Sayfalar

Hamd, ancak Allah'adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz.

18 Şubat 2013 Pazartesi

Davet Mektubu


Hâmd âlemlerin Rabbi olan Allah (a.c)'a mahsustur. O doğmamış ve doğurulmamıştır. O'nun öncesi ve sonrası yoktur. Ölüm ve yokluk O'na arız olmaz.O'nun dengî hiçbirşey yoktur. O'nun kürsüsü herşeyi kuşatmıştır. İlmi ile geçmiş ve gelecekteki herşeyi bilir. Kullarını herân görür ve gözetir. O'nun bütün kullarını herân görmesi, isteklerini duyması, yaptıklarını, kalplerinde olan biteni bilmesi O'na ağır gelmez. Bütün duâlar O'na yükselir. O herân yaratma halindedir. Bütün kullarına Râhman yanlızca mü'minlere Râhimdir. En güzel isimler O'nundur. Kullarının kalbini çekip çeviren O'dur. Ona hiçbir kötülük dokunmaz, kulun yaptığı hiçbirşey de ona fayda sağlamaz. Hâmd ve senâ, Medh-u, minnet onadır. O'ndan bağışlanma ve yardım dileriz.

En güzel ve kıymetli sâlat ve selâm mahlukâtı uyârıp âlemi ervahta verdikleri sözü hatırlatmak onlara hâk yolu işaret etmek, bâtıl dan sakındırmak için Rahmet olarak gönderilen, sözü, özü doğrulanmış Önder, Rehber, Komutan Muhammed (aleyhiselatuveselam)'e ve onun ehl-i beytine, darlıkta, zorlukta, mutlulukta yanında olan güzide ashabına ve onlar gibi yaşamaya çalışıp kur'an ve sünnet merkezli yaşam süren, hayatına ona göre belirleyen, bu mukaddes dini dert edinip, selefinin metod ve menhecin den ayrılmadan adım adım takip eden, cefa çeken, horlanan, alay edilen garip muvahhid lere olsun


Allah (azze ve celle) kime hidayet eder onu karanlıklar dan aydınlığa çıkarırsa, onu karanlığa sürükleyip saptıracak yoktur. Yine kimi saptırır karanlıklar da bırakırsa ona hidayet edecekte bulunmaz. Nefsimizin şerrinden ve kötülüklerinden, amellerimizin azlığından acziyetimizden Alemlerin Râbbi olan Allah (azze ve celle)'a sığınırız.


Sözlerin en güzeli muhakkak Allah (azze ve celle)'ın kelâmıdır. Yolların en güzeli Muhammed (aleyhiselatuveselam) ve ashabının yoludur. Sonradan uydurulup dine ibâdet babında sokulan herşey bid'at, her bid'at delalet ve her delalette ateştedir.

Allah (azze ve celle) haniflerin imamı olan İbrahim (aleyhiselam)'a uyması için Rasullullah'a telkinde bulunup Ona tabi ol demiştir. Bütün müslümanlara örnek olarak gösterilen milleti ibrahim Allah'ın razı olduğu bir millettir. Allah (azze ve celle) şöyle buyurur; “Kendini bilmez ahmaklardan başka kim ibrahimin milletinden yüz çevirir.” (Bakara 130) Rasulullah önderimiz ve rehberimizdir. En büyük İmam odur, ona uymak onun gibi yaşamak, elbette sıkıntı verecek “Yahu bu devirde böyle olurmu?” “Tamamda sakal ve salvarda neyin nesi daha genceciksin hayatını yaşa.” bu gibi sözler ile Rasulullah'a her haliyle benzemeyi engellemeye kalkışalardır. Üstad Seyyid kutub (Rahimahullah) derki; “Taviz, ancak tavizi doğurur.” Bugün sakal bırakma diyen, yarın sakallılarla gezme, boşver sanamı kalmış insanlara dini anlatmak, çok namaz kılma,....” diyeceklerdir.

Oysa Allah (azze ve celle) Kur'ân'da “Kınayıcıların kınamasından korkmayın. Allah'dan korkun” buyurmuktadır. Müslüman kişilik “Eee neyapalım, bu devirde böyle yaşamak çok zor.” diyemez. Bunu söyleyen ancak müslüman olduğunu iddia eden ama müslümanlığı ve Allah'ın davasını anlamamış bir zavallıdır.
Müslümanım diyen ve müslümanca yaşayan herkesin ödemesi gereken bir bedel vardır. Bedelsiz hiçbir şey yoktur.
Takvalı olmak bedel ister;Ahlakını düzeltmek, harfiyen Rasulullah (aleyselatu ve selam)'a uymayı gerektirir bunun sonucundan Rasulullah (aleyselatuveselam)'ın maruz kaldığı bütün itham ve sıkıntılara maruz kalır. İbâdet ve tâatle Allah (azze ve celle)'a varılır, cennet için bedel ödenir, Kişi ihsan ilkesi üzerine Rasulullah (aleyselatuveselam)'a bağlı kalır ve ihlas ile mücadele eder ise, dünyada bir cennet ahirette bir cennet ile müjdelerlenir. Allah (azze ve celle) şöyle buyurur; “Dünya hayatında da ahirette de onlara müjde vardır. Allah'ın sözlerinde asla değişme yoktur. İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir. (Yunus 64)”


