Sayfalar

Hamd, ancak Allah'adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz.

7 Şubat 2013 Perşembe

Tekfir'in Ne Faydası Var ?(!)


 Şüphe ehlinden özellikle kendilerini selefe nispet eden, ancak selefin zalim yöneticilere karşıgösterdiği tavrı aslen kafir idarecilere dahi gösteremeyen ve bundan dolayı da selefilik iddiaları dillerininucundan öteye gitmeyen sapkın taifenin dillerinden düşürmedikleri şüphelerden bir tanesi de "TekfirEtmenin Ne Faydası Var" sözleri ve buna bağlı olarak "Kim bir Müslümanı tekfir ederse kafir olur" şeklindehadis olarak ileri sürdükleri delillerdir. Bazı gençlerin lider edindiği, kendileri saptıkları gibi başkalarını dasaptıran cahil önderlerin, günümüzde içine düştükleri en büyük hainlik; tekfir konusunda konuşmayıtamamen yasaklamaları, sürekli olarak gençleri bu hükümlere bakmaktan alıkoymaları ve kaçınılmasıgereken bir fitne olduğunu söyleyerek öğrenmelerine engel olmalarıdır.(Bunun misalleri olarak şunlara bakılabilir: Ali el-Halebi, et-Tahzir min Fitneti’t-Tekfir.)

 Önder olarak nitelendirilen ve aralarında neredeyse en iyilerinden olan şeyhin bile, yöneticileri tekfiredenlere şöyle sorduğunu görürsün:"Bu yöneticilerin mürted olarak kafir olduklarını (tartışma icabı) kabul etsek bile, pratiğe yönelik olarak bizlere faydası ne olacak?"(Bu söz el-Bani’ye aittir. Bakınız: et-Tahzir min Fitneti’t-Tekfir, 71)

 Bu görüş ile bağlantılı olarak bir diğeri ise şöyle der: “Bu, güzel bir sözdür. Yani Müslümanları yönetenlerin kafir olduğunu söyleyen bu insanlar, onlara kafir demek ile ne kazanıyorlar?” Bu tür asılsızsözlerin devamında da şöyle geçer:"Onların kafir olduklarını ilan etmenin ve duyurmanın yararı, sadece fitneleri alevlendirmedir."(Bu söz İbn-i Üseymin’e aittir. Bakınız, Age: 72)

Onların bu batıl sözlerine karşı Allah'tan yardım umarak deriz ki:Bilinmelidir ki tekfir şer'i amellerden bir ameldir. Dinin şer'i bir hükmü olup dünya ve ahirethükümleri bütünüyle tekfir ahkamı üzerine kurulmuştur. "Gerek dünyevi hükümler açısından gerekse uhrevihükümler açısından bir çok sonuç tekfir ahkamı üzerine terettüp etmektedir."

 Dünya hayatında dostluk,düşmanlık, kan ve malın haramlığı yada helalliği ve buna benzer bir çok konu bütünüyle tekfir ahkamıüzerine kurulmuştur. Yine aynı şekilde ahiret hayatında isimler ve bu isimlere bağlı olarak verilecek hükümler de tekfir konusu ile direk ilgilidir.(Bu anlamda tekfir meselesinin önemine binaen İbn-i Teymiye'nin değerlendirmeleri için bkz. Mecmuul Fetava 3/125.)

"Fıkıh kitapları incelendiği zaman görürüz ki bir çok mesele vehüküm tekfir konusu ile yakînen bağlantılıdır. Bundan dolayı konu oldukça önemli ve de aynı zamandatehlikelidir."

 İbn-i Receb el-Hanbelî(rahimehullah)konunun önemini şu şekilde özetlemektedir:"İman, İslam, küfür ve nifak konuları gerçekten çok büyük bir öneme haiz konulardır. Allah(Subhanehu ve Tealâ)saadet ve şekaveti, cennet ve cehennemi hak etmeyi bütünüyle bu konulara bağlamıştır."(Camiu-l Ulum ve-l Hikem sy:27.)

