz hükmederiz bu topraklar bizim hakimiyetimiz altında sen bizim işimize karışamazsın (Haşa ve kella) evet evet emin olunki böyle demekteler.İşin aslı ve astarı bu adamlar Küfür kanunlarıyla hükmekteler.


İmam Ahmed (Rahimahullah) şöyle diyor; " Ahkamı küfrün icra edildiği her toprak parçası Daru'l harbtir."


İmam İbn Kayyim (Rahimahullah) şöyle diyor : Darul İslam Müslümanların hâkim olup, İslam hukukuyla hükmettikleri yerdir. Darul harb ise; içerisinde İslam hukukunun uygulanmadığı dardır. Velev ki darul İslam’a bitişik olsun.(Ahkam-u Ehl-i Zımme)


Evet fazlaca nakil yapmak lafı uzatmak gerekemez, iki tane müslüman bu toprakların Darul harb olduğunda ihtilaf etmez.Şimdi ilk sorumuza cevap aldığımıza inanıyorum bu topraklar ahkamı küfrü benimsemiş gaye edinmiş düzenlemiş ve uygulamış Allah (svt) ve Rasulu (sas)'nü hiçe saymış ve onlara savaş açmıştır.Böylelikle buranın darul harb olduğu konusunda şüphe kalmamıştır.

İkinci sorumuza Allah (svt)'ın yardımıyla cevap verelim; Günümüz mescidlerinde Namaz kıldıran İmamların durumu nedir.?

Öncelikle bu namaz kıldırma memurları birkere bu kafir hükümetin kanunlarını benimsemiş ve onların hükmü doğrultusunda hareket etmiştir. Devamla yine bu hükümetin emri dışına çıkmamış, onların koymuş oldukları kanun, çizgi, çizelge doğrultusunda hareket etmiştir we yine bunlar ; Kafirliğinden kafirin bile şüphesi olamayan Ataput'un koymuş ve açmış olduğu yolda yürüyeceğine ve ona bağlılık ve sadaketle kalacağına "iman" etmiş, 3 kuruşa dinini satmış, dünya menfaati uğruna islamdan olmuş ve kafir olmuştur. Buna delil olarak onların İmam olacağı vakitte etmiş olduğu yemini size takdim edelim inşeAllah sonrasında bunları başlıca küfürlerini açıklayıp bunuda uzatmadan bitirelim.

Sadakat: Madde 6 - (Değişik: 12/5/1982 - 2670/1 md.)

Devlet memurları, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına sadakatla bağlı kalmak ve milletin hizmetinde Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını sadakatla uygulamak zorundadırlar. Devlet memurları bu hususu "Asli Devlet Memurluğuna" atandıktan sonra en geç bir ay içinde kurumlarınca düzenlenecek merasimle yetkili amirlerin huzurunda yapacakları yeminle belirtirler ve özlük dosyalarına konulacak aşağıdaki "Yemin Belgesi" ni imzalayarak göreve başlarlar.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına, Atatürk İnkılap ve İlkelerine, Anayasada ifadesi bulunan Türk Milliyetçiliğine sadakatla bağlı kalacağıma; Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını milletin hizmetinde olarak tarafsız ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak uygulayacağıma; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyip, koruyup bunları geliştirmek için çalışacağıma; insan haklarına ve Anayasanın temel ilkelerine dayanan milli, demokratik, laik, bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilerek, bunları davranış halinde göstereceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.

Tarafsızlık ve devlete bağlılık:

Madde 7 - (Değişik: 12/5/1982 - 2670/2 md.)
Devlet memurları siyasi partiye üye olamazlar, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamazlar; görevlerini yerine getirirlerken dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi ayırım yapamazlar; hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar.

Devlet memurları her durumda Devletin menfaatlerini korumak mecburiyetindedirler. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına aykırı olan, memleketin bağımsızlığını ve bütünlüğünü bozan Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğini tehlikeye düşüren herhangi bir faaliyette bulunamazlar. Aynı nitelikte faaliyet gösteren herhangi bir harekete, gruplaşmaya, teşekküle veya derneğe katılamazlar, bunlara yardım edemezler.

Davranış ve işbirliği:

Madde 8 - Devlet memurları, resmi sıfatlarının gerektirdiği itibar ve güvene layık olduklarını hizmet içindeki ve dışındaki davranışlariyle göstermek zorundadırlar. Devlet memurlarının işbirliği içinde çalışmaları esastır.



Evet işte görmüş olduğunuz gibi kafir olduklarını tastiklemek için böyle bir yeminde bulunuyor İslam dininden çıkıp kafir devletin "Laiklik" dinine transfer oluyorlar. Bunada gerçekten tam manasıyla teslip olup İlahlarına ihanet etmekten "Allah (svt)'dan kortuğundan daha çok korkuyorlar" çünkü biliyorlarki asıl olan islam'ı anlattıkları zaman "etleri, sütleri kesilecek" maaş elden gidecek yerine hapis işkence sürgün gelecek (!) işte Dinleri satmak için iddia ettikleri sebebler rızk ve nefislerine gelecek zarar korkusudur..! (Alıntı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.