Müslümanım diyen bir kimse hastalığın vermiş olduğu acıya, ailesinin veya kendinin başına gelmiş bir musibete, mallarının azlığına veya dünyanın bir çok zevkinden mahrum kaldığına üzülmemesi gerekir. Rasulullah (aleyhiselatuveselam) der ki; “Dünya mü'min'in zindanı, kâfirin cennetidir.” Ömrümün sonlarında ölümcül bir hastalığa yakalanan bir müslüman bu durumdan dolayı daha çok Hamd etmelidir, bilinmelidir ki Allah (azze ve celle) bir kulun iyiliğini isterse onu hastalıkla imtihan eder ve sabır verir tâki onun günahlarına kefâret olsun. Müslüman musibet istememeli ancak gelen musibetlere sabretmeli Allah (azze ve celle)'dan süreki yardım isteyip sebat etmelidir. Her musibet bir imtihan her imtahan da bir nimettir çünkü imtahanı başarıyla geçen kimselere Allah (azze ve celle) müjdeler vermiştir. Müslüman her musibete imtihan gözüyle bakarsa bu şuur ona güç verir. Bugün memur olmak için onca yıl sadece bir imtihan için çalışan kişileri düşününce bu şuurun ancak dünyevi menfaatlerde olduğu görülüyor. Ancak bu dünyevi mefaatleri uhrevi menfaate çevirmek için her musibetle bir imtihan gözü ile bakar çok mücadele edersek ozaman sınavımızın sonucuda büyük olacaktır.


Bu mücadele için Allah (azze ve celle) daha çok sabır ve sebat verecektir, muhtemeldir bu sabrın karşılında daha çok musibet gelecektir ancak bu gelen musibetlere dediğimiz gibi, imtihan ve nimet sonucunda günahlara kefaret,daha cok sevap!Gözüyle bakarsak ozaman ziyanı kâr'a çevirmiş olacağız.

Bu durumda üzülmek/hüzünlenmek kişiyi sabırdan alı koyar, çünkü hüzün insana yorgunluk, sıkkınlık, hiçbir seyden zevk alamamak, iradesizlik gibi duyguları yaşatır ve insan hüzünlü olunca hiçbir ibadetini ihlas ile yapamaz, İslâm ile ilgilenemez. Bunları yapsa dahi biryerde kopukluk olur. Bu hüzünü, hüsnü zan'a çevirmek gerekir. Bir müslüman gözünün gördüğü ve görmediği herşeyi yaratan Allah (azze ve celle)'ı düşünmesi ona kavuşmayı umması elbetteki bütün dünya zevklerinin üstünde bir zevktir. Bu durumda günahlarına tevbe etmek ve Allah (azze ve celle)'a güvenmek ona karşı hüsnü zan beslemek gerekir. Allah (azze ve celle) buyurdu ki; “De ki; Ey kendi nefsileri aleyhinde haddi aşan kullarım. Allah'ın rahmetin den ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahlarınızı bağışlar. Şüphesiz o çok bağışlayan ve çok esirgeyendir. (Zümer 53)” Müslüman müsibetler sebebi ile oluşan bütün hüznü ve kederi atması bütün olumsuzlukları artı yöne çekmesi gerekir. Allah (azze ve celle) buyurur ki; “Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. (Ali imran 139)”


Bu durumda kişi Tevhidi her alanda aktifleştirmelidir. Çünkü cennet ancak Tevhidi bir hayat ile hayatını sürdüren kimselerin yeridir. Tevhid dini Allah (azze ve celle)'ın tek istediği, peygamberlerini bu amaç uğruna gönderdiği bir dindir. Tevhid dünyanın kuruluş gayesi, peygamberlerin tek amacıdır. Allah (azze ve celle) bütün günahları affedeceğini söylemiştir, yine cehenneme girenlerin bile birgün oradan çıkacağını söylemiştir. Ancak hayatta iken tevhidi sağlamış insanlar için geçerlidir.

Tevhid -La İlahe İllAllah-'ın kendisidir. Allah (azze ve celle) âlemi êrvahta bütün ruhları yarattığı zaman herkesi kâlu belada toplayıp ruhlara seslenmiş “Ben sizin Rabbiniz Değilmiyim?” demiştir. Bütün ruhlar “Evet sen bizim Rabbimizsin” diye cevap vermişler.
Allah (azze ve celle) insanlığın annesi ve babası Adem ile Havvayı dünyaya gönderdiği zaman onların neslinden, “Evet sen bizim rabbimizsin” diyen ruhlar, çeşitli vesileler ile dünyaya gelmişlerdir. Her dünyaya gelen (Allah'ın rahmet ettikleri hariç) Allah'a verdikleri bu sözü unutmuşlar, Hiçbir gaye ve amaç olmadan hayvanlar gibi yaşamışlar.

Allah (azze ve celle) kullarına olan rahmetin den, her kavime bir peygamber göndermiş ve daha önce verdikleri sözü hatırlatmışlardır. İnsanların bazıları hevasını ilah edinmiş, kimisi karısını, kimisi babasını, kimisi atasını, kimisi ırkını, kimisi kavmini, kimisi kendi elleriyle yaptığı putulu, kimisi ayı, kimisi güneşi, kimisi yıldızları, kimisi bulutları, kimisi yagmuru, kimisi toprağı, kimisi taşları....” Her gelen peygamber kişilerin hayatlarında olan bu gibi ilahları reddetmelerini, ibadeti sadece Allah'a yapmalarını ilah olarak sadece onu kabul etmelerini söylemişlerdir. Allah (azze ve celle) buyurdu ki; “Biz her kavme Allah'a ibadet edin, Tağuta kulluk etmekten kaçının diye emretmeleri için bir peygamber gönderdik.(Nahl 36)”


Allah (azze ve celle) ayeti kerime de, bütün müşriklerin taptıkları ilahları tek bir isim ile isimlendirmiş ve hepsine -Tağut- demiştir. Tağut demek, Allah'a isyan noktasında kendisine itaat edilen, Allah'a ibadetten alı koyan, Allah'ın dışında ibadet edilen herşeydir. Allah her insana hayatında ne tağutu varsa ona ibadet etmemesini onu inkar edip uzaklaşmasını emretmiştir. İbadet kavramı çok geniş bir kavramdır.