Dünyevi hükümler açısından özellikle zimmet ehline dair konulan hükümler bütünüyle tekfir ahkamıüzerine kurulmuştur. Nitekim İbn-i Kayyım el-Cevziyye(rahimehullah)
bu noktada şu tesptilerde bulunmuştur:"Zimmet ehline getirilen şartların tamamı onlarla Müslümanların frkını ortaya çıkarmak içindir.Bunlar ise güyümde, traş şeklinde, binekte ve diğer konulardadır."(İlamu-l Muvakkıîn 3/157.)

  Allah(Subhanehu ve Tealâ) son rasulünü alemlere rahmet olarak göndermiş ve kendisine kıyametekadar koruma altına aldığı kitabını indirmiş, kitabı anlaşılmaz kılmamış, içinde hiçbir eksik bırakmamış vehükümlerini en ince ayrıntılarına kadar bizlere açıklamıştır.

"Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler." (6, En'am/38)

 Allah(Subhanehu ve Tealâ)indirdiği kitabu bu şekilde beyan etmesinin bir sebebi ise suçlugünahkarlarının yollarının ayrıştırılmasıdır:

"Böylece suçluların yolu belli olsun diye âyetleri iyice açıklıyoruz." ( 6, Enam/55)
Suçlu günahkarların yollarının ayrıştırılması adına Kur'an ayetlerinin açıklanmasını ve bu bağlamdakonunun önemini İbn-i Kayyım el-Cevziyye şu şekilde vurgulamaktadır:"Allahu Teala Kitabı’nda, mü’minlerin ve mücrimlerin yolunu, her ikisinin akibetini, her ikisininamellerini, evliyalarını, mü’minlerin zaferini, mücrimlerin ise hezimetini, mü’minlerin başarılı olmasının vemücrimlerin başarısız olmasının sebeplerini ayrıntılı olarak göstermektedir. Her iki durumu Kitabı’ndaortaya koymuş ve bunları açıklamıştır. Allahu Teala’yı, Kitabı’nı ve dinini bilenler, mü’minlerin ve mücrimlerin yolunu da ayrıntılı olarak  bilmiş ve her iki yol da onlara açıkça belli olmuştur. Tıpkı hedefe ulaştıran yol ile helake götüren yolun belliolması gibi.Bunları bilenler, insanların en bilgilisi, onlara en yararlı olanları ve doğru yolu gösteren hidayetrehberleridir.

Sahabe Radıyallahu Anhum, kıyamete kadar gelecek olan bütün insanlardan bu özellikleri ileayrılmışlardır. Onlar şirk, dalalet ve küfrün kucağında büyüdüler. Helake götüren yolu bildiler ve ayrıntılıolarak tanıdılar.

 Sonra Rasulullah(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)geldi ve onları karanlıklardan hidayet yoluna, Allahu Teala’nın dosdoğru yoluna çıkardı. Koyu karanlıktan tam aydınlığa, şirkten Tevhid’e,cehaletten ilme, yanlıştan doğruya, zulümden adalete, hayret ve körlükten hidayet ve basirete çıktılar. Nekadar kazandıklarını ve daha önce ne kadar kayıp içinde olduklarını anladılar. Şüphesiz, zıtlar birbiriningüzelliğini gösterir ve eşya zıtlarıyla belli olur. Bu nedenledir ki onlar, kazandıkları şeyleri daha çok sevdiler,önceki durumlarından ise daha çok nefret edip buğzettiler. İslam’ı, Tevhid’i ve imanı en çok seven vezıttından da en çok nefret eden insanlar oldular. Yolu ayrıntılı olarak öğrendiler.Sahabeden (rhum) sonra gelenler ise, bazıları İslam’da yetişti ve zıddını sahabe kadar öğrenemedi.Bu nedenle mü’minlerin yolu ile mücrimlerin yolunun bazı ayrıntılarında bocaladı. Çünkü bocalama, iki zıddı veya zıtlardan birini yeterince bilmeme durumunda meydana gelir.

Ömer bin Hattab(radıyallahu anh)şöyleder:"İnsanlar cahiliyyeyi bilmeden İslam’da yetişirse, İslam’ın ilmekleri birer birer sökülür."Bu söz, Öme (rahimehullah)'ın ilminin üstünlüğünü gösterir. Mücrimlerin yolunu bilmeyen ve bunu yeterince ayıramayan kişiler, gittikleri yolun mü’minlerin yolu olduğunu sanırlar. Nitekim bu ümmette akide,ilim ve amel alanında bu türden bir çok karıştırmalar meydana gelmiştir. Mücrimlerin yolundan olduğunu bilmeyenler onu mü’minlerin yoluna katmış, ona davet etmiş, muhalif olanları tekfir etmiş, Allahu Teala veRasulü’nün Sallallahu Aleyhi ve Sellemharam kıldığını helal kılmıştır. Cehmiyye, Kaderiyye, Rafiziler ve bid’at uydurup ona çağıranların yaptıkları budur."(El-Fevaid, 108. sayfadan özet olarak)

 Aynı aynı tefsirine dair Seyyid Kutub'un şu sözleri de oldukça fayda vericidir:
"Böylece suçluların yolu belli olsun diye âyetleri iyice açıklıyoruz." ( 6, Enam/55)
"Kuşkusuz bu metod, salih mü'minler yolunun açıkça belli olması için sırf gerçeğin açıklanıp ortayakonmasını amaçlamaz. Bunun yanısıra, günahkâr sapıkların yolunun açıkça belli olması için batılın açıklanıportaya konmasını da amaçlamaktadır. Çünkü günahkârların yolunun açıkça belli olması, mü'minlerin yolunun açık seçik belli olması için bir zorunluluktur.

Bu kural, yol ayrımını belirleyen bir çizgikonumundadır.Kuşkusuz bu hareket metodu, insanlığın kendisiyle hareket etmesi için yüce Allah tarafından belirlenen metoddur. Çünkü yüce Allah, gerçeğe ve hayra ilişkin katışıksız inancın oluşmasının karşıt tarafı, batıl ve kötülüğü görmeyi, bunun katışıksız batıl ve baştan sona kötülük olduğunu, aynı şekilde bunun dakatışıksız gerçek ve baştan sona hayır olduğunu vurgulamayı gerektirdiğini biliyor. Nitekim hak uğruna önceatılma gücü sırf hak taraflarının kendilerinin haklı olduğunun bilincinde olmasından kaynaklanmaz.

Aynışekilde kendilerine düşmanlık besleyenlerin, kendileriyle savaşa tutuşanların batıl ehli olduğunun ve yüce Allah'ın bir başka ayette her peygambere onlardan düşmanlar kıldığını belirttiği suçluların yolunu takipettiklerinin bilincinde olmasından da kaynaklanır.Küfrün, kötülüğün ve suçluluğun açığa çıkarılması imanın, hayrın ve iyiliğin netleşmesi içinzorunludur. Suçluların yolunun açık seçik belli olması ayetlere ilişkin ilahı açıklamanın hedeflerinden biridir.Çünkü suçluların konumları ve yollarına ilişkin olarak beliren herhangi bir karanlık nokta ve kuşku,mü'minlerin konumlarına ve yollarına yansır. Çünkü bunlar birbirlerine karşı duran iki sayfa, birbirlerineaykırı iki yoldurlar. Bu yüzden renklerin ve çizgilerin açığa kavuşması kaçınılmazdır.Bundan dolayı, her İslâm'ı hareketin mü'minlerin yolunu ve suçluların yolunu belirlemekle işekoyulması gerekmektedir.

 Mü'minlerin yolunu ve suçluların yolunu tanımlamak ve mü'minlerin ayırıcıözellikleriyle suçluların ayırıcı özelliklerini belirlemekle başlamalıdır. Ama realiteler dünyasında, teorilerdünyasında değil. Böylece İslâm davasının mensupları, yollar birbirine benzemeyecek, mü'minlerle suçlulararasındaki işaret ve çizgiler birbirine girmeyecek şekilde mü'minlerin yolu, hareket metodu ve belirtileri ilesuçluların yolu, hareket metodu ve belirtileri belirlendikten sonra çevrelerindeki insanlardan hangisininsuçlu müşrik olduğunu bilmiş olurlar."(Fi'Zilal-il Kur'an, 3/51.)

 Allah(Subhanehu ve Tealâ)insanoğlunu yaratmış ve "O sizi yaratandır. Böyle iken kiminiz kâfir,kiminiz mü’mindir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir" (64 Teğabun/2)
buyurarak onun sadece ikiguruptan ibaret olduğunu bildirmiş ve her iki gurubu da gerek dünyada gerekse ahirette eşit tutmamıştır.