İbadet; “Sevilen, korkulan, yardımı beklenen, dua edilen, adak adanan, kurban kesilen, namaz kılınan, oruç tutulan, rızasını gözetmek razı etmek için yaptığımız hac, zekat, sadaka,vb. Gibi ameller olduğu gibi aynı zamanda, hükmüne razı olunan, koyduğu kanun ve getirdiği nizama göre hayatını belirleyen, çizdiği sınırları aşmadan sadece onu razı etmek için çalışmak. Sadece onun kanunlarını benimseyip hilafına itiraz edip reddetmek, sadece onun kanunlarına muhakeme olmak.vb gibi Allah (azze ve celle)'ın rızasını gözeterek, sevip hoşnut olacağı her hareket ibadettir. Aynı zamanda her hususta sadece Allah (azze ve celle)'a itaat etmek, ona isyan noktasında itaat edilen şeylerden beri olmakta ibadettir.”


Allah (azze ve celle) şöyle buyuyor; “ Ey adem oğulları, ben size şeytana ibadet etmeyin, o size apaçık bir düşmandır diye haber vermedimmi.(Yasin 60)”

Burada ifade edilen ibadet etmeyin lafzını müferssirler, Allah (azze ve celle)'a isyan noktasında ona itaat etmeyin diye açıklamışlardır. Zaten mantıken de kendisini semavi bir dine nispet eden hiç kimse şeytana ibadet etmez. Bilakis dilinden geldiğince ona lanet okur. Bu ayetten anlıyoruz ki Allah (azze ve celle)'a kendilerini denk tutan veya Allah (azze ve celle)'a isyan fiilleri izhar eden kimselere isyan ettikleri hususta itaat etmemiz ona ibadet etmemizdir. Sonuç olarak ibadet olabilecek her ameli sadece ve sadece Allah (azze ve celle)'a yapmak için gönderildik ve bizden beklenen istenende budur.



Allah (a.c) şöyle buyuruyor; “Dinde zorlama yoktur, hak ve batıl birbirin den apayrıdır. Kim tağutu inkar eder, Allah'a da iman ederse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutulur. Allah işiten ve bilendir. (Bakara 256)



Allah (azze ve celle) ayette, kendisine ibadet ve itaatten alı koyan herşeyi reddetmemizi, inkar etmemizi, ondan uzaklaşmamızı emretmiştir. Çünkü biz onlardan uzaklaşmaz isek, Allah (azze ve celle)'a tam anlamıyla kulluk etmemiz, ibadetlerimizi sadece ona yapmamız mümkün olmaz. Öncelik li olarak Allah (azze ve celle) bizim onlardan uzaklaşmamızı bundan dolayı istemiştir. Taki bütün ibadetleri sıhhatlı bir şekilde Allah (azze ve celle)'a yapalım.



Allah (a.c) şöyle buyurmuştur; “Andolsun ki nuhu elçi olarak kavmine gönderdik. Dediki; Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur.” (A'raf 59)


Allah (a.c) şöyle buyurmuştur; “Ad kavmine kardeşleri hudu gönderdik, Dediki; Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur.” (A'raf 65)

Allah (a.c) şöyle buyurmuştur; “Semud kavmine kardeşleri salihi gönderdik, Dediki; Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur.” (A'raf 73)

Allah (a.c) şöyle buyurmuştur; “Medyene kardeşleri şuaybı gönderdik. Dediki; Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur.” (A'raf 85)

Görüldüğü üzere hiçbir peygamber kavimine Allah (azze ve celle)'ın varlığını ispatlama yoluna gitmemiş sadece ibadetlerin de ortak koştukları için onları uyarmış, hayatarındaki tağutlar dan beri olup, ibadeti sıhhatlı bir şekilde sadece Allah (azze ve celle)'a yapmalarını tebliğ etmişlerdir. Zaten kur'an'ı kerime bakıldığı zaman, Allah (azze ve celle)'ın kendi varlığını ispat etmek için birşeyler indirdiği görülmemiştir. Zira her ayet Allah (azze ve celle)'ı ibadette birlemeye davet etmiştir. İlginçtir dün müşrikler tarafından peygamberin (aleyhiselatuveselam) yeni bir din ile geldiği iddia edilmişti, ibrahim (aleyhiselam)in dininin dışında bir din getirdiği söylenmiştir. Bugün ise bizim yeni bir din getirdiğimiz iddia ediliyor, peygamberin (aleyhiselatuveselam)'in dininin dışında yeni bir din.


Bilmeliyizki, rivayetlere göre 124 bin peygamber dünyaya “Hayatlarınızda ki her tağuttan sakının, Sadece Allah'a ibadet edin” ilkesi üzere gelmişlerdir. Kainatta iki tane sadece iki tane din mevcuttur. Biri Tevhid dinidir. Diğeri ise şirk dini, bugün kendilerini çok akıllı sanan ahmak ateistlerin dini bile vardır. Onlarda şirk dinine mensup mahluklardır. Dolayısıyla bir kimse ya müslümandır. Ya da kafir. Bunun orta yolu yoktur.


Allah (a.c)'ın bize haber verdiği sapasağlam kulpa yapışmamız için öncelikle Allah (a.c)'ın dışında ibadet edilen her merciyi inkar etmemiz lazımdır. Sapa sağlam kulp “La İlahe İllAllah”dır. Bu sağlam kulpikikısmaayrılır.

1)Nefy-İnkar
2)İspat-Kabul
La İlahe lafzı nefyi içerir ve bu kelime; Allah (azze ve celle)'a hakimiyet te denk tutulan parlementoları, millet meclislerini, beşeri kanun ile hükmeden bütün otorite ve mahkemleri, beşeri ürünü bütün ideolojileri, kendisine dünyevi ve uhrevi yardım edeceğini iddia eden sahte şeyhleri, beşeri teşrileri korumak için açılan bütün askeri güçleri, tağutları korumak için görevli din kisvesi altına girmiş -Atatürkün ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağına yemin eden- bütün bel'am imamları, putlaşan hükümleri, kanun, nizam, yaşantı, insan, vb bütün Allah'a isyana kalkışan, ilahlık moduna geçmiş kimseleri, ilah konumuna getirelen her cismi, mahluku reddetmeyi gerektirir.

İllAllah kısmı ispatı içerir, bu kelime; Allah'ın kanunlarını, emir ve yasaklarını, hayat nizamanın daki metodunu, yaşatanın, öldürenin, rızık verenin, doğa işlerini düzenleyenin, kendisi olduğunu asla ortağı olmadığını kabul etmeyi gerektirir. Ve yine ancak o tek sevilir, güvenilir, yardımı beklenilir, yanlızca mahluk ona muhtac olur, her işin çözümü onun elindedir, yanlızca ondan korkulur. Bu gibi bütün ibadetleride ona has kılmak ispat ettiğinin işaretidir.

Kısaca -tevhid- bütün ilahlık iddiasında bulunani, ilah konumuna getirilen herşeyi zatında ve sıffatlarında Allah'ı birlemektir


Buna ilişkin Muhammed (aleyhiselatveselam) şöyle buyurmuştur; “Kim “La ilahe illallah” derse ve Allah (azze ve celle)'dan başka tapılanları reddederse malı ve kanı haram olur. Onun hesabı Allah’a aittir.”(Müslim İman )


İşte Allah'ın bizim öğrenmemizi ve üzerinde sebat etmemizi emrettiği Tevhid budur.Bu tevhidi öğrenip onunla amel etmeden, ne cennet vardır, nede rahatlık, Tevhidi bilmeyen hem dünyada sefalet içinde hemde ahirette rezil ve rüsvaylık içinde olacaktır. Her nekadar müslüman olduğunu iddia etsede Allah'ın istediği gibi imân etmez ise o kimse cenneti hak etmediği gibi cehennemden de çıkmaz.

Günümüzüm en büyük tağutu Allah'ın sistemini, kanunlarını, kurallarını, emirlerini, yasaklarını ortadan kaldırıp kendi hükümlerini kanunlaştırıp yasa haline getirip insanlara uygulayan demokrasi havariliğini yapan kafir sistemdir. Bunu düzenleyen millet vekilleri ve onlara bağlı olan müseseleri Allah'ın değil kendi kanunlarıni icra ediyorlar. Dolayısıyla Allah'ı hakim (hükmeden) sıffatını iptal edip. Hakim (Hükmeden) sıfatını kendi meclislerine veriyorlar. Böylece Allah'a isyan edip, kafirlerden oluyorlar. Allah (azze ve celle) şöyle buyrur; “Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmez kafir olur. (Maide44)” Yine şöyle der; “Allah Hüküm koymadan kendisine ortak kabul etmez. (Kehf 26)” Yine şöyle der; “Hüküm ancak Allahındır. (Yusuf 40)”


Üstad Seyyid kutub bu ayet hakkında şöyle diyor; İster beşer türünden olsun, isterse beşer dışındaki ruhlar, şeytanlar, melekler, Allah'ın hakimi bulunduğu evrensel güçler türünden olsun, sözkonusu "sahte" rabblerin tamamı, rabblik noktasında bir hiçtir, rabblik gerçeğinin en ufak bir niteliğine bile haiz değildir. Rabblik sadece ve sadece, her şeyden üstün ve tek olan, kulların yaratıcısı ve onların tümünden üstün bir konumda bulunan Allah'a aittir.


Gelgelelim çeşitli cahili sistemlere ve ortamlara mensup kimi insanlar, sözkonusu sahte rabblere, kendi kafalarından bazı isimler yamamakta, bazı sıfatlar takmakta ve de kimi özellikler yakıştırmaktadır. Bunların başında da bu tür sahte rabblere tanınan, hüküm koyma ve otorite yetkisi gelmektedir... Oysa Allah onlara ne böylesi bir otorite tanımış, ne da onların doğru olduklarına ilişkin bir delil indirmiştir.( Fizilal kur'an Tefsiri)


Allah'ın haram dediği birşeyi bu hükümet helal sayıp insanlara uygulayıp Allah'a isyan etmişlerdir. Allah (azze ve celle) şöyle buyurur; “Allah'ın izin vermediği şeyleri kendilerine yasalar yapan ortaklamı vardır.?Eğer azabı erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimler için can yakıcı bir azap vardır.” (Şura 21)” Yine şöyle der; “Onlar hahamlarını (Rahiblerini) meryem oğlu isayı Allah'dan başka Rabler edendiler.(Tevbe 31) "Tevbe 31" ayetinin tefsirine bakıldığında, hep aynı ifadelere (hadiseye) yer verilmiştir. O hadise şöyledir; Adiy bin hatem -Önceden Hiristiyan olan bir sahabeydi- ve Rasulullah (aleyhiselatuveslam) Onlar Rahiblerini, bilginlerini (din adamlarını) Allah'dan başka rabler edindiler buyurduğunda, Adiy bin Hatem, Ya Rasulullah (aleyhiselatuvesselam) biz onları rabler edinmedikki dediğinde, Rasulullah (aleyhiselatuvesselam) şöyle buyurmuştur, Peki ya Adiy! Siz onların helal dediklerini helal, haram dediklerini haram kabul etmediniz mi? Adiy ibn Hatem "evet" cevabını verince, Rasulullah (aleyhiselatuvesselam) işte bu onları Allah (azze ve celle)'dan başka rabler edinmektir, buyurdu.