"Hiç mü’min, fasık gibi olur mu? Bunlar (elbette) eşit olmazlar." (32 Secde/18)"Hiç müslümanları suçlu günahkarlarla bir tutar mıyız? Size ne oluyor? Nasıl hükümveriyorsunuz." (68 Kalem/35,36)

Bundan dolayı her iki gurubu eşit tutmak Allah'ın şeriatine aykırıdır. Mü'minler ile kafirlerin arasınıayırmayan ya da bu ayrımdan men eden kimseler Allah'ın dinine yardım etmekten ve basiret üzere dine davetetmekten oldukça uzak kalmış kişilerdir.

 Mü'min-kafir ayrımı yapmak ve her birisine şeriatin gerektirdiğişekilde muamelede bulunmak sadece fertlerin akîbeti üzerinde değil, bundan da ziyade halkların vedevletlerin de akîbeti üzerinde oldukça etkilidir. Bu konuda yapılan hatalar sonucunda bir çok insan kafir yöneticileri Müslüman; takva sahibi davetçileri ve mücahidleri ise sapık Hariciler olarak görür hale gelmiştir.

Kafir-Müslüman ayrımının kasden ihmal edilmesi ve Müslümanları bundan alıkoymaktan amaç,onların gerçek düşmanlarının ülke içinde kafir yöneticiler, ülke dıiında ise uluslararası kafir güçler olduğunu bilmelerini engellemektir. Bunu yaparak Müslümanları içindeki ve dışındaki düşmanlarla cihad etmektenalıkoymayı hedeflemektedirler."(Abdulkadir bin Abdulaziz, el-Cami Fi Talebil İlmiş Şerif 2/158.)

Fıkıh kitaplarında tekfir konusunu inceleyenler birçok mesele ve ahkamın ona bağlı olduğunu görür ve bu konunun ne kadar önemli ve tehlikeli olduğunu anlar. Allah (Subhanehu ve Tealâ)'nın yeryüzünde icra edilmesi için indirmiş olduğu hükümlerin hemenhemen tamamı tekfir ahkamı üzerine kurulmaktadır. Allah(Subhanehu ve Tealâ)şer'i siyasetle ilgilikonularda Müslümanlara Müslüman yöneticiye itaat edilmesini vacip buna karşılık kafir yöneticiye itaat ve yardımı haram kılmıştır.

 İslam alimlerinin "Hakim olan yöneticinin durumunu bilmek her Müslümana vaciptir"(Ebu Hamid Gazzali, el-Mustasfa 2/39)demelerinin altında yatan etken budur."Müslüman yönetici ile beraber olmak, onu desteklemek, ona itaat etmek, açık bir küfür işlemedikçeona isyan etmemek veya itaatsizlik yapmamak, İslam dairesinde kaldığı ve İslam şeriatını uyguladığı süreceiyi veya kötü olsun arkasında namaz kılmak ve beraberinde cihada çıkmak vaciptir. Yine Müslüman yönetici, velisi olmayan Müslümanların velisi konumundadır.

Kafir yönetici hakkında ise ona bey’at etmek, onu yönetici edinmek, desteklemek, yardım etmek, onudost edinmek, sancağı altında onunla beraber savaşa çıkmak, arkasında namaz kılmak, onun hükmüne başvurmak caiz değildir. Bu kafire itaat yoktur. Aksine ona karşı çıkmak, yönetimden uzaklaştırmak ve yerineMüslüman yöneticiyi getirmek vaciptir.

Buna bağlı olarak onu dost edinen, küfrünü veya küfür yasalarını destekleyen, koruyan, yasalarının yapılmasında ve uygulamasında ortak olan ve bunlarla hüküm verenlerin kafir olduğu sonucu çıkmaktadır.

Velayet ahkamı konusunda ise, kafirin Müslümana velayeti geçerli değildir. Kafirin Müslümanlara veli (yönetici) yahut namaz imamı olması caiz değildir. Müslüman kadına nikahta veli olması, Müslümançocuklara veli yahut vasi olması yahut onlardan yetim olanların malları hakkında velayet makamında olmasıcaiz değildir.

Nikah konusunda ise, kafirin Müslüman kadınla nikahlanması caiz değildir ve nikahta ona veliolamaz. Müslüman erkek Müslüman kadınla evlendikten sonra mürted olursa, aradaki nikah batıl olur veikisi birbirinden ayrılır.