Bir kimse Allah (azze ve celle)'ın kanunlarını hiçe saymış, kendi koymuş olduğu kanunları yürülüğe koymuş, Allah (azze ve celle)'ın haram sayıp kesinlikle meşru saymadığı konularda isyana kalkışmış helal ilan etmiş, Allah (azze ve celle)'ın helal kıldıklarına aynen isyan ederek haram saymış yasaklamış kendini Allah (azze ve celle)'dan başka bir rab ilan etmiş Tağut olduğunu açıkça beyan etmiştir. Bir kimse onların partilerine üye olur, kanunlarını benimser, ona davet eder, gidip oylarıyla onları şeçer başa getirir veya başa getiremese bile oy olarak fiili destek verirse Ayet ve hadislerin hükümleri ile kafir olur. Bu yapılan fiil “La ilahe İllallah”ı bozan unsurlardan olup kişiyi kafir ve müşrik yapan bir küfür amelidir.


Yani şöyle bir iddia'ya kalkışan kimse çok cahil bir kimsedir, “işte biz oy vermezsek daha kötüleri başa gelir daha kötü kanunları yaparlar vs.....” İslâm'da ehveni şer diye bir kaide vardır. İki haramdan daha az haram olanını tercih etmedir. Bu kaide ancak, iki haram arasında zorlanan kişi için geçerlidir. Mesela biri zoraki, “Ya bu içkiyi içeceksin, yada ölmüş at eti yiyeceksin” derse, daha az haram olan at etini seçmek daha ehvendir. Yoksa iki tane parti vardir biri diğerinden daha iyidir diye ona destek olun maz. Birincisi buna zorlayan kimse yoktur. İkincisi bu partiler haram değil şirktir. Dolayısı ile iki haramda seçim olabilir çünkü her haramın günahı aynı değildir. Ama her şirkin günahı aynıdır.
Allah (azze ve celle) şöyle buyurur; “Allah şirki asla bağışlamaz, bunun dışında günahları dilediği kimse için bağışlar. (Nisa 116)” Dikkat edilirse ayette, her günahı dilerse bağışlayacağını beyan ediyor. Yani kişi zani (zinakar), içkici, kumarcı, faizci olabilir Allah (azze ve celle) dilerse bağışlar. Ancak Şirki asla affetmeyeceğini beyan ediyor.

Allah'ın isimlerinden biri hakimdir, yani kanun koyan hükmedendir. Allah'ın dışında hüküm verenlerde Allah'a kendilerini denk tutmuşlardır. Mesela Allah (azze ve celle) zina edenin yüz sopa ile cezalandırılmasını emretmiştir, ancak mevcut sistem bunu rızaya bağlamıştır. Dileyen dilediği kimse ile nikah olmadan zina edebilir buna bir ceza yoktur. Yine Allah hırsızların ellerinin kesilmesini söylemiştir ama mevcut sistem 3/5 ay hapiste tutup bırakmayı tercih etmiştir.

Yine Allah faizi yasaklamış ama mevcut sistem heryerde bankalar açarak faizi helal saymıştır. Hatta öyle ki Allah (azze ve celle) bir erkek ile bir kadının evlenmesini nikah akdine bağlamıştır. Ancak mevcut sistemin imamları resmi nikah olmadan dini nikahı bile yapmaz hale gelmişlerdir. Resmi nikah olmadan dini nikah yapanı görevden almışlardır.

İşte bu sistem bu derece Allah'a ve kanunlarına düşmanlık beslemekte ona kafa tutmaktadır. Her müslümanın bu sistemle ilişkisi olan bütün müesselerden uzak durması gerekir. Yoksa müslüman kalması imkansızdır. Bir anne kızını mevcut sistemin okunula başı kapalı gönderdi diye iki yıl hapse mahkum edilmiştir. Daha geçen gün haberlerde gördük.

Peygamber (aleyhiselam) bindörtyüz yıl önce dünyaya gelmiştir. Vahiy ile desteklenmiş ve Allah (azze ve celle) dinini onun aracılığı ile tamamlamıştır. Allah (azze ve celle) şöyle buyurur; “Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı (verip ondan) hoşnud oldum. (Maide 3)” Rasullullah (aleyhiselam) zamanında bütün hükümler ayrı ayrı sahaberler aracılığı ile verilmiştir. Dinde eksik hiçbir şey kalmamıştır, Allah'ın emretmediği Rasulullah'ın yapmadığı hiçbir amel ve ibadet kabul olunmaz. Rasullullah (aleyhiselam) “Sonradan ortaya çıkan her ibadet batıldır, tarafımızdan reddedilmiştir.” buyurmuştur. Allah (azze ve celle) aile içinde olan meselelere bile hüküm tahsis etmiştir, kurân ve Rasulullah'ın siretinde herşey mevcuttur. Dinde hükmü mevcut olan meselelerde bir kimse ile anlaşamazsak mevcut şer'i mahkemelere gitmekte fayda vardır. Ancak günümüzde şeriât mahkemeleri olmamasından dolayı mevcut küfür sisteminin yetkili mahkemelerine gidilmektedir. Allah (azze ve celle) kendi dışında hüküm veren bütün mercileri kötülemiş ve her müslümanın bu gibi yerleri inkar edip onlardan uzak durmasını istemiştir. Aksi halde hükmü kendisinden başkasına verdiklerinden dolayı onları azap ile müjdelemiştir.