Miras konusunda ise, bütün alimlere göre din farklılığı mirasçı olmaya engeldir.Kısas ve kan diyetleri konusunda; kafirin kanına karşı Müslüman öldürülmez. Muharip kafirin veyamürtedin bilerek veya yanlışlıkla öldürülmesi kefaret ya da diyet vermeyi gerektirmez.

Öldürülenin Müslüman olması halinde ise, durum bunun aksinedir.Cenazeler konusunda; kafir için cenaze namazı kılınmaz, yıkanmaz, Müslüman mezarlığınagömülmez, kendisi için istiğfar caiz olmaz ve kabrinin başında durulmaz. Müslüman ise böyle değildir.

 Yargı konusunda; kafir kişi Müslümanlar için yargıç olmaz, Müslüman hakkında kafirin şahitliğigeçerli olmaz, küfür yasaları ile karar veren kafir yargıcın mahkemesine başvurmak caiz değildir. Bu yargıcın verdiği hükümler uygulanmaz ve o hükümlere gereken sonuçlar terettüp etmez.

Savaş konusunda kafir, müşrik ve mürted ile savaşmak, Müslüman baği ve asiler ile savaşmaktanfarklıdır. Kafirler ile savaşırken kaçanları kovalamak ve öldürmek mübah olduğu halde, asi ve bağilerdenkaçanlar izlenmez, yaralıları öldürülmez, malları yağmalanmaz, kadınları esir alınmaz. Müslümanın imanısebebiyle kanı, malı ve namusu diğer bir Müslüman için haramdır. Halbuki kafir hakkında asıl olan, kanı,malı ve namusu, Müslüman olmadıkça mübahtır.

Vela ve Bera (dostluk ve düşmanlık) konusunda, Müslümana velayet vacip olup tümden onunlailişkiyi kesmek caiz değildir. Sadece günah olan fiillerinden uzak durmak gerekir. Kafire velayet veMüslümanlara karşı kafire destek vermek veya Müslümanların sırlarını kafire bildirmek haramdır. Kafirdenilişkiyi kesmek ve ona buğzetmek vacip olup onu dost edinmek caiz değildir.

Tekfir ahkamı ile ilgili ve etkileri büyük olan daha pek çok mesele vardır. Verdiğimiz örnekler devedekulak gibidir. Sadece örnek olması amacı ile bunları burada aktardık. Bu konularla ilgili deliller ve hükümlerfıkıh kitaplarında belli ve açıktır. Mü’min ile kafir ayırımı yapmayanların, aktardığımız bütün bu konulardadini ve işi karışık olur.

 Verdiğimiz örneklerden de anlaşıldığı gibi Müslümanlarla ilgili hükümlerin kafirlerleilgili hükümlerle karıştırılmasında çok büyük sakıncalar, zararlar ve kötülükler bulunmaktadır.Bugün doğru ile yanlışın, hak ile batılın birbirine karıştığını, bu konularla ilgili şer’i meselelerde birçok Müslümanın kafasında ölçülerin bozulduğunu hepimiz görüyoruz. Bu ise bu önemli konuya gereğinceeğilmemeleri, Müslüman ile kafiri birbirinden ayırmamaları ve bu konuda ihmalkar davranmaları sebebiyleolmaktadır. Avamından, yetişmiş olanına kadar bir çoklarının ahkamda, muamelelerde, ibadetlerde, dostluk  ve düşmanlıkta ve bir çok işte bocalamalarından bu durum açıkça anlaşılmaktadır."(Ebu Muhammed el-Makdisî, Risaletu-s Selasiniyye sy: 18. Konu hakkında daha geniş bilgi için Şeyh Abdulkadir bin Abdulaziz'in " el-Cami Fi Talebil İlmiş Şerif" isimli eserinin "İman ve Küfür Konularının Önemi" başlıklı bölümünemüracaat ediniz.)


Sonuç olarak irca ehlinin "Kafirleri Tekfir Etmenin Ne Faydası Var?" şeklinde ortaya attıklarışüphenin İslam şeraitinin bütün hükümlerini iptal etmeye ve işlevsiz kılmaya yönelik bir şüphe olduğuaçıktır. Hiç şüphesiz ki bu sahibinin küfrünü artıran bir iddiadan başka bir şey değildir.