Allah (azze ve celle) şöyle buyurur; “Ey iman edenler, Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan idarecilere de itaat edin. Eğer Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsanız, aranızda herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düştüğünüz zaman onun hükmünü Allah'a ve Peygambere havale edin. Bu daha hayırlıdır. Ve netice bakımından da daha güzeldir.Sana indirilen Kur’an’a ve senden sonra indirilen kitaplara iman ettiklerini iddia edenleri görmüyor musun? Onlar, tağutun önünde muhakeme olunmak istiyorlar. Halbuki o tağutu inkar etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan onları, derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. Onlara: "Allah'ın indirdiği Kur'an'a ve Peygambere gelin." denildiğinde, münafıkların senden şiddetle yüz çevirdiklerini görürsün.Kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde nice olur halleri? Sonra da sana gelip: "Biz iyilik etmek ve uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik." diye Allah'a yemin ederler. İşte bunların kalblerindekini Allah bilir. Onlara aldırma. Onlara nasihat et. Kendilerine tesir edecek güzel söz söyle. Biz bütün Peygamberleri Allah'ın izniyle kendilerine ancak itaat edilsin diye gönderdik. Eğer insanlar kendi nefislerine zulmettikleri vakit, sana gelip de Allah'tan, günahlarını bağışlamasını dileseydiler, Peygamber de onların bağışlanmasını isteseydi, muhakkak ki Allah'ı, tevbeleri kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı. Rabbine yemin olsun ki aralarındaki anlaşmazlıklarda seni hakem seçip sonra da verdiğin hükme, içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamıyla boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar. (Nisa 59-65)”


Ayetlerinde anlaşılacağı üzere Allah (azze ve celle)'ın ve peygamberin değilde. Kendi heva hevesini kanun yapan mercilere gidip, anlaşmazlıklarını onlara sunanların kafir olduklarında işaret vardır. Bir müslüman sadece Allah'a ve rasülüne muhakeme olmalıdır. Sadece Allah'ın ve rasülünün kanunlarını kabul etmelidir, bunun dılında kalan vahiyle desteklenmemiş hiçbir hükmü kabul etmemeli ve onlara anlaşmazlığını sunmamalıdır. İmam Ebu Hanifenin öğrencisi İmam Muhammed eş şeybani der ki; “Eğer Müslümanlar ile zımmillere bir kadı tayin edilirse, kadı Müslüman olmadığı müddetçe müslümanın lehine ve aleyhine hükmetmesi caiz değildir.” (Siyerül kebir)

İmam Şevkani Nisa 60'ı zikretikten sonra şunları söylüyor; “Rasulullah (aleyhiselam)’e inen Kur’an’a ve ondan önceki nebilere inen kitaplara inandıklarını iddia etmelerine rağmen, bunları bozan ve yürürlükten kaldıran taguta muhakeme olmak isteyenlerin bu iddiasına şaşılır doğrusu. Allahu Teala’ın şeriati dışındaki her şeriat, taguttur. Oysa Allahu Teala, gerek Rasulullah (aleyhiselam)’e ve gerekse ondan önceki bütün rasullere tagutu reddetmelerini emretmiştir.” (Fethul Kadir Tefsiri c: 1 s: 482)


İmam Kurtubi şöyle diyor: Ebu Ali dedi ki: “Allah'ın kanunlarından yüzçevirip onların dışında başka hükümleri isteyen kafir olur.” (Kurtubi Tefsiri s: 2185)
İmam İbn Kesir şöyle demektedir; “Allah-u Teâlâ tüm işlerde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'i hakem tayin etmeyenin iman etmiş olmayacağını kendi adına yemin ederek belirtiyor. Allah'ın rasulü sallallahu aleyhi ve sellem hükmederse o haktır. Zahiren ve batınen yalnız ona bağlanmak gerekir.” (İbni Kesir Tefsiri c: 1 s: 520)



İmam İbn Kayyım derki; “Allah we Rasulunun getirdiği şey dışında birşeye başvuran yada hüküm için başvuran kimsenin, Tağut'a başvurduğunu ve O nun hükmünü istediğini bildirmektedir. Tağut, Ma'bud, tabi olunan yada itaat edilen olrak sınırı aşan her kuldur. Her topluluğun Tağut'u, Allah ve Rasul'u dışında başvurdukları, Allah'a itaat olduğunu bilmedikleri, Allah dısında İbadet ettikleri, Allah'tan bir delil olmaksızın tabi oldukları yada itaat ettikleri herkestir." Ve yine şöyle der; "Kim rasulün getirdiğinin dışında bir hüküm verir veya bu hükme muhakeme olursa işte o, tagutu hakem tayin etmiş ve taguta muhakeme olmuştur.” (İ'lamu'l Muvakkiin)


Büyük geçmiş imamların bu konu hakkındaki görüşleri bunlardır. Ayet hadisler ve alimlerin sözlerin den de anlaşılacağı üzere günümüz mahkemelerine gitmek, onlardan hüküm taleb etmek, onların önünde secde etmek gibi bir ibadettir. Bu ise kişinin müşrik ismini alması anlamına gelir. (Allah korusun)


Bu tağutların diğer bir müeseseleri ise mevcut sistemin okullarıdır. Eskiden firavunlar kendi sistemleri ni ayakta tutmak için sihirbazlar yetiştirirlerdi ve böylece halkı susturur kendi sistemine karşı ayaklanmamasını sağlarlardı. Ancak günümüz firavunları halkı köleleştirmek için mevcut eğitim sistemlerini kullanmaktadır. Daha küçük yaşta kendi sistemlerini minnacık beyinlere nakşedip meşru Bir şey kılıfına sokmaktadır. Böylelikle kendi sistemlerine, saltanatlarına bir zarar ve zeval gelmemek tedir. Çoçuklar hergün mevcut sistemin putunun önüne geçip, kendi uydurdukları küfür sözlerini tekrar ettirmektedirler.

Daha dışarıda iken küçüçük çoçukları kendi bayrak ve putlarının önünde kıyamda durdurup Allah dışında başkalarını karşısında kıyamda durulabileceğini söylemeye çalışmakta ve kendi putlarını saygıyla tan'zim etmektediler. Bu durumu bilen sözde müslüman aile kesinlikle buna müdahale etmemektedir. Başlangıçta mecburi beş yıl olan eğitim sekiz yıla çıkarılmış ve şu sıralarda on bir yıla çıkarma girişimleri söz konusudur.