Burada konu ile paralel olarak "Kim bir Müslümanı tekfir ederse o da kafir olur" şeklinde dillerdedolaşan şüphe üzerinde de durmakta fayda vardır. "Tekfir başlı başına bir amel olarak yerilmiş ve tehlikeli olan bir iş değildir. Ancak heva ve öfkeye bina edilip, şer’i delilden uzak olarak bir Müslümanı tekfir etmek yerilmiş ve tehlikeli bir iştir. Her imanövülmüş türden olmadığı gibi, her küfür de yerilmiş ve kötülenmiş türden olmayabilir. İman çeşitleriiçerisinde farz  olan Allah’a iman olduğu gibi yine küfür olan tağuta iman da vardır. Aynı şekilde küfürçeşitleri içerisinde farz ve övülmüş olan tağuta küfretme, onu inkar etme olduğu gibi, yerilmiş ve haramolan Allah’a küfretme(tekfiretme) ve O’nu, ayetlerini ve dinini reddetme de vardır.

Bir müslümanı şer’i bir delile dayanmadan tekfir etmek ne kadar tehlikeli ise, müşrik veya kafir olan birinin İslam’ına ve dolayısıyla da kan ve malının haram olduğuna hükmetmek, bu kişiyi İslam kardeşliği veiman dostluğu dairesine sokmak da en az birincisi kadar tehlikeli ve bozgunculuğa sebep olan bir iştir.

Şüphecilerin söyledikleri (Kim bir Müslümanı tekfir ederse o da kafir olur) hadis konusunda ise; buhadis bu lafız ile Nebi(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den sahih bir isnad ile aktarılmadığı gibi, Müslümanıtekfir eden her kişi de kafir değildir. Özellikle tekfir edilen Müslüman, Allah(Subhanehu ve Tealâ)ve Rasulü’nün küfür olarak isimlendirdiği bir iş nedeni ile tekfir edilmiş ise.Bu hadisten, Müslüman bir kişinin asla tekfir olunmayacağını anlamak; Allahu Teala’nın, İslam’ıizhar ettikleri halde (Müslüman olduklarını açıkladıkları halde), bazı insanlar hakkında indirdiği şu ayetlereters düşmektir:"Boşuna özür dilemeyin. Çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kafir oldunuz." (9, Tevbe/66)"Şüphesiz ki, kendilerine doğru yol belli olduktan sonra arkalarına dönenleri, şeytan sürüklemiş vekendilerine ümit vermiştir." (47, Muhammed/25)"Ey iman edenler, sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah, sevdiği ve kendisini seven,mü’minlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kafirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. Bunlar  Allah yolunda cihad ederler ve hiç bir kınayıcının kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasınaaldırmazlar). Bu Allah’ın dilediğine verdiği lütfudur. Allah’ın lütfu ve ilmi geniştir." (5, Maide/51
)Bununla beraber eğer ki Müslüman küfre girmez veya dinden dönmez ise fıkıh kitaplarında elealınan “Mürtedin Hükmü” bahsinin faydası ve gereği nedir? Ki bu bâblarda zikredilen delillerden birisi de Allah Rasulü’nün
 Sallallahu Aleyhi ve Sellemşu sözüdür: “Kim dinini değiştirirse, onu öldürün!” Yine Müslim’de geçen bir hadiste Allah Rasulü(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)şöyle buyurur:“Kim Müslüman bir kardeşine; ‘Ey kafir’ derse ve bu sözü söylediği kişi kafir ise (bir sorun yoktur). Ancak kafir değil ise bu sözü kişinin kendisine döner.

” Hadiste geçen “kişi kafir ise” sözü; küfrünü açığa vurduğu ve tekfirin engellerinden bir engelin de kendisi hakkında bulunmadığı bir Müslümanın, tekfiredileceğine delildir. “Böyle değil ise bu sözü kişinin kendisine döner” sözünün manası ise kişinin tekfir ettiğişahısta küfre sebep olacak bir durum yok ise bu sözün kişinin kendisine döneceğidir.Kişiyi küfre sokacak türden bir söz veya amele binaen, kişi bir Müslümanı tekfir eder de, tekfir ettiği bu kişi tekfirin engellerinden bir engelin bulunması sebebi ile bu hükmü hak etmiyor olsa dahi, tekfir eden bu kişi küfre girmez. Özellikle tekfir eden şahıs, tekfir ettiği bu şahsı Allah’ın dinine ve hududlarına karşısergilenen öfke nedeni ile tekfir etmiş ise bu yaptığından dolayı ecir bile alır. Aynen Ömer(radıyallahuanh)'ın, Hatıb(radıyallahu anh)hakkında Rasulullah(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'a "Bana izin ver de bumünafığın boynunu vurayım" demesi gibi…Bununla beraber Allah Rasulü(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)Hatıb(radıyallahu anh)’ın küfregirmediğini açıklamaktadır. Ancak bu açıklamasına rağmen Hz. Ömer’e karşı "Bu sözün sana geri döndü.Çünkü sen bir Müslümanı tekfir ettin ve kanını helal gördün. Kim bir Müslümanı bu şekilde tekfir ederseküfre girer" diye bir söz söylememiştir.

İbnu’l-Kayyım(rahimehullah)“Zadü’l-Mead” isimli eserinde, Mekke’nin fethi ile alakalı olarak HatıbBin Ebi Belta’nın kıssasını işler ve yine aynı manaya işaret eder.Muvahhidlerin, faydanın artması açısından bilmeleri gerekir ki ilim ehli, birkaç yönden bu hadisite’vil etmişlerdir. Bu yönlerden birisi; kim Müslümanın dinini ve Tevhid’ini küfür ile vasıflandırırsa şüphesizküfre girer. Bir diğer yön ise yine kim Müslümanı tekfir etmeyi basite alır ve bunu önemsiz bir iş olarak değerlendirirse küfre düşebilir. Yine ilim ehlinin hadis hakkında başka te’villeri de bulunmaktadır.

Nevevi (rahimehullah)Sahih-i Müslim şerhinde ilim ehlinin bu görüşlerini ele almaktadır.İlim ehli bu hadisin te’vilini ve manasını diğer nassların ışığında değerlendirerek yapmışlardır.Çünkü bu hadisin zahiri, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in açıkladığı, küfür ve iman konularında sapasağlam olandinin temellerinden bir tanesine muhalif konumdadır.

 Bu hadisin zahirinin muhalif olduğu esas ise AllahuTeala’nın şu hükmüdür: "Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse içinbağışlar." (4, Nisa/48)

Müslümana dünyevi bir öfkeye binaen küfür iftirasında bulunmak şirk konumunda değildir. Bunedenle bu hadisi te’vil eden ilim ehli, onu diğer sağlam nasslar ışığında değerlendirmişlerdir.Şayet biz, bu hadise binaen ortaya atılan bu şüpheye uygun olarak; bize düşmanlık gösteren, bizi veya Müslüman muvahhidlerden başkalarını tekfir eden, tağutları, onların kanunlarını ve askerlerini desteklemek için Tevhid’imiz ve tağutlardan uzaklaşmamız nedeniyle bizi Hariciler olarak isimlendiren kişilerin kafirolduklarını beyan etsek, doğru söylemiş oluruz. O zaman bu sözü te’vil etmeye de ihtiyaç kalmazdı. Çünkü bu, kesin olan bir küfürdür.Bu şüphe sahiplerinin cahillerinden olanlarının, “kafir anne-babadan doğmuş bir kafir olmadıkça,kimse tekfir edilemez” sözüne gelince, bu boş bir sözdür. Çünkü bunu söyleyen kişi İslam dininin hakikatini bilmeyen bir kişiden başkası olamaz. Bu nedenle, kendisine cevap vermek için uğraşmak, zaman ve gayretkaybı olur. Bu cahilin sözünün manası; bir Müslümanın asla tekfir edilemeyeceği manasına gelir ki bu,önceki dönemlerde yaşamış olan kimselerden, ne bir alim ne de bir cahilin söylemediği bir şeydir.Mürtedin hükümleri konusunda, Allahu Teala’nın, Rasulü’nün ve alimlerin sözlerinden sunulanlar, bu şüphenin geçersizliğini ortaya çıkarmada yeterlidir. Gözleri kör olan kimse için bu bahsedilenlerde şifa vardır....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.