Acaba amacı sadece kendi çıkarları olan Tağutlar, halkı çok sevdiklerinden dolayı mı eğitime bu kadar önem verirler? Asla! Bu Allah’ın değişmez kanunlarına aykırıdır. “(Ey müminler!) Ehl-i Kitaptan kâfirler ve putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Hâlbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” (Bakara 105)


Çünkü bu eğitim kurumları insanları sisteme köleleştirme tezgâhlarıdır. Bunun en açık delili de her sabah körpe beyinlere uygulanan putun önünde saygı, tazim vb. adları altında yapılan törenler yani ibadet merasimleridir. Bu merasimlere katılmamak bir yana bu merasimlerde çok basit bir hareket dahi çocuğun uyarı ve okuldan uzaklaştırma cezası alması için yeterlidir. Bu da yetmezmiş gibi hayat boyunca çocuğun karşısına çıkacak olan sicil bozukluğu da işin ekstrası olarak insanların önüne konur. Bu okulların resmi hizmete mahsus, kanuna yeminli köleleri olan öğretmenler sürekli küfür sözleri nutk ederek daha hakla batılı ayırt edemeyen çocukların kalbine nifak tohumları ekerler. Allah (azze ve celle) ayeti kerimede şöyle buyurur: “O (Allah), Kitap’ta size şöyle indirmiştir ki: Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya (konuya geçinceye) kadar kâfirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.” (Nisa 140)

Küfür, şirk sözlerinin konuşulduğu meclislerde inkâr etmeden veya meclisi terk etmeden oturanlara Allah (cc) bu hükmü vermiştir. Sizde onlar gibi olursunuz. Bu körpe beyinlerin fıtratları işte böyle küfür sözleriyle zehirlenir. Öyle bir hal alır ki ilerde işiteceği ve söyleyeceği küfür sözlerine de artık duyarsızlaşır. Var olan neslin sıkıntısı da bu değil midir? Kendini babadan görme dinle Müslüman zanneden nesil, bu küfür sözlerine ve fiillerine o kadar alışıktır ki, ondan hiçbir rahatsızlık duymaz.

Ve hayatının ilerleyen safhalarında da işleyeceği küfür içerikli söz ve fiillerle de İslam dininden çıkmasına rağmen hala kendisini Müslüman zanneder. Aynen bugün olduğu gibi, herkes -Elhamdulillah müslümanım- diyor ancak daha kelime-i tevhidin manasını bile bilmiyor. Müslümanlık babadan oğula geçen bir din değildir. Müslümana düşen tağut olan bu mevcut sistemin her kurumundan uzak durmaktır. Yavrularını Rezzak (Rızkın emin bir kefili olan) Allah'a güvenip onun yolunda yetiştirmesi gerekir. Allah (azze ve celle) şöyle buyurur; “Ev halkınızı yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyunuz.” Bir müslüman baba çoçuğunun rızkından endişe etmemelidir. Zira Allah'ın Rezzak sıfatı vardır, hiçkimseyi rızıksız bırakmaz, heleki bu müslüman ise. Rasulullah (aleyhiselam) buyurur ki; “Eğer ki siz Allah'a layıkıyla tevekül etseniz, nasıl ki bir kuş sabah yuvasından uçup rızkını aramaya gidip aksam evine tok dönüyorsa Aynen sizde öyle rızıklanırsınız.” O yüzden çoçuklarınızı cehennemden korumak adına mevcut sistemin eğitim kurumunların dan uzak tutunuz. Zira bu eğitim sisteminin asıl amacı -haramı mahsumlaştırma, küfrü meşrulaştırma- dır...


Sonuç olarak; Tüm anlattıklarımız Allah (azze ve celle)'ın emri, peygamberin metodudur. Müslüman olduğunu iddiâ eden herkes müslümanca yaşamak zorundadır. Evet elbette bu yol meşaketlidir. Zor luklarla doludur. Ama Cennet ucuz değildir, müslümanca yaşamak zor olabilir ama birkaç sayılı gündür. Bu meşaketin sonucunda ebedi yurd olan firdevs cennetleri vardır. Cennetle ilgili ayetlerin hangisine bakarsanız bakın bir kuvvet istemiştir. Hz meryem isa (aleyhiselam)'ı doğuracağı zaman bir ağacın gölgesine yaslanmıstı ve Rabbine dua etti, açlığını susuzluğunu bildirdi, Rabbi (azze ve celle) ona ya meryem topugunu toprağa vur ve belinle ağacı salla dedi ve ağaçtan düşen meyveyi yedi ve topugunu vurduğu yerden su fışkırdı su içti. Yani Allah (azze ve celle)'a gökten sofra indirmek zor değildi, ancak bir kuvvet bir bedel istedi. Allah'ın bizlere cenneti vermesi ona ağır gelmez. Ancak biz onun için bedel ödemeliyiz. Allah'dan başkası bize yardım edemez. Şeyhlerin, peygamberlerin, sıddıkların, şehidlerin bize bir faydası olmaz. Yarın mahkeme-i kübrada biz ve amellerimiz olacak başka hiçbirşey olmayacak. Ne Annemiz, ne babamız, ne kardeşlerimiz, ne çoçuklarımız bize bir fayda sağlayamayacak. Hepimiz beşeriz ve birgün öleceğiz, müslüman ölümden korkmaz hatta Rabbini arzular. Günümüzde, uzak durmamız gereken iki meclis vardır, birincisini yukarıda uzun uzun anlattık, beşeri sistem ve onu ayakta tutan her müesese dedik. İkincisi ise, peygamber soyuyuz adı altında, cennetten vadler edip, sizi cennete kibrit kutusunda götüreceğiz diyen günümüz sahte şeyhlerdir.

Daha öncede dediğimiz gibi Bu din yedi kat semadan indi ve peygamber bu dini yaşadı yaşattı. Allah bu dinde eksik hiçbirşey olmadığını söyledi, Rasulullah (aleyhiselam) bizim yapmadığımız bir işi yapan reddedilmiştir onun yaptıkları bid'âttır, her bidât sapıklıktır demiştir. Dolayısı ile günümüz şeyhleri ve tarikatlerinde Rasulullah'ın yapmadığı birçok amel mevcuttur, Rabıta, Hatme, Vird, Yardım isteme. Bunların hiçbirini ne Rasulullah nede sahabesi yapmamıştır.

İmam Malik derki; “Bu ümmetin evveli ne ile ıslah olduysa, sonuda onunla ıslah olur. Evvelkiler herşeyi yapmıştır, sonradan gelenlere hiçbir söz hakkı bırakmamıştır. Onların yapmadığı birşeyi yapmaz caiz değildir reddedilmiş sapıklıktır.” Günümüz şeyhleri kesesini saltanatını genişletmekten baska Bir şey yapmıyorlar. O yüzden müslümanların onlardan ve onların yaptığı amellerden uzak durması gerekir. Yaptıkları amelleri meşrulaştırmak için hadis birle uydurmuşlar, “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır derler.” Oysaki sahabenin, sahabenin öğrencilerinin ve onlardan sonraki nesillerin şeyhi yoktu. Yine bunlar yaptıkları amellere Bid'at'ı hâsene demişler. Ama Rasullullah'ın dilinden çıkan bütün cümleler onların bu bâtıl iddialarını iptal etmektedir. Yine bunlar Şeyhe ittiba etmelerinin sebebi olarak söyle diyorlar. “Biz kimiz ki? Biz sadece, onlar bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ittiba ediyoruz.” Allah (azze ve celle) müşriklerinde putlara tapma sebebinin bu olduğunu kur'ânda vurgulamaktadır. Allah (azze ve celle) şöyle buyurur; “İyi bil ki; halis din, Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler; onlara, sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ihtilafa düştükleri şeylerde, aralarında hüküm verecektir. Muhakkak ki Allah yalancı ve kafir olan kimseyi hidayete eriştirmez.(Zümer 3)”


Başka bir açıdan değerlendirecek olursak, Enes bin Malik (radiallahuanh) şöyle der; “Ben Rasulullah'ın hayatı boyunca 3 gün üst üste buğday ekmeği ile doyduğunu görmedim.” Rasulullah (aleyhiselam) ve sahabesi zaruri ihtiyaçlarını görmek için çalışıp kendine yettiği kadarını alıp gerisini Allah yolunda infak ediyorlardı. Ama günümüz şeyh!leri altların son model araba hatta torunlarının bile altlarında Jeepler mevcuttur. Peki şimdi sormak lazım Allah (azze ve celle) “Mü'minler kardeştir” buyurmuyor mu? Rasulullah uhuvvet ve vahdet çerçevesinde müslümanların kardeş olduğunu söylemiyormu? Bugün binlerce müslüman aç ve sokakta değilmi? Yine binlerce müslüman zindanlarda çürümüyormu Yine binlerce müslüman zülüm altında değilmi? Allah bunun hesabını sormamızmı?


Yine bu şeyhler tağut'a asker yetiştiriyorlar. Allah'ın bütün hükümleri ayaklar altında çiğnensin, Allah göğe hapsedilsin, kanunları yok sayılsın ve sende bu devlete asker gönder öylemi? Allah bunun hesabını sormazmı?

Rasulullah tarafından birbirine kardeş ilan edilen Sa’d bin Rebi (radiallahuanh), Abdurrahman bin Avf’a (radiallahuanh) “Ben mal cihetiyle Medineli Müslümanların en zenginiyim, malımın yarısını sana ayırdım, evimin odalarını ikiye böldüm, istersen hanımlarımdan birini boşayayım onu sana nikahlayayım” demişti. Büyük Sahabi, cennetle müjdelenen On kişiden biri olan Abdurrahman bin Avf’ın (radiallahuanh) verdiği cevap yapılan teklif kadar ibretlidir: “Allah sana malını hayırlı kılsın. Benim onlara ihtiyacım yok. Bana yapacağın en büyük iyilik, içinde alış-veriş yaptığınız çarşının yolunu göstermendir” buyurmuştur. Sahabenin izinde olan bu şeyhlermi? Bunlarmı Rasullullah'ın sünnetine bağlılar.?


Şer'i çerçevede onlara her konuda cevap verdiğimizden işi akli boytutta inceledik vallahi nakil ve akıl onların bütün hasletlerini yalanlar. Vallahi onlardan ahmak yeryüzüne gelmemiştir. Övüne övüne şöyle bir hadise anlatırlar; “Şeyhimizin arkasında iki rek'ât namaz kılanı cehennem ateşi yakmaz.” Allah'tan kork be adam Rasulullah (aleyhiselam) kızına kalk kızım fatma vallahi ben sana Allah'dan gelecek bir azabı geri çeviremem derken sende kimsin? Hele sen o değersiz işkembeni cehennemden kurtarda daha sonra müridlerini cehennemden kurtar.. İnsaf...


Sonuç olarak Üstad Seyyid Kutub şöyle der; “Biz ahiretten gezintiye çıktık ve dünya durağında bekliyoruz, bir gün bu geziden döneceğiz ve yolumuzu tamamlayacağız. Burdan ne topladığımız bizim için önemlidir.” Ölüm bir son değil, başlangıçtır, asıl hayat burdan sonra başlayacak biz burdan göçerken neler topladığımızı gözden geçirmeli ve ahirete hazırlanmalıyız. Her ne olursa olsun Tevhid üzere yaşamalıyız. Allah (azze ve celle) bizi müslümanlar olarak yaşatıp ancak tevhid dini üzere müslümanlar olarak canımızı alsın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.